Öyle bir Avrupa demokrasisi işte

Viyana kenti hem Avusturya Federal Cumhuriyeti'nin başkenti hem de Viyana eyaletinin merkezidir. Kent, Avusturya’nın en kalabalık eyaletidir. 9 milyon nüfusu olan Avusturya’nın başkentinde, 1 Ocak 2024 tarihi itibarıyla tam tamına 2 milyon 5 bin 760 (rakamla 2.005.760) kişi yaşamaktadır. Kentin nüfusu, 2023’ten 2024’e 23.663 kişi artmış; 2025’te de benzer bir artış olduğunu varsayalım.

Dünyanın en güzel ve yaşanabilir kentlerinden biri olan Viyana’da, eyalet temsilciliği seçimi için 27 Nisan 2025 günü Viyanalılar sandığa gitti. Oy kullanma oranı yüzde 63’tü. Yani Viyanalıların yüzde 37’si sandığa gitmedi ve oy verenlerin sayısı 725.501 kişi oldu.

AVUSTURYA VATANDAŞI OLMAYAN VİYANALILAR

Viyana’da yaşayıp da seçime katılmayan bir başka grup daha vardı: Avusturya vatandaşı olmayan Viyanalılar. Bu grup, Viyana nüfusunun üçte birinden fazladır; sayıları 600.000’in üzerindedir. Yani Viyana’da çalışıp her türlü vergisini ve sigorta primlerini ödeyen, emeğiyle kentin ekonomik ve kültürel gelişimine katkıda bulunan yüz binlerce insan, siyasi olarak temsilcisini seçememektedir.

Bu durumu bilen çeşitli sivil toplum örgütleri, son birkaç seçimdir “Pasaportun rengi önemli değildir” diyerek sembolik seçimler organize etmektedir. Bu seçimlere birkaç yüz kişi katılsa da amaç toplumsal duyarlılık yaratmaktır. Sembolik seçimi ilk kez kendilerinin düzenlediklerini düşünenlere, 1990’lı yıllarda başkan yardımcısı ve yönetim kurulu üyesi olduğum, bazı arkadaşlarla birlikte kurduğumuz Eşit Haklar Birliği ile böyle bir seçimi gerçekleştirdiğimizi ve kamuoyunda önemli tepki gördüğünü ifade etmiştim. 2024 Kasım ayında Nobel Yayıncılık’tan çıkan Misafirlikten Ev Sahipliğine adlı kitabımda bu konuyu ayrıntılı ele almış, bizim sembolik seçimimizin yabancı kökenli siyasetçilere cesaret verdiğini yazmıştım.

SEÇİM SONUÇLARI

27 Nisan’da yapılan seçimde, Avusturya Sosyal Demokrat Partisi (SPÖ) toplam 725.501 oyun yüzde 39,5’ini alarak birinci parti oldu. İkinci sıradaki parti ise oyların yüzde 20,4’ünü alan Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) idi. Son dönemlerde girdiği seçimlerde oy oranını yüzde 10’un üzerinde artıran FPÖ, bu seçimde de oy oranını yüzde 13 oranında yükseltti. Yeşiller ve Liberaller oy oranlarını büyük ölçüde korurken, Hristiyan Demokrat çizgideki Avusturya Halk Partisi (ÖVP), ikinci güçlü parti olma özelliğini kaybederek beşinci sıraya geriledi. Avusturya Komünist Partisi ise oy oranını yüzde 4’e yükseltmesine rağmen, yüzde 5’lik barajı aşamadığı için eyalet meclisine temsilci gönderemedi. Ancak mahallelerde 48 temsilci ile ‘ben de varım’ dedi. Viyana eyalet hükümetinin SPÖ ile Liberaller veya Yeşiller arasında kurulması beklenmektedir.

PARTİLER TOPLUMUN NE KADARINI TEMSİL ETMEKTE?

Burada şu soru önemlidir: Yüzde 50 oy oranının karşılığı milletvekilliği ve hükümet kurma hakkı olarak verildiğinde, bu partiler aslında toplumun ne kadarını temsil etmektedir? Seçmenlerin üçte birinin oy hakkı olmadığı bir kentte, eyalet meclisi birkaç yüz bin oyla oluşacak eyalet hükümeti tarafından iki milyonluk bir kent yönetilecektir. Oy hakkı olmayanlar da oy kullanabilseydi, seçilecek partiler yine aynı mı olurdu, bilemeyiz. Ancak, Avusturya’da yapılan sembolik seçimlerin ardından, oy hakkı bulunmayanların da demokratik yaşama katılımı gerektiği çeşitli şekillerde dile getirilmiştir. Özetle, onların da genel ve eyalet seçimlerinde oy kullanmaları ve temsil hakkı kazanmaları gerektiği vurgulanmıştır.

Kentte yaşayanların oy hakkı olması konusu gündeme geldiğinde ise mızrak dönüp dolaşıp Türklere dokunur. Bu dokundurma, konuyu dile getiren gazeteci ve diğer insanların seçim tercihlerine paralel olarak, oy kullanması muhtemel olmayan Türkleri hedef alır hep. “Yüzde 70’e varan oranla Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan’a oy veren Türkler var Avusturya’da,” denilir. Bu durumun kabul edilemez olduğu yazılıp çizilirken, aslında her zaman dile getirilen düşünce tekrar tekrar ifade edilmeye çalışılır: “Oy hakkın olsun ama bir zahmet bizim istediğimiz partiye oy ver.”

Kendi siyasi tercihleri biçiminde oy kullanılmamasını kabul edilemez bulanlar, aslında üstü kapalı olarak şöyle demektedir: “Oy hakkınız olsun, tamam, ama bizim istediğimiz partiye oy verin.” Adeta, “Oy hakkınız olmalı, bu bir demokratik haktır; ama bu demokrasi, benim istediğim gibi bir demokrasi olmalı,” denmektedir.

KENTTE YAŞAYAN YÜZ BİNLERCE İNSANIN OY HAKKI YOK

Tüm bunlar dile getirilirken, seçime katılım oranının düşüklüğü ve toplumun ciddi bir kesiminin oy kullanamaması gibi temel bir mesele çoğu zaman göz ardı ediliyor: Kurulacak hükümet, ne kadar geniş bir çoğunluğu temsil edecek? Bu soruyu, Avrupa demokrasisinin temel ilkeleri ışığında yüksek sesle sormak gerektiğini düşünüyorum. Kentte yaşayan yüz binlerce insanın oy hakkı yokken, yaklaşık 700 binin kişinin oy kullandığı ve bu oyların yüzde 50’siyle bir kent yönetiliyorsa, bu durum ne kadar demokratiktir diye sormak gerekir.

Sonuç olarak: Avrupa demokrasisinin işleyişi, yalnızca kimin oy kullandığıyla değil, kimin oy kullanamadığıyla da değerlendirilmelidir. Viyana’da olduğu gibi milyonlarca insan kent yaşamına katkı sağladığı hâlde siyasi temsilden mahrum kalıyorsa, ortada eksik bir demokrasi anlayışı var demektir. Gerçek bir temsil için, vergisini verenin, çalışanının, orada yaşayanın da söz sahibi olması gerekir. O hâlde şu soruyu sormadan geçmeyelim: Bu gerçekten herkes için bir demokrasi mi, yoksa sadece bazıları için mi?