Son Yazıları
Sayıştay’ın İngiliz versiyonu NAO’da işler nasıl?
Bizim Sayıştay kurumumuz var. Kamu kurumlarını ve belediyeleri denetleyen ve yargılama gücüne de sahip olan bağımsız bir kurum. Bağımsızlığı nereden geliyor? Başkanını ve üyelerini TBMM belirli kurallara göre atıyor. Sayıştay, TBMM adına, yani millet adına denetim yapıyor; yani ülkemizde denetim işinin zirve kurumu diyebiliriz.
Peki İngiltere’de Sayıştay’ın görevini yapan kurum hangisi? ‘National Audit Office’, kısaca NAO (Ulusal Denetim Ofisi). NAO da bağımsız bir kurum, NAO da kamu kurumlarını denetliyor. NAO da Parlementoya raporluyor ve hükümetten bağımsız. Sayıştay gibi NAO da çeşitli raporlar üretiyor ve web sitesinde yayınlıyor. NAO’da 1100 civarı personel çalışıyor; bizim Sayıştay’da 1800 civarı personel çalışıyor.Bu sayıları anlamlandırmak için ilave bilgilere ihtiyaç var. Öncelikle çoğu Avrupa ülkesinde ve Türkiye’de kamunun verdiği bazı hizmetler İngiltere’de özel sektör tarafından verilir: tren taşımacılığı, otobüs taşımacılığı, enerji hizmetleri, su hizmeti vs. Bu açıdan düşünüldüğünde Türkiye’de Sayistay’in daha çok denetçi istihdam etmesi beklenir. Diğer taraftan İngiltere, genel sanılanın aksine büyük bir kamu çalışanı kadrosuna sahiptir; hatta %23,5 oran ile kamu çalışanı oranının toplam çalışanlara oranı ile G20 lideridir. Türkiye’de bu oran %13,4 imiş ve OECD ortalaması %18,6 imiş. Tabi Türkiye’de kamu çalışanı görünmeyen ama kamunun kontrol ettiği THY, Turkcell, Türk Telekom vs. gibi çok sayıda firmamız var. Bunlar katıldığında muhtemelen Türkiye OECD ortalamasına yaklaşacaktır. Kabaca İngiltere’nin NAO’sunda çalışan sayısı ile bizim Sayıştay’da çalışan personel sayısı karşılaştırılabilir seviyededir; aynı büyüklük ölçeğinden bahsediyoruz.Buraya kadar her şey tamam. Sorun yok. Açık ve net. Gelelim üzerine asıl düşünmemiz gereken farklar kısmına. Sayıştay ve NAO’nun temel farklılıkları neler?
Yazının DevamıKış Sezonu Fırsatları: Rusya ve Kış kamyonculuğu
Siyasette kış dönemine girdik. 2025’i yakında kapatacağız. Özellikle bu dönemde Hristiyan dünyası yavaşlayacak, daha çok Noel, Yılbaşı etkinliklerinde insanlar vakit geçirecekler. İstihbarat çevreleri de muhtemelen 2026 sezonuna Ocak başında hızlı bir açılış için gerekli hazırlıkları yapıyorlardır.Gizli servisler sezon açılışını nasıl yaparlar? Gelin son dönemlere bakalım. Misal 2025 sezonunu nasıl açmıştık? 1 Ocak’ta New Orleans’ta terör saldırısı olmuştu, araba ile biri kalabalığa dalmıştı ve 25 kişi ölmüştü. (Saldıran adamın bagajından IŞİD bayrağı çıkmış yani ne olur ne olmaz, adres şaşmasın garantiye alalım demişler, bagaja bayrak koymuşlar. Saldırı islamcı terör olarak medyaya sunuldu elbette). 20 Ocak’ta Trump’ın göreve başlangıcı öncesi kendisine bir ‘hoşgeldin’ mesajı verilmişti.2024 açılışını nasıl yapmıştık? 1 Ocak’ta New York hakiminin kararı ile Jeffrey Epstein’in 170 kişilik pedo listesi açıklanmıştı. Hemen akabinde 8 Ocak’ta New York’ta Sinagog tünelleri skandalı sahnelendi. 12 Ocak’ta ABD ve İngiltere’nin Yemen saldırıları başladı. 13 Ocak’ta PKK’yı saldırttılar, Pençe Kilit Bölgesinde 9 şehit verdik. Hemen devamında ise İran’dan Erbil’deki ABD elçiliği ve Mossad karargâhlarını vuran bir füze saldırısı yapıldı.2023’e de bakalım. Brezilya’da seçimi kazanan sosyalist lider Lula’yı devirmek için 8 Ocak’ta darbe teşebbüsü düzenlendi. Meclis basıldı vs. ama başarısız olundu.Son olarak 2022’ye de bakalım. Servislerin sezon açılış planında Kazakistan’da renkli darbe teşebbüsü vardır. Sokaklar karıştırılır, Rusya Kazak hükümetine destek verir, darbe teşebbüsü başarılı olmaz.Durum böyle. Hristiyan dünyasının tatil dönemi bitsin, bakalım 2026 Ocak’ta sezon açılışında gizli servisler önümüze yine hangi tiyatro eserini getirecekler? Pek yakında…Servisleri bir kenara bırakalım, kendi işimize bakalım. Bu dönemde memleketi geliştirecek önümüzde nasıl fırsatlar var?22-23 Kasım’da G. Afrika’daki G-20 zirvesinde Türkiye için önemli fırsatlar mevcuttur. G. Afrika malum bir BRICS ülkesidir. Trump toplantıya katılmayacak; bu bağlamda Türkiye için ikili lider görüşmeleri ile ulusal çıkarları ilerletmek için önemli fırsat var. Birleşmiş Milletler’in bir işe yaramaz hale gelmesi ve merkezinin taşınması, İsrail saldırganlığının sonlandırılması, Afrika’da katliamlar yaratan bölücü ve bozguncu projelerin durdurulması için önemli işbirliği fırsatları oluşacaktır.Zelenski’nin kulağından tutularak Rusya ile ateşkes ve barış anlaşması imzalatılmasının sağlanması da G. Afrika’da mümkün olabilir. Bu mümkün olmaz ise Nisan’daki Antalya Diplomasi Forumunda bu iş yapılabilir.Haziran’da Fransa’da G7 toplantısı yapılacaktır. ABD ve diğer Batılı ülkeler arasındaki ciddi itilaflardan dolayı bu toplantıdan pek bir şey çıkmasını beklememek lazımdır.Temmuz’da Türkiye’de NATO toplantısı yapılacaktır. Herhalde NATO ülke liderleri 15 Temmuz’u anacaklar (!) Bu toplantıdan da bir şey çıkmaz.Türkiye için 2026 yılındaki en önemli diplomasi etkinliği Nisan’da Antalya Diplomasi Forumu olacaktır. ADF’yi bizim dünya diplomasisindeki belirli bir boşluk alanını dolduracak şekilde akıllıca konumlandırmamız gerekir. Önerim, ADF’nin Afrika ve üçüncü dünya ülkeleri odaklı olmasıdır. ADF’nin dünyadaki diğer diplomasi etkinliklerine göre mukayeseli rekabet avantajı yaratabileceği alan, küçük ülkelerin aralarında ikili ve çoklu işbirliği platformunu sağlamak olabilir. Yani büyük ekonomilerden ziyade çok sayıda küçük ekonomili ülkeyi, yüksek temsil seviyesinde ADF çatısı altında toplamaya odaklanmalıyız. Önümüzdeki yıllarda dünyanın ekonomik büyümesi bu ülkelerden gelecektir. ADF’ye iyi hazırlanmalıyız. İklim Değişikliği, LGBT, demokrasi, insan hakları, küreselleşme vs. konularını ADF’ye sokmak uygun olmaz, bunların başka zeminleri gani gani var.G. Afrika’da muhtemelen Erdoğan ve Putin’in görüşme fırsatı da oluşabilecektir. Rusya ile özellikle şu dönemde hangi fırsatlar mevcut?1) Rus petrol şirketi Lukoil, Rusya dışındaki çeşitli varlıklarını satış arayışında. Bazı anlaşmalar yapıldı. Türkiye’de Lukoil’in bazı varlıklarını TPAO için satın alabilir. Konjonktür bu alıma uygun.2) Rusya’nın Mersin’de yaptığı nükleer santralin %49 hissesini satmak için ortak arayışında olduğu biliniyor. Yapılan sabit fiyatlı enerji alımı garantilerinden dolayı bu yatırımın muhtemelen yüksek getiri fırsatı sunduğu da bilinmekte. Bu yatırımın ilgili hisselerinin Türkiye tarafından satın alınması doğru yönde bir adım olabilir.3) Rusya’nın Karadeniz kıyılarındaki bazı petrol tesislerine saldırılar düzenlendi ve muhtemelen bu tesislerin kapasiteleri azaldı. Bu tesislerden hem Rus hem Kazak petrolü akmaktaydı. Karadeniz’deki tesisler ne zaman tam kapasiteye geri dönecekler ve çatışma konjonktüründe ne kadar korunabilecekler bilmemiz zor ancak her ihtimale karşı Kazak petrolünün, Rus petrolünün Kafkas bölgesinden ve Hazar Denizi’nden daha yüksek hacimde Türkiye’ye ve Ceyhan limanına akmasını sağlayacak yatırımların yapılması uygun olabilir. Boru hattı kapasiteleri artırılana ve bazı hatların bağlantısı kurulana kadar demiryolu vagonları ile petrol taşımacılığı yapılabilir. Kafkasya’daki gelişmekte olan barış ortamı da bu durumu kolaylaştırabilir.