Kentsel/ kırsal tanımı ve Türkiye

Sanayileşme ile birlikte tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de şehirleşme süreci başlamış giderek de hız kazanmıştır. Güncel tanımlamayla şehirler kent olarak isimlendirilerek, kente ilişkin veri ve bilgiler kentsel, bunun dışında kalan yerleşim birimleri kır alanlar kabul edilip, bu alanlara ilişkin veri ve bilgilerde kırsal olarak nitelendirilmektedir. Kırsal alan tanımlaması, bu alanların genellikle tarımsal alan olarak varsayılması nedeniyle tarım açısından oldukça önemlidir. Türkiye’de yapılan sayımlarda il ve ilçe merkezleri kentsel alan kabul edilirken, belde ve köyler kırsal alan olarak ele alınmaktadır. 1988 itibarıyla Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü OECD farklı bir yaklaşımla kırsal alan tanımlamasına giderken, Türkiye İstatistik Kurumu aynı yöntemi kullanmayı sürdürmektedir.

***

Türkiye’de 6 Aralık 2012 tarihinde 6360 sayılı yasa ile 30 il büyükşehir belediyesi kapsamına alınmış ve yeni büyük şehirler, ilçeler oluşturulurken, bazı ilçe ve belde belediyeleri ve çok sayıda köy mahalle yapılmıştır. Döneminde geniş olarak tartışma ve eleştiriye konu olan bu düzenleme bir yönüyle kentsel/kırsal alanların ani değişimine yol açmıştır. Hepsinden önemlisi bu düzenleme, özellikle köyler ve burada yaşayanlara önemli mağduriyetler yaratmıştır. Bu çerçevede mağduriyetlerin bir ölçüde giderilmesi amacıyla yapılan bir düzenleme nedeniyle konu hakkında kısa bir değerlendirme yararlı olacaktır.

KENTSEL VE KIRSAL NÜFUS

2012 yılında Türkiye nüfusunun yüzde 23.2'si (17.4 milyon) kırsal alanda (belde ve köyler) yaşarken, yüzde 76.8'inin (57.4 milyon) kentsel (il ve ilçe merkezleri) alanlarda yaşamakta olduğu istatistiklerde yer almıştır. 6360 sayılı yasa ile en ilginç sonuç burada ortaya çıkmıştır. 2012 yılında yaklaşık yüzde 23 olan kırsal nüfus oranı, 30 ildeki belde ve köylerin mahalle yapılıp, kente dâhil olması sonucunda aniden yüzde 9’a inmiştir. Maalesef bu değerlendirme halen sürmekte olup, Türkiye'de 2019 yılında belde ve köylerde yaşayanların oranı 2020 yılında yüzde 7.2'den yüzde 7'ye düşmüştür. Bu verilerin birçok sosyal ve ekonomik değerlendirmede temel alındığı dikkate alınırsa, konuyu sadece basit bir oran değişimi olarak değerlendirme yanlış olacaktır. Oysa Türkiye’nin de üyesi olduğu OECD’nin 1988 yılından bu yana kullandığı yöntem izlenince, saptanan sorun bir ölçüde çözülmektedir. OECD değerlendirmesinde ilk adım olarak kilometrekare başına düşen nüfus dikkate alınmaktadır.

***

Nüfus yoğunluğu 150’den az ise bu yerleşim alanları kırsal alan olarak tanımlanmaktadır (bazı ülkeler için istisnalar vardır). Bir yönetsel bölgenin toplam nüfusunun yüzde 15’inden azı kırsal alanda yaşıyorsa buralar tam kent (predominantly urbanised-PU) olarak ve bu oran yüzde 15-50 arasında ise orta derecede (Intermediate-IN) ve yüzde 50’den fazla ise tam kırsal (predominantly rural-PR) olarak sınıflandırılmaktadır. Yakın şehir nüfusları dikkate alındığında ise tam kent sınıfı (PU) dışındakiler, kente orta derece yakın (INC), kentten orta derecede uzak (INR), kente yakın tam kırsal (PRC) ve kentten uzak tam kırsal (PRR) şeklinde detaylanmaktadır. Buna göre Türkiye’de 2011 yılı için 81 ili dikkate alan sınıflamada bölgelerin yüzde 47’si tam kent, yüzde 25’i INC, yüzde 1’i INR ve yüzde 22 ve yüzde 5’i de sırasıyla PRC ve PRR olarak sınıflandırılmıştır. Bu detaylı ölçütlere göre bir sınıflamanın gerçekleri daha iyi yansıtacağı kuşkusuzdur.

KIRSAL MAHALLE VE KIRSAL YERLEŞİK ALAN

Büyük şehir yasası ile bazı belde ve çok sayıda köyün mahalle yapılmasının olumsuz sonuçlar yarattığı sıklıkla dile getirilmiştir. Bu uygulamaların köy ve köylü açısından sakıncalarının farkına varılmış olacak ki, bir torba yasa ile bu sorunları ortadan kaldıracak bir düzenleme, 16 Ekim 2020 tarihinde yayınlanmıştır. Yasanın 10. maddesi ile 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununa bir madde eklenerek daha önce mahalle sayılan yerleşim alanlarının kırsal mahalle ve kırsal yerleşik alan olarak belirlenmesi olanağı getirilmiştir. 15 Nisan 2021 tarihinde de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından uygulamanın nasıl yapılacağına ilişki Kırsal Mahalle ve Kırsal Yerleşik Alan Yönetmeliği yayınlanmıştır.

***

Buna göre 1984 yılında ve daha sonra belde ve köy iken mahalleye dönüşen yerleşim birimleri belirli şartlarda kırsal mahalle olarak tanınacak ve belirtilen koşullara uymayan bazı alanların ise, bir hektardan az olmamak üzere kırsal yerleşik alan olarak saptanabileceğine işaret edilmektedir. Bu alanlar bir veya daha çok kırsal mahallenin tamamı veya bir kısmını kapsayabilecektir. Saptanan değişimin olabilmesi için mahallelere dönüştürülen köy ve belde yerleşimlerinin başvuruda bulunmaları istenmektedir. Statü değişikliğine ilişkin başvurular, ilgili ilçe belediye meclisinin teklifi üzerine büyükşehir belediye meclisinin onayı ile karara bağlanabiliyor. Başvurular sonuçlanınca bu yerleşim alanlarında yaşayanlar için birtakım vergi indirimleri ve istisnaları getirilmektedir.

***

Bu yeni düzenleme en azından yapılan yanlışın farkına varılmasının bir işareti olması açısından önemlidir. Ancak yeterli değildir. Türkiye’de OECD ölçüleri de dikkate alınarak yeni bir değerlendirme yapılarak, sağlıklı bir kırsal alan tanımlaması ve saptaması yapılmalıdır. Bu alanların tarımsal üretim odakları olduğu dikkate alınınca sadece bir takım vergi ve harç muafiyetleri getirilmesi yeterli değildir. Özellikle, tarımsal faaliyeti engelleyici ve meralar başta olmak üzere tarım alanlarının yok edilmesine yol açan uygulamaların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Konunun sadece Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve belediyelere bırakılması da kanımızca yanlıştır. Gıda ve Orman Bakanlığı başta olmak üzere, Ziraat Odaları, Ziraat Mühendisleri odası gibi tüm ilgili ve paydaşların katkısının sağlanması bir gerekliliktir. Sonuç olarak hiçbir şey olmadıysa da bir şeyler oldu. Bu uygulama ile literatüre “kırsal mahalle” ve “kırsal yerleşik alan” gibi yeni iki kavram kazandırmış olduk.