Alman çiftçisi neden ayakta?

Koalisyon hükümetinin çiftçilik ve tarımcılık aleyhine öngördüğü düzenlemeler, bardağı taşıran son damla oldu. Düzenleme, çiftçilik işletmelerine verilen mazot sübvansiyonunu kısıtlamayı ve adım adım sonlandırmayı, ayrıca araç vergi muafiyetini kaldırmayı hedefliyor.
Alman çiftçisi hükümetin bu girişimlerine karşı, ülkenin her yerinde eylemler başlattı.
8 Ocak’ta çiftçiler Almanya genelinde traktörleriyle trafik akışını durdurdu. Hükümet araç vergi muafiyetinin kaldırılmasıyla ilgili, geri adım attı ve bu uygulamayı şimdilik askıya aldı.
Ancak çiftçiler mazot sübvansiyonunu kaybetmemek için, eylemlerini büyütmede kararlı. Eylemler 15 Ocak’ta büyük buluşmayla Berlin’de yankısını gösterecek.
Çiftçilerin ayağa kalkması, Almanya’da 1989’dan bu yana görülmemiş en geniş kitlesel katılıma dönüşeceğini işaret ediyor. Sadece çiftçiler değil, eylemlere diğer meslek dallarından da insanlar katılım sağlarken Polonya, Hollanda ve Çekya gibi komşu ülkelerin nakliyecileri ve çiftçileri de Almanya’ya gelerek, eylemlere destek veriyor. Aynı günlerde demiryolları branşı da iş bırakıyor. Sağlık sektörüde sesini yükseltmeye hazır. Uzmanlara göre toplumun yüzde 3’ü sokağa çıkarsa, halk hareketi Berlin’i sallar ve hükümetin istifasını zorlayacak bir boyut kazanır.

ÇİFTÇİLERE KİM ÖNCÜLÜK EDİYOR?

Çiftçilerin traktörlü eylemleri ilk değildir. Son yıllarda ve geçtiğimiz aralık ayında yine yollarda ve Berlin’deydiler. Dışardan bakıldığında çiftçi eylemlerini Alman Ziraat Oda’sının (Deutscher Bauernverband) organize ettiği görülmektedir. Diğer yandan muhalefetteki CDU/CSU partilerinin desteğiyle olduğu söyleniyor. AfD’de çiftçilerin eylemini desteklediğini ve hükümet politikasının iflas ettiğini açıklıyor. Ancak AfD’nin parti programında da tarıma sübvansiyonun kaldırılacağı yazıyor.
Ana akım holding medyası ise ‘aşırı sağın’ çiftçi eylemlerinin arkasına saklandığını ileri sürüyor. Alternatif medya ana akımı eleştirerek şöyle vurgu yapıyor: “buradaki amaç her kesimden destek görmeye başlayan eylemlere katılımı azaltmaktır.” Canlı görüntülerin bazı bölgelerde ‘engellendiği’ öne sürüldü. Baverya, Berlin ve Hamburg’da Web kameralar ‘çalışmadı’. İlgili trafik daireleri ‘teknik arıza’ olduğunu bildirdi.

EYLEMLERİN SEBEBİ NEDİR?

Özetle, çiftçileri ayağa kaldıran neden, ekonomik krizin ta kendisidir ve artık sıranın çiftçilere gelmiş olmasıdır. Eylemler alttan yukarıya doğru ‘dip dalga’ şeklinde yükseliyor. Çiftçiler Ziraat Odasını zorlayarak eylem kararı aldırdı. ‘Auf 1’ adlı internet TV sitesinin haberine göre, Ziraat Odası’nın başkanı aynı zamanda ‘akıllı tarımcılığı’ savunan bir tekelin yönetim kurulu üyeliğini yapmaktadır. Akıllı tarımcılık dijital tekellerin ‘tarımı sanayleştirme’ programıdır.
Almanya 1990’ların ortasına kadar, 600 bine yakın çiftçilik işletmesine sahipti. Avrupa Birliği’ne katılımdan sonra tarım politikası değişti. Almanya’yla ilgili düzenlemelerin yüzde 80’nine AB Komisyonu karar vermektedir. AB Komisyon üyelerini Alman halkı seçmediği halde, durum hala böyledir. Bir zamanlar 600 binleri bulan çiftçilik işletme sayıları, günümüzde 250 bine düştü.
Zamanla büyük tarım arazileri ve işletmeler tekellere peşkeş çekildi.
En büyük kıyım ise doğu Almanya’da yapıldı, tarım işletmeleri büyük oranda bugün batı Almanya’dadır.
Çiftçi eylemlerinin kuvvet merkezi Baverya eyaletidir. Baverya Berlin’e meydan okumaya başlıyor.

HEDEFTE SADECE HÜKÜMET POLİTİKASI MI VAR?