Ülkemizin kış döneminde ekonomisini güçlendirmesi için diğer bir fırsat ise dağlık bölgelerdeki lojistik faaliyetlerin artırılmasıdır. Kışı yoğun yaşayan bazı bölgelerimizde ekonomik canlılık fazlaca yavaşlamaktadır ve lojistik sorunlar sebebiyle fiyatlar hem bu sehirlerde hem büyük şehirlerimizde artabilmektedir. Çok sayıda insanımız bu zorluklardan dolayı kışın bu şehirlerde yaşamamaktadır ve büyük şehirlerimizin nüfusu fazlaca şişmektedir.Gelin Kuzey ülkelerindeki kamyonlarda kullanılan bazı donanımları kendi kamyonculuk sektörümüze kazandıralım ve özellikle Erzurum, Van, Sivas, Ardahan, Hakkâri gibi aşırı soğuk kış dönemi geçiren bölgelerimizin lojistik imkânlarını rahatlatalım. Önereceğimiz bu araçlar muhtemelen İran, Rusya, Kafkaslar gibi dağlık ve soğuk coğrafyalarda da büyük ilgi görecekler ve ticari başarı kazanacaklardır. Yeni tip kamyonlarda ne değişiklikler yapmalıyız?1) Norveçli firma Onspot’un kamyon altı, dönen zincir sistemi vardır. Zincir lastiğin altına dönerek girip çıkmakta ve buzlu yolda tutuş sağlamaktadır. Kuzey ülkelerinde tek düğme ile çalıştırılabilen bu sistemler meşhurdur. Buna benzer bir inovasyonu yerli bir firmamızın geliştirmesi ve kışa uygun kamyonlara takması uygun olur.2) Petlas’ın kış lastiği için en üst seviyede kalitede yeni lastiklerin mühendisliğini yapması ve üretmesi uygun olur. Finlandiyalı Nokian marka lastiklerin kış şartlarında yol tutuşu hayli meşhurdur. Petlas bu standartları hızla yakalamalıdır.
3) Ön cam ısıtıcılar bu araçlarda kullanılmalıdır.
Yazının DevamıUçak sabotajlarını nasıl engelleyebiliriz?
C-130 askeri kargo uçağımız düştü veya düşürüldü ve çok sayıda kahraman askerimizi kaybettik. Bu olay bir kaza mıdır yoksa bir sabotaj mıdır, yapılacak incelemeler sonucunda aydınlanacaktır. Gelin bu olayın bir sabotaj olduğu varsayımı üzerine beyin fırtınası yapalım ve ülkemizin askeri kargo taşımacılığı alanında güvenlik seviyesini artırıcı bazı politikaları ilgili politika yapıcılarımızın değerlendirmesine sunalım.Kaza hakkında internetteki yorumlarda elbette ciddi bir bilgi kirliliği var. Sabotaj varsayımı altında yapılan yorumları gruplarsak şunlar öne çıkıyor:1. Türkiye ve Azerbaycan’ın arasını bozma amacıyla düzenlenen bir kumpas olduğunu savunanlar var.2. Azerbaycan zaten İsrail ile yakın stratejik, istihbarat ve askeri iş birliği içinde, bunun getirdiği şüphelere sahip olan yorumcular var.3. FETÖ malum, Türkiye’den sonra en eski yapılanmasını Azerbaycan’da kurmuştu. Yüzden fazla okul, bir adet üniversiteleri vardı. Mücadele yapıldığı biliniyor; ancak örgütün hâlâ etkili olduğunu savunanlar, kazayı bununla ilintilendirenler var. FETÖ’nün ailecek sürekli hedefinde olan Binali Yıldırım, 2022 Ekim ayında Azerbaycan’da şüpheli bir trafik kazası geçirmişti ve ölümden dönmüştü. Ayrıca İran Cumhurbaşkanı Reisi, hayatını kaybettiği havacılık kazasından birkaç saat önce Azerbaycan sınırında İlham Aliyev ile buluşmuştu. Bu konuların bağlantısını sorgulayan yorumcular var.4. Kaza veya sabotaj olmasından bağımsız olarak Türk milletinin yoğun duygular içinde olduğu bu konuyu, önümüzdeki dönemde kendi jeopolitik amaçlarına göre şekillendirmek isteyecek istihbarat örgütlerine dikkat çekenler var. Yani yapılacak incelemeler sonucunda “Bu bir sabotajdır ve sorumlusu İran’dır veya Rusya’dır veya Azerbaycan’dır veya Ermenistan’dır veya X ülkesidir.” şeklinde yönlendirmeler bekleyenler var.Uçağın havada füze veya dron kaynaklı vurulmasının tespiti enkazdan ve kara kutudan mümkündür. Enkaz incelendiğinde içeriden dışarıya bir patlama olup olmadığı da kolayca anlaşılacaktır. Kargo uçaklarının tabanlarında metal ızgaralar vardır ve içeride patlayan bomba veya patlatılan mühimmatın yeri, bu ızgaraların hangisinin ne derecede, ne şekilde büküldüğü incelendiğinde ortaya çıkacaktır. Yükleme planı da varsa, uçağa yüklenen hangi palet veya sandığın patlamanın kaynağı olduğu da bulunabilecektir. Bu palet veya paket hangi firmanın ürünü, bu paleti hangi forkliftçi yerleştirmiş, en son paketi kim açmış, uçağa kimler yaklaşmış, uçağın yakıtını kim yüklemiş, kamera görüntüleri vs. konuları incelendiğinde de soruşturma doğru yöne ilerletilecektir.Aklı başında bir istihbarat örgütü için hedef ülkenin askeri kargo uçağını imha etmenin en kolay yolu, yükleme sırasında veya öncesinde içine bomba koymak veya zaten yüklenen bir malzemeyi bombalaştırmaktır. Diğer yöntemlerin hemen hepsinde kaynağa erişmek kolaydır; kargo uçağına bomba yüklenmesi ise engellenmesi ve geri izlenmesi en zor olan ve bu yüzden en çok tercih edilebilecek yöntemdir. Uçaklara konan bombalar genelde basınç ayarlı yapılır ama saat ayarlı, sinyal tetiklemeli uygulamalar da mümkündür. Maksat, bomba dışarı sinyal göndermeden az çok istenen yer ve zamanda patlayabilsin. Uçak kabinleri zaten basınçlandırılır; bu yüzden avuç içi kadar küçük bombalar dahi etkili olurlar.