Yandex
06 Şubat 2025 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

80’li yılların Black Mirror’ı: William Gibson’dan Yanan Krom

Bahri Doğukan Şahin

Bahri Doğukan Şahin

Site Yazarı

A+ A-

80’li yılların Black Mirror’ı: William Gibson’dan Yanan Krom - Resim : 1

“Her şey bir sahneden ibaretti, gelecekteki yaşamı sahnelemek üzere özenle seçilmiş bir dizi dekordu.”

1948 yılında ABD'nin Güney Carolina eyaletinde doğan William Gibson aynı zamanda Kanada vatandaşıdır. Bilimkurgu türünün önde gelen yazarlarından biri olarak anılır. Bu namını elbette siberpunk türüne olan katkılarına borçludur. Türün yaratıcılarından biri olarak görülmesine sebep olan Neuromancer adlı kitabı bilimkurgu türünün başyapıtları arasında sayılır. 1984 yılında kaleme alınan eser, türün en prestijli ödülleri sayılan Hugo, Nebula, Locus ve Philip K. Dick gibi ödülleri kazanmıştır. Gibson’ın bir başka siberpunk yazarı Bruce Sterling ile birlikte 1990 yılında kaleme aldığı “The Difference Engine” adlı kitap ise steampunk türünün temellerini atan yapıt olarak kabul edilir.

Edebiyat kariyerine yakın gelecekte geçen kısa noir öyküler yazarak başlayan Gibson’ın öyküleri daha sonra bu kitabı oluşturmuştur. “Yanan Krom” adıyla Türkçede ilk kez yayımlanan derlemede 10 öykü bulunuyor. İthaki Yayınları’nın Bilimkurgu Klasikleri dizisinin 98. Kitabı olarak çıkan Yanan Krom’un çevirmenliğini üstlenen kişi ise Sanem Erdem.

Siberpunk türü elbette William Gibson'la birlikte ortaya çıkmadı. Ondan yıllar önce Alfred Bester ve Philip K. Dick'in öykü ve romanları türün temellerini attı. Bester'in Kaplan! Kaplan!, Yıkım'a Giden Adam gibi romanları, Dick'in Karanlığı Taramak, Blade Runner, Azınlık Raporu gibi öykü ve romanları neticesinde serpilip gelişen türün en büyük temsilcilerinden biri William Gibson olarak bilinir. Yukarıda da bahsettiğim üzere bunun en büyük sebebi Neuromancer olsa da, Gibson bundan çok daha fazlasıdır. Neuromancer'e yazdığı devam kitapları, Bridge üçlemesi, Blue Ant üçlemesi ve The Peripheral adlı romanlarına ek olarak birbirinden güzel öykülerle türü yüceltmiş ve unutulmaz isimler arasına adını yazdırmıştır. Ve elbette türün dayanak noktalarından birisi de Yeni Dalga Bilimkurgu’nun ortaya çıkışıdır. Bu durum bilimkurgu dünyasında pek çok yeni türün ortaya çıkmasını ve türün dönüşüm geçirmesini sağlamıştır.

Yüksek teknolojinin beraberinde getirdiği düşük yaşam standardı olarak ifade edebileceğimiz siberpunk türü, karanlık gelecek portrelerinin resmedilmesi anlamın gelir. Yani her siberpunk eseri aynı zamanda bir distopyadır diyebiliriz. Bu türde yazılan öykü ve romanların geleceği aydınlık olarak resmetmesi beklenemez. Yanan Krom’da karşımıza çıkan 10 öykü için de bunu söylemek yanlış olmayacaktır. Gibson’ın kitaptaki 7 öyküyü kendisinin yazdığını, 3 öyküyü ise farklı yazarlarla ortak yazdığını da aryıca belirtmek gerekir.

