Hafif bir Nicolas Cage rüzgârı

Sinemaseverlerimiz için küçük çaplı, hafif ama etkili bir Nicolas Cage rüzgârı esiyor. Önce Tom Gormican’ın yönettiği, Cage’in kendisini canlandırdığı “Yetenekli Bay Cage”i izledik, ardından Michael Sarnoski’nin “Domuz”unu… Her iki film de çağımızın önemli oyuncularından 1964 doğumlu Nicolas Cage’in tüm yeteneklerini ve parıltısını yansıtır nitelikteydi.

“Yetenekli Bay Cage”, ekonomik açıdan zor durumda olan Cage’in para karşılığı Meksikalı bir milyarderin doğum günü partisine davet edilmesiyle başlayan olayları anlatıyor. Çok geçmeden işin içine uluslararası uyuşturucu kartelleri, Meksika başkan adayının kızı, CIA vb. karışıyor ve Nicolas Cage kariyerinin “en zorlu rolünü” oynamak zorunda kalıyor.

Sarnoski’nin “Domuz”unun ise tümüyle farklı, tuhaf ve anti-kahraman filmleri için bile sıra dışı sayılabilecek özelliklere sahip olduğu söylenebilir. İnsanlardan uzakta, dağ başında bir ormanda yabani bir yaşam süren Rob’un tek yakın dostu, küçük domuzudur. Ama sıradan bir domuz değildir bu. Toprak altındaki trüf mantarlarını bulabilme yeteneğine sahiptir ve Rob çok zor bulunan bu mantarları şehirdeki lüks restoranlara satarak geçimini sağlamaktadır. Derken domuz kaçırılır ve ilerleyen süreçte Rob’un 15 yıl öncesine kadar efsanevi bir yemek şefi olduğunu öğreniriz. Sonrası, Portland’da geçen bir arayış öyküsü olarak gelişir.

ÇILGIN KALABALIKTAN UZAK

Özellikle “Domuz”, Nicolas Cage’in adeta yarı uykulu, ağır ağır konuşan, yavaş hareket eden, “içi geçmiş” karakterleri canlandırmak konusundaki başarısını bir kez daha gözler önüne seren bir film. Bir yandan yemek kültürü ve gastronomiye açılan boyutuyla, bir yandan da “çılgın kalabalıktan uzak” bir karakterin geçmişini deşelemesiyle, Cage’in filmografisindeki tüm o aksiyon örneklerinden çok farklı bir yere yerleşiyor “Domuz”. Neredeyse tüm film boyunca yüzü gözü kanlı ve hırpani biçimde görüyoruz Cage’i.

Gerçek adı Nicolas Coppola olan Nicolas Cage, evet, yaşayan en büyük yönetmenlerden biri olan Francis Ford Coppola’nın öz yeğeni. Ama çok gençken rol aldığı ilk filmi dışında gerçek soyadını hiç kullanmamış ve amca torpilinden uzak durmayı tercih etmiş. Babası, edebiyat öğretmeni August Coppola, annesi dansçı-koreograf Joy Vogelsang. Annesinin sinir bozukluğu ve sık sık krize girmesi nedeniyle mutsuz bir çocukluk geçirmiş ve 15 yaşından itibaren oyunculuk kurslarına devam etmeye başlamış, ardından lise öğrenimini terk ederek tümüyle oyunculuğa yönelmiş. Benimsediği yeni soyadı “Cage”, bir çizgi roman kahramanı olan Luke Cage’den geliyor.

HOLLYWOOD’A KİŞİSEL DAMGA

Amcasının çektiği “Siyam Balığı” (1983) ile dikkatleri çeken Cage, ardından bir dizi filmle kariyerini sağlamlaştırdı ve aranan yıldız oyunculardan biri haline geldi: “Birdy” (1984), “Peggy Sue Evleniyor” (1986), “Ay Çarpması” (1987), “Arizona Junior” (1987), “Vahşi Duygular” (1990), “Vegas’ta Balayı” (1992), “Elveda Las Vegas” (1995), “Kaya” (1996), “Yüzyüze” (1997), “Melekler Şehri” (1998), “8 mm.” (1998), “Corelli’nin Mandolini” (2001), “Dünya Ticaret Merkezi” (2006) gibi onlarca filmle 1980’lerden itibaren Hollywood’a kişisel bir damga vurmuş durumda.

Robert Mitchum’dan sonra beyazperdenin gördüğü en “uykulu gözlü”, genellikle hüzünlü bakışlara sahip, filmlerinde “rüyada yaşayan bir tip” izlenimi bırakan Cage, “İnsanlar benim kederli olduğumu düşündüklerinde yanılıyorlar” demişti. Bir emlak zengini, parasını görkemli malikânelere yatırmayı seven, yarış otomobili koleksiyonu olan, iyi bir oyuncu sadece. “Yetenekli Bay Cage” ve “Domuz” da bu gerçeğin son iki kanıtı.