Güney Afrika G-20 Zirvesine Hazırlık
30 Kasım’da, Güney Afrika’nın en büyük şehri olan Johannesburg’da G-20 Zirvesi toplanacak. Elbette Güney Afrikalılar bu şehrin ismini böyle söylemiyor; “Joburg” deyip geçiyorlar. Biz de yabancı sayılmayız, “Joburg” diyelim. Bu yazının amacı, politika yapıcılarımızın değerlendirmesi için bu zirveden yüksek verim almaya yönelik politika önerileri sunmaktır.
G-20 zirvelerinin kökeni, merkez bankası toplantılarına, yani finansal iş birliğine dayanır. Bu bağlamda, küreselcilerin hâkimiyetinde bir organizasyon denebilir. Bugün gelinen noktada ise buna ilave olarak şu kavramlar da öne çıkmıştır: dayanışma, eşitlik, küresel iklim değişikliği, sürdürülebilirlik, küresel borç vb.
Takdir edersiniz ki, bu kavramlar ABD’nin sağcı ve milliyetçi lideri Trump’a pek hoş gelen kavramlar değildir. Zaten kendisi küreselcilerle de pek geçinemediğinden zirveye katılmayacakmış. Canı bilir, biz işimize bakalım.
G-20, adı üzerinde, gelişmiş 20 ülke liderinin toplantısını ifade eder. Fiilen ise 19 ülke lideri bulunmaktadır. Ülke olmayan Avrupa Birliği ve Afrika Birliği de tam üye sıfatıyla katılım sağladığından toplam 19+2, yani 21 başkan yer alacaktır. İlave olarak, G-20 üyesi olmayan ancak nezaketen davet edilen ülke liderleri de bulunmaktadır; muhtemelen bunların çoğu da zirveye katılacaktır. Bu misafir liderler arasında bizim için önemli olanlar Mısır, Malezya ve İspanya’dır. Gerisi (Danimarka, Finlandiya, Norveç vb.) fasulyedendir.
G-20 ülkeleri içinden bu zirvede bizim için önemli görüşme fırsatları yaratacak ülkeler; Rusya, Çin, Güney Afrika ve Endonezya’dır.
2026 yılında zirvenin ABD’de yapılması planlanmıştır.
Gelin, politika önerilerimize geçelim:
1) 2026 zirvesi ABD’de yapılmamalı.
Hem Trump zirveye katılmayarak zirveyi aşağılıyor, hem de ABD’de zaten BM merkezi bulunduğundan bu liderler ve daha fazlası her yıl orada bir araya geliyor. Üstelik ABD yönetimi küreselcilere ters bir tavır içinde. G-20 toplantısının seneye ABD’de yapılmasından daha anlamsız bir durum olamaz. Zirve başka bir ülkeye alınmalıdır. Belki o zamana kadar Rusya-Ukrayna meselesi çözülürse, Kırım’da Rusya ve Türkiye eş başkanlığında düzenlenebilir.
2) Madem bu senenin ana teması “Dayanışma” olarak belirlendi, hodri meydan:
Buyurun, seneye zirveyi Filistin’de yapalım.
3) Putin ve Erdoğan’ın görüşmesi önemli bir fırsat olacaktır.
Geciken Akkuyu Enerji Santrali’nin hızla devreye alınması gereklidir. Ayrıca Ukrayna-Rusya savaşının sonlandırılması konusunda Türkiye daha fazla çaba göstermeli ve ön almalıdır. Zelenski’nin iplerini tamamen ABD’ye bırakmakla bu iş çözülmez. Belki zirveye Zelenski de Güney Afrika tarafından davet edilmeli ve Türkiye’nin girişimiyle kalıcı bir ateşkes anlaşması kendisine imzalatılmalıdır.
4) Çin Devlet Başkanı ile yapılacak olası ikili görüşme de faydalı olacaktır.
Özellikle BYD yatırımının hızla devreye alınması önemlidir. Çin ile yükseköğrenim, teknoloji enstitüleri, uzay ajansı, Kuşak-Yol Projesi altyapı çalışmaları ve Basra Körfezi’ne bağlantı sağlayacak Kalkınma Yolu Projesi gibi alanlarda birçok iş birliği fırsatı bulunmaktadır.
