04 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İleriye bakmak

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

A+ A-

Köklü siyasî akımlar mücadele bayrağını genç kuşaklara devrederek tarihin içinde yol alırlar. Onlara gelenek özelliği kazandıran şey her şart altında bütün zorluklara direnerek sürekliliği sağlamaktır. Devir teslim töreni, zamanı geldiğinde yapılır ve elbette yaşlı kuşağın o zamana kadar sürdürdüğü direnç ve bayrağı taşıma kararlılığı sayesinde mümkün olur.
Koşullara göre stratejiler, taktikler, siyasî söylem, her şey değişebilir. Fakat bütün bunların altında asla değişmeyen ve harekete süreklilik kazandıran geleneksel, temel bir çizginin, bir düşünce sisteminin varlığı gerekir.
Vatan Partisi’nin geçen Cumartesi günü Cumhurbaşkanlığı adayını seçtiği Olağanüstü Kurultay’da yirmili yaşlarındaki Divan Başkanı, Aydınlık geleneğine süreklilik kazandıran geleneksel çizgiyi şu sözlerle açıkladı:
“Vatan Partisi, Yeni Osmanlı Cemiyeti’dir. Namık Kemal’dir, Şinasi’dir, Mithat Paşa’dır. Vatan Partisi, İttihat ve Terakki’dir. Talat Paşa’dır. Enver ve Niyazi Beylerdir. Halil Kut’tur. Vatan Partisi, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’dır. Şefik Hüsnü’den Reşat Fuat Baraner’e uzanan ısrardır. Vatan Partisi, Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Fırkası’dır.”
Türkiye’de böyle sentez yapabilen başka bir parti var mı? Bence var. AKP de kendi geleneksel çizgisini şöyle açıklayabilir: “AKP, Hürriyet ve İhtilaf’tır, Derviş Vahdeti’dir, İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nden BOP eşbaşkanlığına uzanan çizgidir. Sait Molla’dır, İskilipli Atıf’tır, Derviş Mehmet’tir. AKP, Saidi Nursî’den Fethullah Hoca Efendi’ye uzanan ısrardır. AKP, ‘Laik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri’ nedeniyle kapatılan Refah Partisi’dir.”
Demek ki Türkiye’de iki çizgi mücadelesi var.
Bu iki çizgi arasında kalan siyasî partiler ve akımlar, ister sağcı ister solcu olsunlar “gözü dışarıda” olan, ortalamacı hareketlerdir. Bunlara “düzen partisi” diyoruz. Bunlar iktidara giden yolun Atlantik lobilerinden, parasal kaynaklardan, siyasî reklam yapan yabancı şirketlerden, halkı yalan vaatlerle aldatmak için uyarlanan iletişim tekniklerinden, özel olarak imal edilmiş artistik “duruş/posture” görsellerinden geçtiğini gayet iyi bilirler.
Lakin siyasi iktidara sahip olmak için uygulanan bu yöntemler dünyanın her yerinde etkisini kaybediyor. İnsanlar düzen politikacılarının palavralarını yaşadıkları koşullarla tartmaya, sahici gelecek kaygılarıyla hareket etmeye başladılar. Elbette bu süreç yavaş gelişecek fakat belirtileri çok açık.
Tarihe baktığımızda şunu görürüz: Kriz ve savaş ortamında ortalamacı hareketlerin kitle tabanı hızla uçlara doğru hareket eder; politikayı meslek olarak benimsemiş unsurlar ve geleneği olmayan ya da geleneğini terk eden, etrafa bakarak günübirlik öngörülerle ne yapacağına karar veren, kafa gezdiren, kendi içinde didişip duran hareketler dağılırlar. Yeni ittifaklar, geniş birlikler, cepheler oluşur. Böyle bir dönemin başlangıç evresindeyiz.
Cumartesi günü Doğu Perinçek’in Cumhurbaşkanlığı adaylığı için hazırlanan dilekçeyi imzaladım. Övünmek gibi olmasın ama kendisini uzun süredir tanırım. Onu ilk kez 1970’te SBF’nin Büyük Amfi’sinde yapılan Dev-Genç Kongresi’nde uzaktan görmüştüm. Maceracılığa karşı çıktığı için konuşturulmamıştı. O sırada on sekiz yaşındaydım ve birkaç ay sonra devrim olacağına inanıyordum (!).
Bugün Doğu Perinçek Batı-Asya’nın birliğini, üretim ekonomisini, laik ve bilimsel eğitimi savunurken, emperyalizme ve her türlü dış tahakküme karşı çıkarken, ölene kadar Tam Bağımsızlık ilkesini savunan Deniz Gezmiş’i, Mahir Çayan’ı ve Uğur Mumcu’yu da yanına almıştır.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde yurttaşlar ya Doğu Perinçek’in yarım asırdır süren mücadelesine ya da Sayın Reis’e ve onun farklı kılıklara sokularak pazarlanan fakat özünde AKP’nin programını savunan muhaliflerine oy verecekler.
Şöyle denilmiştir: “Her toplum layık olduğu rejimle yönetilir.” Bu yüzden ince eleyip sık dokumak, önyargıları ve kompleksleri bir yana bırakarak ileriye, bugünden çok ileriye bakmak lazımdır.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019