Ülkemizin başından son 20–30 senede geçen olayları düşündüğümüzde, her türlü komplo teorisini milletimiz kolayca sahiplenir hale geldi. Hatta bu komplo teorilerinin bir kısmı da zaten zaman içinde gerçek çıktı. Elbette spekülasyonun, komplo teorilerinin sonu yok. Gelin biz bu konuların araştırmasını askeri uzmanlarımıza bırakalım ve askeri kargo uçaklarımızın güvenliğini artıracak politika önerilerine geçelim. Mevcut kazanın derinlemesine araştırılabilmesini kolaylaştıracak ilave öneriler de sunalım.1) Kargo uçaklarımız, hele ki personel taşıdıkları yolculuklarda çok değerli varlıklar (ve düşman için hedef) hâline gelmektedirler. Kargo uçaklarımıza önemli yolculuklarda destek İHA’sının eşlik etmesini sağlayabiliriz. Böylece kargo uçağının uçuş ile ilgili verileri eş zamanlı olarak İHA’ya aktarılır ve İHA aynı zamanda kargo uçağına yedek kara kutu görevi yapabilir. Ayrıca İHA’nın sistemlerini uçak pilotu da belki bir tablet üzerinden kontrol edebilir olur ve böylece kendi uçağının bazı sistemlerini (radar, altimetre, hız, gece görüş vs.) yedeklemiş gibi olur ve uçuş güvenliği artar. Malum, ithal ürün olan kargo uçakları yabancı sistemler, yazılım ve aviyonik kullanırlar. Destek İHA’sı ise yerli sistemler kullanacaktır ve kumpas riski azaltılacaktır. İHA kamerası sayesinde uçak pilotu, uçuş sırasında uçağının dış kısımlarını görebilir hale gelecektir. Yakıt sızıntısı ve iniş sırasında teker durumları için ilave kontrol oluşacaktır. İHA’daki sinyal çoklayıcılar sayesinde kargo uçağının kara ve belki uydu iletişim becerileri artabilecektir. İHA’ların saatlik uçuş maliyeti artık çok ucuzlamıştır ve bu tür refakat uçuşlarını önümüzdeki dönemlerde daha çok görmeyi beklemeliyiz.2) Askeri kargo uçaklarında personel ve patlayıcı kargonun beraber taşınması durumunu bazı hallerde sınırlayıcı tedbirler alınabilir.3)Askeri kargo uçaklarının iniş yaptığı havalimanlarının güvenlik risk değerlendirmelerinin yapılması ve buna uygun ilave tedbirlerin alınması uygun olabilir. Türkiye’ye düşmanlık yapan ülkelerin müttefiki olan ülkelerde veya FETÖ’nün tam olarak temizlenemediği ülke havalimanlarında kargo uçaklarının mümkünse geceletilmemesi, uçağa kimsenin yaklaştırılmaması, yakıt yüklemesi, forklift ile mal yüklenmesi gibi işlerin kendi personelimiz ile yapılması, yüksek teknolojili tarama ekipmanlarının yüklerde kullanılması uygun olabilir.4) Kaza veya kumpas sonucu kaybettiğimiz askerlerimizin yerine kimlerin geçeceğine özellikle dikkat edilmelidir. Misal, uçak bakım personeli gibi kritik personel görevlendirmelerinde sicil ve güvenlik soruşturmaları derin yapılmalıdır.5) Askeri kargo uçaklarımız çeşitli sebepler ve kumpaslar ile düşürülse dahi, asker kaybı yaşamayacağımız bir sistem kurabilir miyiz? Bu problemin çözümü insansız, otonom kargo uçaklarında. Buyurun bu seneki Tianjin’deki havacılık fuarına: “Ibis Shadow 60” isimli kargo uçağı tam otonom, yani pilot yok. 60 ton yük taşıyabiliyor. Belli ki bu işin geleceği insansız kargo uçaklarında. Elbette Çinliler bu işe 60 ton ile başlamadılar, yapa yapa tonajı yükselttiler. Bizim de zaten drone konusunda tecrübemiz yeterli, yazılımlar büyük ölçüde hazır. Gelin, 10 tonluk dahi olsa şu otonom kargo drone’u projesini başlatalım. Bunlar zaten akaryakıt tankerine de dönüştürülebiliyor; yani savaş uçaklarımızın ve drone’larımızın havada yakıt ikmali olayını da çözme fırsatı mevcut. İnsansız uçakların zaten projeden envantere girme süreleri insanlı uçaklardan çok daha kısa oluyor; bu yüzden her açıdan verimli projeler oluyorlar.6) Kara kutu analizi konusu da problemli bir alan çünkü kutular genelde Amerika’ya gönderilip orada çözümleri yapılıyor. Bu konuda Türkiye birçok kötü tecrübe yaşadı. Amsterdam’da düşen THY uçağından tutun, Atlasjet kazasına kadar. Bizim bu konuyu da çözmemiz lazım. ABD’den kara kutu çözümlemeleri konusunda TUSAŞ gibi bir kurumumuzun yetkilendirilmesini isteyebiliriz. Kara kutudaki kriptoyu çözemesek dahi bu analog ve/veya dijital verinin kopyasının çıkartılması işini yapabilir olmalıyız; böylece gelecek kuşaklar için orijinal, bozulmamış kayıtlar saklanabilir ve bir gün o kripto yeni nesil işlemciler ile kırılabilir. Uçaklara kendi yazılımımız olan ilave bir ikinci kara kutunun konmasını sağlayabiliriz. Diğer bir olasılık ise uydu bağlantısı veya farklı röle sistemleri ile uçak dışındaki bazı veri ortamlarına uçakta kaydedilen verileri canlı olarak aktarabiliriz. Böylece kara kutunun görevinin bir kısmını yedekleyebiliriz.7) Sivil uçuşlar öncesinde yolcuların bavulları özel cihazlardan geçirilir. Bu cihazları ve yazılımları hangi ülkeler üretiyorlar? Bavulların tarama görüntüleri lokalde mi kalıyor yoksa bulut tabanlı bazı veri tabanlarında çeşitli ülke ve istihbarat örgütlerinin erişimine açılıyor mu? Bazı kişilere ait eşyalar veya bazı özel şekilli cisimler riskli olsalar dahi bunların taramada risksiz olarak algılanması yazılımların marifeti dâhilinde mi? Türkiye, kendi tarama cihazlarını tasarlayıp üretebilmeli ve kendi yazılımları ile bu kontrolleri yapabilmelidir. Askeri kargo yüklerinde muhtemelen bu X-ray tarama imkânları daha kısıtlı oluyordur. Zaten tüm sistemin en zayıf noktası bu alan. Küçücük bombanın konacağı dev gibi sandıkların, paletlerin ve gabari dışı tabir edilen büyük parçaların hepsinin düzenli olarak taranması, ağırlıklarının ölçülmesi, farkların karşılaştırılması pek mümkün olamaz; olsa dahi tam sonuç alınamayabilir.8) Askeri uçağa konan ambalajlı paketler farklı firmaların ürünleri olabilir. Bunların güvenlik taramaları için özel yöntemlerin geliştirilmesi değerlendirilebilir. Yabancı bir ülke dahi olsa, Türk kargo uçağına yakıt dolduran, mal yükleyen, bakım yapan, mal paketleyen, içine inip çıkan, saha yöneten, güvenlik sağlayan personelin güvenlik kayıtları, telefon/e-mail/sosyal medya, GSM konum bilgilerinin, banka hesabı kayıtlarının, aile bireylerinin ilişkilerinin geriye yönelik incelenmesi uygun olabilir. Eğitim dönemlerinde veya sonrasında terör örgütü veya istihbarat ilişkilerinin olup olmadığına da bakılabilir.9) Şüpheli durumlarda bazı “açılamayan” paketlerin portatif basınç odalarında basınç değişimi yapılarak uçuş sürecindeki basınç değişikliklerinin simüle edilmesi uygun olabilir.10) Askeri kargo uçaklarımızın sabit personelinin (pilot ve ekibi) terör ve sabotaj risklerine karşı en üst seviyede eğitim almalarının sağlanması, yükleme süreci dâhil çeşitli konularda tam yetkilendirilmeleri ve istemedikleri kargo ve personeli uçağa almamaları (barış döneminde) uygun olabilir. Hatta personelin forklift ehliyeti alıp yabancı sahalarda yüklemeyi kendi yapmaları, yakıtı kendilerinin doldurmaları da risk değerlendirmesine göre tercih edilebilir.11) Türk havacılık tarihinde çok sayıda cevaplanmamış soruların bulunduğu kazalar vardır. İlk akla gelenler arasında Atlasjet kazası vardır. Bu vesile ile bu eski kaza dosyalarının tekrar açılması ve sorulmamış soruların sorulması uygun olur. Atlasjet kazasında sorulmayan sorular, cevaplanmayan sorular, kaybolan deliller, korunan kişiler vs. konuları açıkçası mevcut hükûmetin üzerinde hâlen bir lekedir. İncelemeler sonucunda en yetkili ağızdan Atlasjet kazasının veya kumpasının ne olduğu vatandaşa izah edilmelidir. Zamanında bu konuda bir makale yazmıştım, aşağıdaki bağlantıdan okuyabilirsiniz. Hâlen o yazıda sorulan 27 soru bakidir, günceldir, cevap beklemektedirTüm. kahraman şehitlerimizi saygı, minnet ve rahmet ile anıyoruz, kederli ailelerine sabırlar diliyoruz.