‘Siyasi akıl’ Almanya’da çoğunluğu muhalefet ve azınlığı iktidar yaptı. Kovid-19 yıkımından sonra işçi hareketinin yükselmesi ve çiftçilerin ayağa kalkacağı koşullarda, Sosyal Demokratların ve Yeşillerin iktidarda olması ‘gerekiyordu’. Sosyal Demokratlar işçileri, Yeşillerde çiftçileri ‘sistem’ içerisinde tutmalı ve ‘sosyal patlamayı’ önlemeli.
Çiftçilerin ayağa kalkması sadece hükümet politikalarına karşı değildir. Buradaki tavır aynı zamanda AB Komisyonuna, Dünya Ekonomik Forumu’na (WEF), BM’ye (Birleşmiş Milletler) ve hatta tek kutuplu dünyaya karşı bir tavırdır. Bu örgütler ‘smart city ve smart agrar’ yani akıllı şehir ve akıllı tarım projeleriyle, gelecekte toplumun yaşam ve tüketim alışkanlığının değiştirileceğini hedefliyor. Tarımda robotik sulama sistemiyle, dronlarla vs. ‘insansız tarım üretimi’ dijital tekellerin çalışmaları arasında. Great Reset/Büyük sıfırlama’nın tezini dünyaya ilan eden WEF, paydaş kapitalizmle yapay gıdanın ve laboratuvar üretimi etle geleneksel tarımın azalacağını analiz ediyor. Çevreyi ve iklimi ‘etkileyen’ metan gazının hayvancılıktan kaynaklandığı, yine bu örgütler tarafından dillendiriliyor.
Diğer yandan tek kutuplu dünyada ısrar eden Atlantik cephesi, Avrupa’nın doğal gaz hattını keserek, enerji krizine üretim maliyetlerin patlamasına ve daha önce görülmemiş hayat pahalılığına sebebiyet verdi. Enerji maliyetlerinin artışı akar yakıt fiyatlarında zamlara yol açtı ve çiftçilik-tarım işletmelerinin giderlerini de olumsuz etkiledi. Dolaysıyla tarım ürünlerinin fiyatları piyasada yükseldi ve tüketicinin cebini yaktı yakıyor. Alman ekonomisi 2023’ü stagflasyon yani duraklamayla kapadı.

ALMANYA’DA ‘DEVRİMCİ DURUM’ VE SOL

Sistem partileri artık yönetemediği olağandışı bir durumla karşı karşıya. Çiftçiler, işçiler, hizmet sektörü ve halkın diğer kesimleri bu şekilde yönetilmeye tepkili. Almanya’daki nesnel durum genel grev koşullarının olgunlaşmaya başladığını gösteriyor. Mazota destek azalırsa, tarımsal ürün fiyatları yükselmeye devam eder. Çiftçilere, işçiler, üretim ve hizmet sektörüde destek verirse, Almanya’da 21.yüzyılın en büyük genel grevi gerçekleşebilir.
Alman solunu büyük bir imtihan bekliyor.
Bilimsel olmayan sol, yapay gündemlere batmış ve toplumculuğun karşısında yer alarak gün geçtikçe bireyselleşiyor. Veganizm, seksizm ve naturalizm sahte solun odak noktası olmuş.
Çiftçi eylemlerine ‘milliyetçi gerici’ gözüyle bakarak, ana akım holding medyasının yanına yuvarlanmış durumda.
Bilimsel soldan beklenen ise, ‘devrimci durum’ analizini yapmalı ve Alman anayasasının kamuculuk maddesini referans alarak, gündeme getirmeli. Halk, Almanya’daki ‘tarım arazilerin satışı durdurulmalı, tekellere kaptırılan alanlar kamulaştırılmalı!’ diyen siyaseti destekler. Kamulaştırma konferansları ülkenin her yanında örgütlenerek, toplumda karşılık bulabilir. Sayın Sahra Wagenknecht’in partisi, böyle bir mücadelenin başına geçebilir.

1524’DEN 2024’E VE SATRANÇTA KÖYLÜNÜN HAMLESİ

1524 Alman tarihinde önemli bir yere sahip. Alman dili ve kavramı bu dönemde anlam kazanır. Çağın iki aktörü köylülere öncülük eder. Matbaanın gelişmesi devrim niteliğindeydi.
Martin Luther İncil’i Almanca’ya çevirerek ‘aracı otoriteleri’ aşar ve köylülerle buluşturur. ‘Tanrı’nın kelamıyla sizin aranıza artık kimse giremez’diyen Luther, Papa’lığa ve buna bağlı Kilise’ye meydan okuyarak halkı aydınlatmaya başlar. Barışçıl mücadelede ısrar eder. Ancak köylü önderi Thomas Müntzer savaşı örgütler. Güney Almanya’da Köylü Savaşı Efendi kul ilişkisine ve serfliğin son bulmasına karşı yükselir. Köylü birliği feodalizme karşı 12 maddelik ‘manifesto’ yayınlar. Thomas Müntzer önderliğinde; eşitlik, özgürlük ve insan hakları gibi mottolar Almanya’da yankılanır. ‘Cenneti yer yüzünde kuracağız’ diyen Müntzer, sonunda arkadaşlarıyla birlikte idam edilir. 1524’ten 500 yıl sonra 2024’de, Alman köylüsü tekrar tarih yazacak mı? Tarihi satranç sahasında, kralı devirecek hamleye katkı sağlayacak mı?