5) G-20’ye Pakistan
Gelin, bir ülke daha ekleyelim. Dost ülke Pakistan, 250 milyon nüfusu ve hızla büyüyen ekonomisiyle G-20’ye dâhil edilmelidir. Pakistan hapishanelerinde haksız yere tutulan eski Başbakan İmran Han’ın serbest bırakılması için de politik baskı yapılması uygun olur. Güney Afrika zirvesine mevcut Pakistan başbakanı (veya başkanı) misafir olarak davet edilebilir.
6) Gıda ve petrol ticaretine düzenleme
G-20’nin Güney Afrika zirvesinin misyon ve değerlerine uygun olarak, küresel eşitsizliği azaltmak ve iklim değişikliğiyle mücadele edebilmek için gelişmiş ülkeler ile okyanus aşırı gıda ticaretinin kısıtlanması gerekir. ABD ve Kanada gibi devlet teşvikli, insansız, yüksek mekanizasyon ve teknolojiyle ucuza üretilen tarım ürünlerinin Avrupa ve Afrika pazarlarında satılması doğru değildir. Özellikle Afrika’nın kalkınması ve istihdam yaratabilmesi için kendi tarımsal üretim kapasitesini oluşturması gereklidir. Benzer şekilde, ABD ve Kanada’nın yüksek çevresel tahribatla kaya gazından ürettiği gaz ve petrolün Avrupa ve Afrika’da satılması da uygun değildir. Bu, hem refah eşitsizliğini hem çevre tahribatını artırmaktadır. Petrol ve gaz tedarikinin Afrika içinde çözülebilmesi için gerekli yatırımların desteklenmesi uygun olur. G-20 bu yönde kararlar almalıdır. Aksi takdirde, çevrecilik, eşitlik ve dayanışma temalı toplantılar yapmak insanlarla dalga geçmek olur.
7) G.Afrika halkı ile dayanışma fırsatı
Trump’ın Güney Afrika zirvesine katılmama sebeplerinden biri de, Güney Afrika’daki ırkçılık meselesinde açık veya örtülü biçimde taraf tutmasıdır. Trump, Güney Afrika’nın iç işlerine müdahil olmaya heveslidir ve mevcut iktidarı cezalandırmaya çalışmaktadır. Güney Afrika’ya karşı son dönemde uygulamaya koyduğu yüksek gümrük duvarlarının arkasında da bu niyet vardır. Türkiye ise bu konuda Güney Afrika halkıyla tam dayanışma içinde olmalı ve ABD’nin açtığı ekonomik ve siyasi boşlukları doldurmalıdır. Bu zirve, Güney Afrika ile tam dayanışma göstermek için bir fırsattır.
8) Filistin politikalarında eşgüdüm
Güney Afrika’nın küresel itibarını artıran bir diğer konu, İsrail’i “soykırım” suçu nedeniyle İnsan Hakları Mahkemesi’nde dava etmesidir. Bu durum elbette ABD’yi rahatsız etmiştir ancak Türkiye dâhil birçok ülkenin takdirini kazanmıştır. Türkiye de bu dava konusunda Güney Afrika’ya destek vermektedir.
9) Kızınız Arcelor'u oğlumuz Erdemir'e isteriz
Güney Afrika’da önemli bir endüstriyel tesis olan Arcelor’un demir-çelik tesisleri uzun süredir satıştadır. Konu Güney Afrika ekonomisi için de önemlidir ve devlet finans kurumu IDC ile görüşmeler yavaş ilerlemektedir. IDC ile Türkiye ortak olarak (belki OYAK ve/veya Tosyalı ortaklığıyla) Arcelor’un fabrikalarını satın alırsa faydalı bir iş olur. Önümüzdeki yıllarda hızla büyüyecek olan Afrika kıtasına önemli bir demir-çelik tedarik merkezi kazandırılmış olur. Türkiye’nin bu alanda uzmanlığı vardır; bu tesisleri çok verimli hale getirebilir. Belki Arcelor’a bu anlaşma karşılığında Erdemir’den küçük bir hisse de verilebilir. Duyumlara göre, Arcelor fabrikayı oldukça düşük bir fiyata satmak durumunda kalacak gibi görünüyor. Bu durum Türkiye için bir fırsattır.