Yazının DevamıŞu ev kiracılığı meselesini çözmeliyiz
Ev kiralama konusu etrafında çok sayıda problem var. Bilemiyorum, Adalet Bakanlığımız istatistikleri yayımlıyor mu? Tahmin ediyorum, bu konu hakkında yargıya yansımış on binlerce dava olması gerekir. Hadi olaya farklı bir açıdan bakalım: atıl kaynaklar, verimsiz yatırımlar penceresinden bakalım. Problemleri sıralayalım:1. Ülkede gereğinden fazla boş tutulan konut var.2. Konut alımında uyguladığımız kredi sistemi haksız zenginlikler ve servet transferi yarattı.3. Kiralık evlere iyi bakılmıyor.4. Emlakçılık sektörü değer üretemiyor.5. Vergilendirme komple yanlış.6. Alım satım işlemlerinde kayıt dışılık var, işlemler yeterince şeffaf değil.7. Dünya kadar kiracı-ev sahibi davası ile mahkemeler uğraşıyor.8. Eşyalı ev kiralamak zor.9. İstanbul’a daha çok konut yapmak felakettir.Gelin bu sorunlar için bazı pratik çözüm önerilerini politika yapıcılarımızın değerlendirmesine sunalım:
Elbette bu konu büyük bir kaynak kullanım verimsizliği yaratmakta. Bir konut yapılmış, yani normal şartlarda yeşil alan olması ve milletin kullanımında olması gereken bir alan parsellenmiş, özel mülkiyet yapılmış, üzerine konut dikilmiş. Artık sıradan vatandaş o bölgeyi kullanamaz hale gelmiş. Üzerine bir de yapılan konutlar boş tutuluyor. Bu durum neresinden baksanız kabul edilemez. Neden boş tutuyorlar? Çünkü yatırımcı ucuza kredi bulmuş, konutu yapmış, bilançosunda büyük varlık oluşturmuş, bunu belki teminat gösterip başka krediler alacak, belki gene boş tutacak, yeni inşaatlar yapacak. Kiraya verip satılanlar da var ama problemli kısım boş kalanlar. Boş tutulan konutlara ilave vergi uygulanırsa bu iş önemli ölçüde çözülebilir.Yazlık konusu diğer bir kanayan yara. Depremzede vatandaşlarımız konteyner evlerde kalırlarken yüz binlerce yazlık evin boşta durması kabul edilebilir mi? Yazlık ev neden boş tutuluyor? Çünkü içinde eşyalar var. Yazın bir süre sahipleri gelecek, orada kalacaklar. Kiraya verseler ev eşyaları ne olacak? Kiracı girdi mi çıkartmak da zor, zaten kira artışı da sınırlandırılmış, pek anlamlı bir gelir değil. Bu yüzden en iyisi evi boşta tutmak. Bu işi çözmek için hem yazlık vergisi uygulamak gerekli hem de emlakçıların bu ev eşyası ve kiracı problemini halledebilmeleri gerekli.
Yazının DevamıSudan, Mali ve Nijerya'ya ufak dokunuş önerileri
Son birkaç haftada Afrika'da bozguncu faaliyetler oluyor. Mali'de eşkıyalar petrol taşıyan tankerleri yakıyorlar. Sudan'da etnik ve kabile savaşları dışarıdan körükleniyor. Nijerya'da ise Müslüman ve Hristiyan nüfus birbirine düşürülmek isteniyor, bölücülük kaşınıyor ve Trump'tan tehditler yağıyor.Bu gelişmelerin hepsi Türkiye'nin ve Afrika'nın aleyhine gelişmeler.Bu bölgelerdeki gelişmeler karşısında gelin, Hariciyemizin değerlendirmesi için öneriler sunalım.
1. Bizdeki şu kalekol sistemi rüştünü ispat etti. Bu sistemi belki Mali, Sudan, Somali gibi ülkelere de önerebiliriz. Misal, Mali'de bunlardan birkaç adet yol boyunca kursalardı petrol ikmali konusunda terör sorunu yaşamazlardı. Afrika'da ilgili bölgenin coğrafyasına uygun; içinde dronu, güneş paneli, telekom anteni, uydu bağlantısı, heliportu olan kalekolların kurulmasının zamanı gelmiş olabilir.2. Mali son saldırılarda çok sayıda petrol tankeri kaybetti. Türkiye bu ürünleri üretiyor zaten. Bizim A400'ler 37 ton taşıyorlar; belki biraz sök-tak yapıp tonajı ayarlayarak havadan ilgili petrol tankerleri Mali'ye ulaştırılabilir. Kalekollar hazır olana kadar Otokar'ın Akrep-2 tipi savunma araçları veya BMC'nin Kirpi araçları ile ilgili tanker konvoylarının güvenliği sağlanabilir. Toyota Hilux monteli silah sistemleri de Afrika ortamında hayli aranan sistemler.
Yazının DevamıErmenistan Barışına Iğdır ve Kars Ticaretini...
Kafkaslar bölgesinde kalıcı barış hayli yakın gibi görünüyor. Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki problem önemli ölçüde aşılmış durumda. Türkiye ile Ermenistan da tam barış durumuna yakınlar.Zengezur işinde bizimkiler hatalı işler yaptılar. ABD’yi oraya sokmaktansa Ermenistan’a koridoru bırakmak daha iyi olurdu. Türkiye’nin Ermenistan’a laf geçirmesi, ABD’ye laf geçirmesinden çok daha kolay. Üstelik Azerbaycan konusu da hallolunca Ermenistan ve Türkiye’nin çıkarları da büyük ölçüde paralel hâle gelecek. ABD için ise durum böyle değil.Gelelim Ermenistan ile barışın getireceği fırsatlara ve bu fırsatlara hazırlanma konusuna.Ermenistan’da asıl nüfus ve ekonominin merkezi başkent Erivan bölgesi. Yani bizim Iğdır şehrinin karşısı. Iğdır, Ağrı Dağı’nın eteklerinde kaldığı için bizim için dahi ulaşımı pek kolay bir şehir değil. Neyse ki havalimanı var.Ermenistan’ın ikinci önemli ekonomik bölgesi ise kuzeydeki Gümrü şehri. O da bizim Kars’ın karşılarında kalıyor. Tahmin ediyorum, o taraftan ulaşım bizim ticari mallar için daha kolay olacaktır; malum, Kars’a kadar tren yolu da geliyor, hatta bu tren yolu Gümrü’ye de bağlanıyor.Sınır kapılarımız da doğal olarak bir tane Iğdır tarafından, bir tane de Kars tarafından var.Tam barış ortamı sağlandığında Ermenistan bize bol miktarda turistik hizmet ve alkollü içecek satacaktır. Biz de Ermenistan’a bol miktarda turistik hizmet ve her türlü sanayi ve tüketim malı satacağız. Muhtemelen çok hızlı şekilde Ermenistan’ın bir numaralı ticari ortağı hâline geleceğiz.Bu durum şöyle de bir dinamik yaratacak: Ermenistan ekonomisinin hızla büyümesini ve zenginleşmesini biz arzu eder hâle geleceğiz; çünkü ne kadar Ermenistan ekonomisi büyürse, Türkiye’den o kadar çok mal ithal etme gücüne kavuşacak ve bu da Türkiye’yi kalkındıracak. Ermenistan Ermenilerinin azman diaspora Ermenilerine karşı durumu da güçlenecektir; bu da Türkiye için olumludur.Türkiye, Ermenistan ticaretini ve komşuluk ilişkilerini büyük ölçüde Iğdır ve Kars şehirleri üzerinden yapacaktır. Yani bu iki şehri özel olarak Ermenistan ticaretine ve turizmine hazırlamamız faydalı olur.Kalıcı barışın sağlanması varsayımıyla, geçiş dönemini kapsayan hangi politikaları politika yapıcılarımızın değerlendirmesine sunabiliriz?1) Karşılıklı büyükelçilikler açılmalı ve ilave konsolosluklar da açılmalıdır. Türkiye’nin Gümrü’de konsolosluğunun olması uygun olur.2) Karşılıklı ticareti ençoklamak için belirli ürün gruplarının vergileri düzenlenmelidir. Daha iyisi, STA müzakere edilip imzalanmalıdır.3) Ermenistan’ın Türkiye’den hızlı ve büyük miktarda ithalat yapabilmesi için Ermenistan’a hem Türk bankacılık sistemi üzerinden hem de IMF, Dünya Bankası vb. kurumlar üzerinden krediler açılmalıdır.4) Ermenistan vatandaşlarına vizenin ya tümden kaldırılması ya da çok kolay hâle getirilmesi uygun olur. Türklerin Ermenistan’a girişi ise daha kontrollü olarak açılmalıdır çünkü yüz binlerce vatandaşımız lahmacun, pastırma, dolma yemeye Ermenistan’a giderse hem Ermenistan’da fiyatlar fırlar hem de sosyal doku bu hızlı turist akınını kaldıramayabilir. Türklerin ticaret amaçlı ziyaretinde sorun yok; ama turistik ziyaretlerde kapasitenin ilk senelerde kontrollü açılması uygun olur.5) Sınır ticaretini güçlendirmek için planlı şekilde Türkiye tarafına çeşitli tüketim malları ve pazar yerlerinin açılması uygun olur. Ermenilerin araba ile Türkiye’ye gelip bagajları alışveriş ile doldurup dönmesini de kolaylaştırmalıyız.6) Iğdır ve Kars şehirlerimizin artacak ticaret sonucunda hızlı kalkınmalarını beklemeliyiz. Şehircilik felaketi yaşanmaması için nüfus, turizm ve kalkınma planlarının önceden hazırlanması ve ilgili kapasitenin sunulması uygun olur.7) Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sınır kapılarının da özellikle Türkiye orijinli mallar için daha geçişken hâle getirilmesi uygun olur.8) Hazar’daki statü belirsizliğini Hazar’a kıyıdaş ülkeler birkaç sene önce çözdüler ve göl ile deniz arasında bir statü belirlendi. Ayrıca ülkelere ikili boru hattı anlaşması yapma imkânı da geldi. Maalesef bizimkiler bu fırsatları değerlendirmek ve kardeş halklara para aktarmak yerine ABD ve Avrupa ülkelerinden tankerlerle doğalgaz alımına yöneliyorlar. Yapmamız gereken, Hazar altından iki hat geçirmek: biri Türkmenistan–Azerbaycan hattı, diğeri ise Kazakistan–Azerbaycan hattı olmalıdır. Muhtemelen bu işe Azerbaycan da taş koymaktadır; kendilerini ikna etmek gerekir.9) Kazak ve Türkmen gazının Rusya limanları üzerinden aktarılması bugün için teknik olarak mümkün; ama bu konu da Rusya yaptırımlarına takılıyor. Oysa bu gaz Rus gazı değil. ABD ile bu konuda anlaşma yapılarak Türkmen ve Kazak gaz ve petrolünün Karadeniz’deki Rus limanları ve gaz hatları üzerinden aktarılması yaptırımlardan muaf tutulabilir.10) BTC’ye alternatif bir boru hattının Bakü–Ermenistan üzerinden de Türkiye’ye bağlanması uygun olabilir. Bu şekilde alternatifler olursa hem Türkiye’nin gaz güvenliği artar hem Gürcistan’ın monopolü kırılarak Türkiye’nin alım maliyetleri düşer. Ayrıca BTC’de on kadar ülke ortak, birçok yabancı şirket işin içinde; onlar da para kazanıyor. Ermenistan üzerinden yapılacak hatta belki sadece millî petrol şirketleri kullanılarak bölge ülkelerinin pastadan aldığı pay artırılabilir. Ermenistan ekonomisi Türkiye’ye Gürcistan’a göre daha bağımlı olacaktır; bu yüzden Ermenistan’ı önceliklendirmek ekonomik olarak daha cazip olabilir.11) Kars ve Iğdır havalimanları — ama özellikle Iğdır Havalimanı — Ermenistan ulaşımında daha önemli hâle gelecektir. ABD, Fransa, Kanada gibi ülkelerdeki Ermenilerin Erivan ziyaretleri ve Doğu Anadolu’daki Ermeni tarihi bölge ziyaretleri için Iğdır Havalimanı ve uçuşlarının ilgili turistik paketlerle hazırlanması uygun olabilir.12) Kars turistik tren projesinin Gümrü, Erivan, Bakü, Tiflis gibi Kafkas şehirlerine uzatılması uygun olur. Malum, TCDD işletmelerinde özellikle Hristiyan turistlerin ihtiyaçları tam olarak karşılanamıyor; bu bağlamda yataklı–restoran vagonlu özel tren işletmelerinin daha serbest yiyecek–içecek menüleriyle bu hatlarda faaliyet göstermesi uygun olur ve bu hatları zarardan kârlı işletmelere dönüştürür.13) Kafkasya bölgesi, dağları ve gölleriyle zaten küresel ölçekte önemli turizm potansiyeli taşımaktadır. Bölgeye gelecek barış ile bölge turizminin