Çelik sektöründeki en kritik konu enerji yönetimidir. Güney Afrika bu konuda sorun yaşamaktadır. Bu nedenle, çelik fabrikası meselesi beraberinde enerji yatırımı, fiyatlama ve yönetimi konularını da getirecektir. Türkiye’de karbonsuz enerjiyle üretilen çeliğin Avrupa’ya satılması, Güney Afrika’da kömürden üretilen çeliğin ise Türkiye’ye ithalatı akılcı bir politika olabilir.
10) Putin, Erdoğan aynı uçakla gitse?
Zirvenin temalarından biri küresel ısınma ve sürdürülebilirliktir. Buna tezat biçimde tüm liderler özel uçaklarıyla zirveye katılacaktır. Hatırlatalım, Moskova, Ankara, Kahire ve Joburg hemen hemen aynı boylam ve saat dilimindedir. Putin zaten Güney Afrika’ya uçarken Ankara ve Kahire üzerinden geçecektir; bir zahmet uçağı indirip Erdoğan ve Sisi’yi de alsa, “araba paylaşımı” misali birlikte zirveye uçsalar hoş bir jest olur. Elbette ekonomik fayda ve karbon salınımı açısından anlamlı bir tasarruf sağlanmaz ama zirvenin teması açısından anlamlı bir adım olur. Ayrıca saatler sürecek yolculukta liderler arasında gayriresmî görüşme imkânı da doğar.
11) Ursula ile fazla zaman kaybetmemeli
Zirveye katılacak önemsiz davetlilerden biri de, Avrupa Birliği’ni temsil eden Ursula von der Leyen’dir. Kendisiyle yapılacak toplantı, her zamanki gibi büyük oranda zaman kaybı olacaktır; ancak yine de Dışişlerimizden yetkilendirilecek bir stajyerin kendisine belirli konularda telkinde bulunması uygundur.
KKTC’ye uygulanan haksız izolasyonların kaldırılması, Gümrük Birliği uyarınca Türkiye’den gelen TIR’ların Bulgar ve Yunan sınırlarında bekletilmeden geçişinin sağlanması, Türk vatandaşlarına uygulanan vize sürecinin tamamen kaldırılamasa dahi e-Devlet üzerinden tek tıkla yapılabilmesi gibi konuların hızla çözülmesi gerektiği kendisine hatırlatılmalıdır.
12) ABD yaptırımları can sıkıyor
ABD’nin dayatmasıyla ticarette sürekli artan yaptırımlar devreye alınmaktadır. Kişilere, şirketlere ve ülkelere az ya da çok ölçüde çeşitli ürün gruplarında yaptırımlar ve kısıtlamalar getirilmektedir. Bu durum, ticareti hem daha zor hem daha riskli hâle getirmektedir. Özellikle az gelişmiş ülkeler bu yaptırımlardan orantısız biçimde olumsuz etkilenmektedir.
Bu keyfî yaptırımlarla mücadele konusunda G-20’nin karar alması uygun olur.
Bağlantılı bir konu da dolar ile ticarettir. Dolar istikrarsız bir para birimi olmasının yanı sıra, dolar üzerinden yapılan tüm işlemler ABD’nin kontrol mekanizmalarından geçmektedir. Bu durum hem yaptırıma takılma riskini artırmakta hem de endüstriyel casusluğa zemin hazırlamaktadır.
Milli paralarla ticaret veya altın ve değerli madenlere dayalı para birimleriyle ticaretin devreye alınması benimsenmelidir.
Hatta bir adım daha ileri gidilerek, ABD normale dönene ve uluslararası hukuka saygı gösterene kadar, dolar ile ithalat ve ihracat faturası kesilmesi G-20 ülkelerinde yasaklanmalıdır. Bu ülkelerde faaliyet gösteren tüm bankalar dolar para birimini sistemlerinden kaldırmalıdır.
Bugün için dolar üzerinden fiyatlanan altın, petrol gibi ürünlerin fiyatlaması avroya çevrilebilir. Bu durum hem avroyu güçlendirir hem de Türk ekonomisini destekler.
13) G-20 gündemine alınması gereken konulardan biri de uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının çalışma esaslarıdır.