hızla büyümesini öngörmeliyiz. Bu potansiyelden payımızı almak için gerekli hazırlıkları yapmalıyız.14) Ermenistan’da hâlâ çalışan eski ve yeterince güvenli olmayan bir nükleer santral var. Türkiye, bu santralin ürettiği elektriğin bir bölümünü bir dönem satın alıyordu; belki hâlâ alıyordur. Ermenistan bu santrali büyütme niyetinde. Belki bu güvensiz santrali büyütmek yerine Rusya’nın Akkuyu santralinde ürettiği elektriğin bir bölümü oraya satılabilir. Rusya ve Ermenistan bu konuda anlaşsınlar. Ayrıca güvensiz santrali ya kapatmak ya da güvenli hâle getirmek uygun olur. Türkiye ve Ermenistan arasında elektrik ve telekom bağlantı kapasitelerinin geliştirilmesi de uygun olur.15) Ermenistan’ın Türkiye’ye karşı doğal olarak büyük miktarda ticaret açığı vermesini beklemeliyiz. Bu da normaldir ve Türkiye’nin avantajınadır. Zaman içinde Türkiye’nin, Ermenistan’ın telekom şirketleri, havalimanı işletmeleri, enerji şirketleri, demiryolu ve havacılık şirketlerinde hisse sahibi olması uygun olur. Bu durum Ermenistan’ın Türkiye’den daha çok ithalat yapabilmesinin ve daha hızlı büyümesinin yolunu açar.Zaten Ermenistan’ın ekonomik ölçeği birçok sanayide devlet firmalarının bağımsız işletme olması için yetersiz kalacaktır ve onları yabancı ortak almak zorunda bırakacaktır. Başka ülkeler olacağına, Türkiye bu işletmelerde ortak olabilir.16) Ermenistan’ın Ararat brendisi (yani konyak ayarında bir içecek) meşhurdur. Buyursunlar, bunun bir fabrikasını da Iğdır’da açsınlar; Iğdır’ın suyunu, üzümünü kullansınlar. Böylece uzaktan Ararat olmasın, hakiki Ararat brendisi olsun. Şarapçılık marifetlerini de buyursunlar Türkiye’de kuracakları tarım işletmelerinde göstersinler.17) Ermenistan’ın önemli bakır cevheri üretimi vardır. Bu cevherin Türkiye’de — mesela Samsun’daki Eti Bakır rafinerisinde — işlenip metale çevrilmesi uygun olabilir. Molibden ve altın için de rafinaj Türkiye’de yapılabilir.18) Bugün itibarıyla Ermenistan’ın ithalat yaptığı ülkeler sırasıyla Rusya, Çin, Vietnam, Gürcistan ve İran’dır. Barış sonrasında ithalatın %80 kadarının Türkiye’den olması hedeflenmelidir. Bugün listede görünmeyen Hindistan’ın da bu alanda rakip olması muhtemeldir.19) Türkiye’nin ihracat politikasını desteklemek için TCDD’nin Ermenistan için özel tarifeler uygulaması ve yeni hizmetler tasarlaması uygun olur. TCDD, Türkiye’nin iddialı dış ticaret hedeflerine bir türlü ayak uyduramamaktadır. Bu kanalda neyse sorun, tespit edilmeli ve çözülmelidir.20) Ermenistan barışını diplomaside de kullanmak gerekir. Özellikle Afrika’daki Hristiyan ülkelerde Türkiye’nin çıkarlarını ilerletebilmek için Ermenistan ile barış örneği önemlidir. Ermenistan’ın Ortodoks kilise kültürü (şahsi görüşümdür), diğer Hristiyanlık mezheplerine göre İslam’a daha yakındır ve kültürel olarak da bizim toplum ve coğrafyayla daha uyumludur.Amerika’da her gün yeni bir Hristiyanlık dini uyduruyorlar, kilisesi açıyorlar, ayinler başlatıyorlar ve bu yeni uydurulan dinler Siyonizmi benimsiyor, Arap ülkelerine düşmanlık yapıyorlar. Bunların yerine Hristiyanlığın ağırlık merkezini Ermeni Ortodoks Kilisesi’nde ( ve Türk Ortodoks kilisesinde) tutmak Türkiye’nin çıkarınadır.21) Ermenistan’ın Azerbaycan ve Türkiye ile karşılıklı saldırmazlık anlaşması yapması uygun olur. Böylece güven artar, savunma harcamaları yerine daha çok kalkınmaya para ayrılır. Ermenistan bizden zaten savunma ekipmanı almaz; bu yüzden daha az savunmaya para harcayıp daha çok bizimle ticaret yapmaları uygun olur.22) Diasporadaki Ermenilerin paralarını Ermenistan bankalarına uygun bir faiz karşılığı aktarması ve bu paraların Ermenistan’ın kalkınmasının ve Türkiye ile ticaretinin finansmanında kullanılması uygun olur. Türk bankaları da Ermenistan’da şube açmalı ve dolar kullanmadan yerel paralarla ticaret yapılabilmelidir.23) İstanbul bir zamanlar hatırı sayılır miktarda Ermeni nüfusu içermekteydi. Çoğu iyi eğitim almış olan bu Ermenileri biz son 30–40 yılda Fransa ve Kanada’ya kaptırdık. Bugün belki 20–30 bin kişi kalmıştır. Çoğu İstanbul’da olmak üzere Türkiye ölçeğinde 150–200 bin nitelikli Ermeni nüfusu zaman içinde oluşursa, ülkemizde sanatın, el işlerinin, zanaatkârlığın, mimarinin gelişmesinde bunun etkilerini görürüz. Ayrıca İstanbul’un turizmine, mutfağına, kültürüne, edebiyatına ve ekonomisine bu işin faydası olur. Diaspora Ermenileri de Erivan’a gitmeden İstanbul’a uğrayıp biraz turizmi desteklerler, fena olmaz.24) Ermeniler doğu halkıdır. Zaten tiplerine baksanız Türk’ten ayıramazsınız. Bunların geleceklerini komşuları olan Türkiye, İran, Rusya dostluğunda aramaları gerekir ve bu durumda zenginleşebileceklerini, güvenle yaşayabileceklerini görmeleri gerekir. Bu durum oluşmazsa Avrupa ve Amerikan kurumlarını ve hatta askerini bölgeye getirmeye kalkarlar; bu da problem olur. Zaten yeterince problem var.25) Kafkaslarda ülke sınırları biraz saçma vaziyette oluşmuştur. Bugün için bunu sorun etmemek gerekir. 15–20 sene barışı ve güveni artırmaya odaklanmak gerekir. Güven yeterince arttığında ülkeler karşılıklı toprak takası ile sınırlarını biraz daha makul hâle getirmeyi tercih edebilirler. İlgili tüm ülkeler bu durumdan kazançlı çıkar. Bugün için bu konu mayınlı konudur; hiç açılmamalıdır.26) Ermenistan zaten savaş olmayan senelerde hızlı büyüyebilen bir ülkedir. Kalıcı barış ile bu büyüme hızı artacaktır. Özellikle gayrimenkulde fırsatlar oluşacaktır. Bu projelerde Türk firmalarıyla iş birliği yapılması uygun olabilir.27) Ermenistan’a son senelerde Suriye’den bir miktar Ermeni göçü yaşanmıştır. Hepsi Ermeni de olsalar yeni bir ülkeye alışma sorunları olmaktadır. Bu Ermeniler zaten zamanında Anadolu’dan Suriye’ye gidenlerin torunlarıdır; çok yabancı sayılmazlar. Bunların bir kısmı Suriye’ye veya Türkiye’ye dönmek isterlerse bu iş için uygun bir kanal açılabilir.Bizim Cihangir solcuları zaten Yunan adalarına da gitmeye meraklıdırlar; hatta son dönemde Atina civarından konut alımları da artmış (adalardan Türklere mülk satmıyorlarmış). Bunlar muhtemelen kalıcı barış döneminde ilk parti Erivan turistleri olacaklardır.Yunan’a giden turizm paralarının bir kısmının Erivan’a akması çok mu kötü olur? Kötünün iyisi diyelim. Instagram’da Yunan adasında ahtapot yiyip uzo içen solcu resmi yerine Erivan’da lahmacun yiyip konyak içen solcu resmi izleriz. Bunu da evelallah atlatırız.
Yazının DevamıSomali'de kahve tarımı ile 500 bin istihdam
Somali'de yıllardır kahve üretimi yok; ancak ülke kahve üretimi için çok elverişli. Zaten tarihi olarak da kahve üretimi olan bir ülke. Bu kahve olayı yazı yazılacak kadar önemli bir konu mu? Somali'yi kalkındırmak için zaten Türkiye bir sürü iş yapıyor; kahve konusu nereden çıktı?Evet, Türkiye Somali'de petrol arıyor, liman yaptı, hastane yaptı, askeri üs kurdu; belki uzaya roket gönderecek tesisleri de oralara yapacak — bunlar güzel. Ancak bunlar pek istihdam yaratmaz. Bu işler birkaç bin nitelikli personele iş üretir. Somali'de 20 milyondan fazla insan yaşıyor. Gerçekten insanların hayatını değiştirmek, ülkeyi kalkındırmak istiyorsak bize yüzbinlerce insana iş üretebilecek bir alan gerekli. İşte kahvenin yaptığı olay budur. Kahve, ülkenin en fakir dağlık bölgelerinde yüzbinlere istihdam sağlar; bu yüzden toplumsal kalkınmayı sağlayabilecek asıl ürün Somali özelinde kahvedir.Ben kahveyi çok severim. Global gelir adaletsizliğini düzeltebilir. Fakir ülkeler üretir, zenginler tüketir. Yani zenginden fakire gelir aktarımı sağlar. Kahve fiyatı ne kadar artarsa o kadar mutlu olurum. Son dönemlerde gayet keyfim yerinde — kahve fiyatları uçuyor. Son beş yılda fiyatlar dört katına çıktı. Maşallah. İnşallah tez zamanda dört kat daha artar.Brezilya kahve tarımı işiyle 5 milyon insanına istihdam yaratıyor. Somali için gelin mütevazı bir hedef koyalım ve bunun sadece onda birini hedefleyelim: 500 bin istihdam hedefi koyalım. Brezilya kahve üretimi için yağmur ormanlarını kesiyor; bu hoş bir olay değil. Somali ve Yemen gibi ülkelerde ağaç kesmek yerine kahve tarımı için yüzbinlerce ağaç fidanı dikmek gerekecek. Ne güzel!Somali gibi bir ülkede, sadece 5 dönüm arazide kahve üreterek bir ailenin geçimini sağlaması mümkün. Yüksek kahve fiyatları ve yüksek talep bu imkânı sağlıyor. Türkiye'de hiçbir tarım ürününde böyle bir durum olması mümkün değil.Gelin bu konudaki önerilerimizi, politika yapıcıların dikkatine derli toplu sıralayalım:
Yazının DevamıEğitimde 4+4+4 yerine 6+4+2 formasyonu önerisi
Devir değişti. Gelin okul sistemimizde bir reform yapalım. Hatta elimizi korkak alıştırmayalım, büyük bir reform, bir devrim yapalım. Hızla değişen dünyaya ayak uydurabilecek, geleceğe uyumlu bir eğitim modeli tasarlayalım.
Yeni Model ile gelecek değişiklikler:1) İlkokullarımıza sıfırıncı seneyi ekleyelim. Yani birinci sınıf öncesi anaokulu sınıfı koyalım.2) İlkokullarımızı altı seneye çıkartalım.3) Zorunlu eğitimi 10 seneye indirelim; yani altı senelik ilkokul sonrasına dört sene ortaokul koyalım.4) Ortaokul sonunda, yani zorunlu eğitim dönemi sonunda çocuklara seçtikleri derslerin her birinden sınav yapalım ve mezuniyet diplomalarını verelim.5) Ortaokul sonrasında iki sene tercihe bağlı yüksekokul koyalım. Bu yüksekokul, üniversiteye hazırlık ayarında uzmanlaşma sağlayan, az ders seçilen bir okul olsun ve sonunda her dersten sınav yapalım ve mezun edelim. Üniversite istemeyip mesleki uzmanlık isteyenler ise yine iki senelik meslek yüksekokuluna gitsinler.6) Üniversiteleri üç seneye düşürelim. Üniversite girişi için yüksekokul sonundaki sınavların ve ortaokul sonundaki sınavların notlarının ortalamasını esas alalım.Nasıl geliyor bu değişiklikler kulağa? Gelin biraz detaylara girelim.
Yazının DevamıG. Afrika G-20 Zirvesine Hazırlık
30 Kasım’da, Güney Afrika’nın en büyük şehri olan Johannesburg’da G-20 Zirvesi toplanacak. Elbette Güney Afrikalılar bu şehrin ismini böyle söylemiyor; “Joburg” deyip geçiyorlar. Biz de yabancı sayılmayız, “Joburg” diyelim. Bu yazının amacı, politika yapıcılarımızın değerlendirmesi için bu zirveden yüksek verim almaya yönelik politika önerileri sunmaktır.G-20 zirvelerinin kökeni, merkez bankası toplantılarına, yani finansal iş birliğine dayanır. Bu bağlamda, küreselcilerin hâkimiyetinde bir organizasyon denebilir. Bugün gelinen noktada ise buna ilave olarak şu kavramlar da öne çıkmıştır: dayanışma, eşitlik, küresel iklim değişikliği, sürdürülebilirlik, küresel borç vb.Takdir edersiniz ki, bu kavramlar ABD’nin sağcı ve milliyetçi lideri Trump’a pek hoş gelen kavramlar değildir. Zaten kendisi küreselcilerle de pek geçinemediğinden zirveye katılmayacakmış. Canı bilir, biz işimize bakalım.G-20, adı üzerinde, gelişmiş 20 ülke liderinin toplantısını ifade eder. Fiilen ise 19 ülke lideri bulunmaktadır. Ülke olmayan Avrupa Birliği ve Afrika Birliği de tam üye sıfatıyla katılım sağladığından toplam 19+2, yani 21 başkan yer alacaktır. İlave olarak, G-20 üyesi olmayan ancak nezaketen davet edilen ülke liderleri de bulunmaktadır; muhtemelen bunların çoğu da zirveye katılacaktır. Bu misafir liderler arasında bizim için önemli olanlar Mısır, Malezya ve İspanya’dır. Gerisi (Danimarka, Finlandiya, Norveç vb.) fasulyedendir.G-20 ülkeleri içinden bu zirvede bizim için önemli görüşme fırsatları yaratacak ülkeler; Rusya, Çin, Güney Afrika ve Endonezya’dır.2026 yılında zirvenin ABD’de yapılması planlanmıştır.Gelin, politika önerilerimize geçelim:
1) 2026 zirvesi ABD’de yapılmamalı.
Yazının Devamıİşte Motor, işte Uçak!
F-35 uçağında 28.000 libre itki üreten bir motor var. Art yakıcı ile 40 binlere kısa süreli çıkabiliyor. Bizim Kaan projesinin yerli motoru da TF35000 olarak isimlendirildi yani o da bir gün hazır olduğunda 35.000 librelere art yakıcı ile çıkabilecek. Bugün için elimizde yerli motorumuz TF6000 var yani 6.000 libre itki üretebiliyor. Takdir edersiniz daha gidecek epey yolumuz var. Peki size desem ki bugün ülkemizin elinde yüzlerce 35.000 libre üreten jet motorlarımız var. Kulağa fena gelmiyor değil mi? Peki neden bu motorlara uygun bir uçak tasarımı yapıp askeri ihtiyaçlarımızda kullanmıyoruz?
Yazının DevamıOtonom kamyon filolarına geçişin yol haritası nası
Çin, ABD, Almanya başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde otonom, yani sürücüsüz kamyon/TIR'lar geliştirilmekte ve hızla devreye alınmaktalar. Belki bizim en kolay inceleyebileceğimiz model, Almanya'da Mercedes'in (Daimler'in), iştiraki olan TORC Robotics ile geliştirdiği 4. seviye otonom araçlar. 4. seviye demek, yüksek otonom seviye demek yani araç sürücüsüz belirli yollarda otonom olarak gidebiliyor. Seviye 5 ise her yolda, her şartta, acil durumda dahi insan müdahalesi gerekmeden gidebilen Otonom seviyeyi ifade ediyor. Şu anda Endüstri Seviye 4'u halletmiş durumda, Seviye 5'in ise eli kulağında. Daimler firması 2007'ye kadar Seviye 4 ürünlerinin yaygın olarak yollarda olmasını hedeflemiş durumda. Özellikle Teksas/ABD'deki fabrikaları bu alandaki uygulamalarda başı çekmekte ve ABD'de otonom kamyon sayısı hızla artmakta.