Bu kuruluşlar ülkelerin riskini değerlendirip puanlamakta ve sonuçta trilyonlarca dolarlık fon bu risk notlarına göre ülkelere yatırım yapmakta ya da yapmamaktadır. Üstelik yatırım yapılsa bile çoğu zaman yüksek faizle gerçekleşmektedir.
Bu sistem hatalıdır; gelişmiş ülkeleri fazlaca kayırmakta ve ülkeler arası zenginlik farkını büyütmektedir.
Yeni sistem, ülkelerin borç ödeme performansını esas almalı; ancak özgürlük, demokrasi, kanunun üstünlüğü, özel mülkiyete saygı gibi sübjektif ve ölçülmesi zor kavramları değerlendirme dışında tutmalıdır. Ülkelerin kendi yönetim biçimlerine ve değer yargılarına saygı gösterilmelidir.
Örneğin Türkiye, bu kuruluşlar tarafından genellikle düşük not almakta, bunun sonucunda da yüksek faiz oranlarıyla borçlanmaktadır. Oysa Türkiye, birçok Batılı ülkeden ekonomik olarak daha risksizdir ve ekonomisini daha hızlı büyütmektedir. Hiçbir zaman borçlarını ödememe durumu yaşanmamıştır.
Afrika ülkeleri de mevcut kredi derecelendirme sistemi nedeniyle dünya fonlarından yeterince yatırım çekememektedir. Bu sistem kökten değişmelidir.
14) Güney Afrika, coğrafi konumu gereği ekonomik gelişimi için güçlü havayolu bağlantılarına ihtiyaç duymaktadır.
Kendi havayolları yetersizdir ve iyi yönetilememektedir. Güney Afrika’nın ucuz ve uzun menzilli yolcu uçaklarına ihtiyacı vardır. Bu konuda Çin veya Brezilya ile iş birliği yapılabilir. Güney Afrika’nın en büyük üç şehrinden İstanbul’a doğrudan uçuş başlatması sağlanmalıdır.
THY ile ortaklık seçenekleri değerlendirilebilir. Türkiye’de havacılıkta düşük sezon (kış) yaşanırken Güney Afrika’da yüksek sezon vardır; bu nedenle Türk havayolu filosunun bir kısmı kışın Güney Afrika’da değerlendirilebilir.
15) Defy işini büyütmek
Türkiye’nin Güney Afrika’daki önemli yatırımlarından biri, Arçelik’in 2011’de Defy’yi satın almasıyla gerçekleştirdiği yatırımdır. Durban civarında iki fabrikası bulunmaktadır. Bu yatırımın hem Arçelik hem de Güney Afrika açısından beklentileri karşılayıp karşılamadığı tartışmalıdır.
Defy’nin Güney Afrika borsasında halka açılması ve gerekirse yeni ortaklar alarak yatırımlarını artırması uygun olabilir. IDC ile bu konuda görüşülebilir. Koç Grubu, bu fabrikaların yanına traktör, minibüs, otobüs montajı gibi yan sanayi üretimlerini de ekleyebilir.
Durban fabrikasında üretilen ürünlerin Madagaskar, Mozambik ve Mauritius’ta daha güçlü şekilde pazarlanabilmesi için gerekli diplomatik destek sağlanabilir.
16) Namibya sınırında yapacak işler var
Güney Afrika’nın Namibya ile deniz sınırı boyunca önemli doğalgaz ve muhtemelen petrol yatakları bulunmaktadır. Namibya tarafında önemli keşifler ve üretim başlamıştır. Bu alandaki üretimin artırılması için Güney Afrika ile iş birliği yapmak uygun olacaktır.
17) Güney Afrika’da ciddi bir elektrik üretimi ve dağıtımı sorunu mevcuttur.
Bu problem, kısmen kömür üretimindeki eski teknolojiye, kömür madenlerinin demiryolu bağlantılarındaki zayıflığa ve elektrik dağıtım altyapısının yetersizliğine dayanmaktadır. Türkiye bu alanların tamamında yüksek teknik kapasiteye ve uzmanlığa sahiptir. Altyapının iyileştirilmesi konusunda ortak çalışmalar yapılması faydalı olur.
18) Mogadişu’daki Türk limanının Durban Limanı’na deniz yoluyla bağlanması,
ve aradaki bazı limanların da bu vesileyle Türkiye’nin deniz ticaret ağına entegre edilmesi uygun olur.
19) Türkiye ve G.Afrika işbirliği için ortam uygun
Güney Afrika’da yaygın olarak İngilizce konuşulmaktadır ve ülke Türkiye ile hemen hemen aynı saat dilimindedir. Bu nedenle, Türkiye ve Güney Afrika’daki beyaz yakalı çalışanların uzaktan iş ilişkisi kurması kolaydır. Bu avantaj, bilişim ve danışmanlık gibi sektörlerde değerlendirilebilir.
20) Somali ve Batı Sahara
Afrika Birliği bu yıl ilk kez G-20’de temsil edilecektir. Bu vesileyle Somali’nin birliğinin vurgulanması ve Batı Sahara sorununun Afrika Birliği bünyesinde çözülmesi konusu desteklenmelidir.
Ayrıca Madagaskar’da halkın desteğini alan hükümetin kurulma süreci de desteklenmelidir.
21) ADF davetleri
Türkiye’nin dünya siyasetine yaptığı önemli katkılardan biri olan ve her yıl Nisan ayında düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu’na, özellikle Afrika ve Asya liderlerinin davet edilmesi uygun olur. Ayrıca BM merkezinin ABD’den taşınması konusu da gündeme getirilebilir.
22) “Bağlantısızlar Hareketi” (İngilizce: Non-Aligned Movement, NAM)
adlı uluslararası birliğe gözlemci statüsünde Türkiye’nin katılması uygundur. Afrika kıtasının tamamı bu grubun asli üyesidir ve grupta toplam 121 ülke yer almaktadır. Bu grubun koordinasyon merkezi olarak İstanbul’da bir ofis açması teşvik edilebilir. Hareketin önceki başkanı İlham Aliyev’dir.
23) İstanbul’a daha çok konsolosluk gerekli
Türkiye’nin dünya siyasetindeki gücü artmaktadır. Bu gelişmeye paralel olarak, ülkelerin Türkiye’de daha fazla sayıda ve daha yetkin diplomatik temsilcilik açmaları uygun olacaktır. Özellikle İstanbul’daki konsolosluk sayısı yetersizdir; artırılmalıdır.
Mevcut konsolosluk seviyeleri yükseltilmelidir. Onursal konsolosluklar normal konsolosluk statüsüne, normal konsolosluklar ise başkonsolosluk seviyesine çıkarılmalıdır.
Bu konuda Dışişleri ekibimize hedef konulabilir. İstanbul’daki bazı ikinci sınıf, tescilli eski eser yapıların restore edilip konsolosluklara tahsis edilmesi veya kiralanması da uygun olur. Böylece konsolosluk çalışanları, modern gökdelenlerle dolu bir ülkede değil, tarihî ve kültürel derinliği olan bir şehirde görev yaptıklarını her gün hatırlayacaklardır.
İstanbul’da daha çok konsolosluk ve yabancı diplomatik personel bulunması, şehrin ekonomik ve kültürel olarak daha hızlı zenginleşmesi anlamına gelir ve istihdam yaratır.
24) Sermaye piyasalarındaki dengesizlikler giderilmeli
ABD sermaye piyasalarına diğer ülkelerden para akışını kısıtlayıcı tedbirlerin de G-20 gündemine alınması uygun olacaktır. Amerikan şirketlerinin piyasa değerleri yalnızca başarılarından değil, sistemsel bir sermaye yönlendirmesinden kaynaklanmaktadır.
Bazı finansal araçlar (örneğin endeks fonları) üzerinden tüm piyasaya otomatik yatırım yapılmakta, bu da ABD şirketlerinin değerlerini yapay biçimde şişirmektedir.
ABD dışındaki ülkelerin vatandaşları, birbirlerinin finansal piyasalarında kendi para birimleriyle doğrudan işlem yapabilmelidir.
Örneğin, dolar sistemi üzerinden geçmeden, İstanbul’daki, Kahire’deki veya Lagos’taki bir yatırımcı Güney Afrika sermaye piyasasından hisse alabilmeli, tersi de mümkün olmalıdır.
İnsanların eline yalnızca ABD piyasalarına yatırım yapabilecekleri araçlar verildiğinde, doğal olarak tüm sermaye oraya akmaktadır. Bu durum küresel yoksulluğu artıran bir sorundur ve küresel bir çözüm gerektirir.