Dünyada bu alana hızla yatırım yapılıyor çünkü trilyonlarca dolarlık kara nakliye sektörünün dönüşümü söz konusu ve ülkelerin tedarik zinciri yapılarını yani rekabetçiliklerini etkileyen bir teknoloji.
Yazının DevamıNe kadar bela içindesiniz Sn. başbakan?
Başbakan Starmer geçenlerde Liverpool stüdyosunda BBC'ye röportaj verdi. Liverpool'da İşçi Partisi’nin yıllık konferansı var, röportajın hedefi de bu konferansa yönelik idi. BBC ve Skynews, geleneksel olarak İngiltere'nin lider haber kanallarıdır. Son dönemde ise GBNews kanalı bu ikiliyi geçti. Starmer’ın GBNews'e çıkması pek mümkün değil çünkü GBNews, rakibi Nigel Farage ile çok yakın olan sağcı bir haber kanalı. Zaten Farage da tüm anketlerde en popüler lider durumunda. BBC'ye sağcı bir kanal denemez ancak Siyonizm sempatizanı diyebilmek için yeterince örnek var. Yaygın bir inanışın aksine, BBC, hükümet yönetiminde veya Devlet sahipliğinde bir kanal da değildir. Özel de değildir. Sanki Devlet kurumu gibi tüm haneler TV lisansı ismi ile BBC'ye para aktarırlar ama BBC yönetimi özerktir ve kendi yönetim kurulunca yönetilir. Türkçesi 'Küreselci yapı' tarafından yönetilir. Gelelim röportaja. Adet olduğu gibi Starmer tüm röportaj boyunca savunma yaptı. İsrail, Gazze konularında hiçbir soru gelmedi. Sorular iç politikadan ibaretti. Röportajın ilk cümlesini ben yazayım siz gerisini tahmin edin. 'Sn. Başbakan programa hoş geldiniz. Ne kadar bela içindesiniz?' ( ing: How much trouble are you in?" Başbakan soruya cevap 'kem küm' bir şeyler söyler. İkinci soru şöyle gelir: 'Bunlar ne kadar politik belada olduğunuzdan farklı konular. En son toplum anketine göre bugün bir seçim olsa İşçi Partisi'nin 100'den daha az sandalyesi olacak. Size tekrar soruyorum, ne kadar bela içindesiniz?" Starmer yine bir şeyler gevelemeye başlamışken sunucu sözünü keser ve tekrar sorar: 'Şu anda ne kadar bela içindesiniz?' Velhasıl bu trajik röportajı yazmaya elim gitmiyor ama Starmer’ın belli başlı mesajlarını özetleyeyim: "Bu kötü gidişat Muhafazakar Parti'nin 14 sene süren kötü iktidarının sonucudur. Henüz bir senedir iktidardayız. Biz düzeltmenin 12 aydan uzun süreceğini söylemiştik. Bazı düzeltmeler başladı ve bunu ülke sathına yaymamız lazım. Norveç'e 10 milyar Sterlinlik savaş gemisi sattık bunun istihdama katkısı olacak. NHS'i daha iyi duruma getirmek için çalışıyoruz ve bunun için teknolojik imkanları devreye alıyoruz. Ben güzel, toleranslı ve çeşitli ( İng: diverse) bir ülkeye inanıyorum ve buna hizmet etmek istiyorum Reform Partisi buna inanmıyor, onlar bu ülkeyi parçalamak istiyor. Legal olarak yıllardır bizimle beraber olan, sağlık sistemimizde, okullarımızda, topluluklarımızda çalışan, işyerleri kurmuş olan göçmenlerimiz var. Reform partisi bunları deport etmek istiyor. Bu ülkemizi parçalamak demektir. Biz bugün Putin karşıtı bir koalisyona Avrupa'da liderlik ediyoruz ve Putin'in agresifliğine karşı mücadele ediyoruz. Düşünsenize Farage iktidara gelse ve Putin ile yakınlaşsa ne olacak? Bunun güvenliğimize ve savunmamıza getireceği sonuçları düşünün. Yıllık konferansımızda da bu mesajı vereceğim. Bu farklı bir mücadele. Geleceğimiz ile ilgili, bizim kim olduğumuz ile ilgili. Vatanseverliğin ne olduğu ile ilgili. Biz dünyada nerede duruyoruz bununla ilgili. Bu içinde olmamız ve kazanmamız gereken bir mücadele ve kesinlikle kazanacağımıza inanıyorum. Göçmenlerin kaldığı oteller ile ilgili sorunları biliyorum, bu otelleri boşaltmaya çalışıyoruz, bunun bölgede yarattığı ürpermeyi anlıyorum. Bize önceki hükümetten on binlerce adet dokunulmamış göçmen dosyası miras kaldı. Bunları işlememiz lazım. Otelleri göçmenlere tahsisleyen önceki hükümet oldu. Bu dosyaları işledikçe göçmenlerin ülkelerine geri gönderilmesini de yapacağız. Yeni dönemde dijital kimlik uygulaması getireceğiz, dijital kimliği olmayan kaçaklar çalışamayacaklar." Sunucu ise bu topa gelişine vurur ve doksana takar: " Zaten sigortası olmayan göçmenlerin çalışamıyor olması lazım ama çalışıyorlar, siz dijital kimlik getirdiğinizde de aynı şekilde dijital kimliksiz çalışacaklar ne farkı var ki? Neden getiriyorsunuz bu sistemi?" Starmer’ın diğer mesajları ile devam edelim: "Ülkemizde gençler ev alamıyorlar, ev sahibi olma (yani ev kredisi alabilme) yaşı 35'lere kadar çıktı. Bütün bir jenerasyonu kaybettik. Bütçe ve vergiler konusunda spekülasyon yapmak istemem, bütçe konusu Kasım'da ele alınacak."
Yazının DevamıGaribaldi uçak gemisi Türkiye'ye hayırlı olsun!
Müjde! Türkiye'nin kankası olan Asya-Pasifik ülkesi Endonezya, İtalya'nın eski uçak gemisi Garibaldi'yi satın alıyor. İnternete düşen haberleri özetlersek durum şöyle: Anlaşma yapılmış. Krediyi İtalya ayarlıyor. 500 milyon dolar civarına uçak gemisi, 500 milyon da üzerinde görev yapacak helikopterlere ödenecek. Endonezya'nın amacı, uçak gemisini Baykar'dan satın aldığı dronlar ile kullanmak.
Hatırlatalım, bu sene başında Baykar ile Endonezya anlaşma yaptılar ve 60 adet TB3 ve 9 adet Akıncı dronu Endonezya'da montajlanacak. TB3 dronlar malum TCG Anadolu'ya inip kalkan dronlar ve Garibaldi'nin güvertesi ve kalkış rampası da TCG Anadolu'ya benziyor. TB3'un menziline 2000 Km desek, Endonezya tek uçak gemisinden kaldıracağı TB3'ler ile yarıçapı 2000 Km olan bir deniz alanında hakimiyet kuracak. (Tabi dron başka yere inmeyip geri gelecek ise 1000 Km yarıçap). Bu muazzam bir alan hakimiyeti, yani Pasifik’in kilit ülkesi olan Endonezya; Tayland, Malezya, Filipinler, Avusturalya'nın kuzeyi, Hindistan’ın batısı gibi muazzam bir bölgede etkili olacak ve dünyanın en işlek deniz boğazlarını koruyacak. Endonezya'nın 18 bin civarı adası var yani bu işin zaten başka formülü yok. Bu iş dron işi. TB3 bu işler için çok uygun.
Yazının Devamı