William Gibson tarafından üretilen ve Neuromancer’de de karşımıza çıkan “siberuzay” kavramıyla olarak buradaki öykülerde tanışırız. Teknolojinin hayatımızdaki konumunu son derece cesur bir şekilde resmeden yazarın aynı zamanda insan duygularına da ağırlık verdiğini gözlemleriz. Yalnızlık, tutku, aşk, istekler, hayaller ve güç gibi temaları ustalıkla işler. İnsan doğasının karmaşık yapısı bilimkurgusal düzlemde hayat bulur. Pek çok öykü bir trajediye de sahne olur. Bu durum da ister istemez akıllara günümüzün televizyon klasiği Black Mirror'ı getiriyor. İngiliz Charlie Brooker tarafından yaratılan ve distopik temaları işleyen bilimkurgu dizisi Black Mirror'ın arka planında elbette James Graham Ballard, Philip K. Dick, Ray Bradbury, William S. Burroughs ve William Gibson gibi yazarların öykü ve romanları vardır. Türün önde gelen bu yazarlarını okumadan böylesine etkili bir yapıma imza atılamayacağını her bilimkurgu okuru bilir.

1. Johnny Mnemonik

1995 yılında Keanu Reeves'in başrolüyle sinemaya da uyarlanan Johnny Mnemonic adlı öykü, zihnine veriler depolayan bir hafıza taşıyıcısını anlatır. Bu şekilde para kazanan Johnny Mnemonic, kendisini tehlikeli bir sürecin içinde bulacaktır. Beyninde sakladığı bilgiler kritiktir ve hem şirketlerin hem de suç örgütlerinin hedefi haline gelir. Hayatta kalma mücadelesi veren karakterin kendi varlığını sorguladığına da şahit oluyoruz.

2. Gernsback Sürekliliği

Öykü, adını Amerikalı ünlü bilimkurgu yazarı ve dergicisi Hugo Gernsback'ten alır. Gelecekte mimari yapıları fotoğraflayan bir fotoğrafçı üzerinden ütopyacı gelecek vizyonları eleştirilir. Uçan arabalar ve parlak şehirler modernlik algısı yaratsa da ortaya çıkan yapaylık insanlık için tehlike çanlarının çaldığına işarettir.

3. Hologram Bir Gülden Parçalar

Parker, Görünür Duyusal Algı adlı sistem için metin yazarlığı yapar. Sık sık dijital bir dünyaya bağlanarak ıstıraplarını azaltmak ise hayatının rutin bir parçası haline gelmiştir. Hologram düzeyinde eski bir ilişkisini yeniden yaşayan karakterin elektrikler kesildiğinde normal dünyaya dönmesi yarım yamalak anıları da beraberinde getirir. Kimdir, nerededir ve ne yapmaktadır?

4. Uyumlu Tür:

John Shirley ile birlikte kaleme aldıkları bu öyküde üniversite hocası Coretti’nin bir kadına olan takıntılı bağlılığı anlatılır. Her an barlarda onu arar ve bu arayış hayatına mal olur. İşini kaybetmesine ek olarak alkolik bir adama dönüşür fakat her ne olursa olsun asla Antoinette adlı bu kadından asla vazgeçemez. Sosyal uyum şart mıdır? Bizler içinde bulunduğumuz topluma ne kadar aitiz? Yabancılaşma ve kimlik arayışı gibi temaları da içinde barındıran öyküde insan psikolojisi ve toplum yapısı masaya yatırılır.

5. İç Bölgeler

“Parlak ışıkların, büyük şehrin hayalini kuruyoruz.”

Bilinçaltındaki iç bölgeler adı verilen kısımlara olan yolculuk teması işlenen öyküde zihinsel deneyim söz konusudur. Dijital dünyanın içinde bir yolculuğa çıkan ana karakterimiz geçmişiyle, ilişkileriyle, korkularıyla ve travmalarıyla yüzleşir. Hem psikolojik hem de fiziksel bir tutsaklık hali içinde bulunduğunu anladığında ise pek çok şey için artık çok geç olduğunu idrak eder. Karşısına çıkan simülasyonlar ona mutluluk getirmez.

6. Kızıl Yıldız, Kış Yörüngesi

Bruce Sterling ile birlikte yazdığı bu öyküde Gibson, Soğuk Savaş'ın etkilerini hissettiriyor. Uzay yarışı temasının işlendiği öykü aynı zamanda siyasi ve toplumsal bir arka plana da sahip. Anlatıda Sovyetler'in uzay planını görürüz. Yörüngeden terk edilmiş bir uzay istasyonu olan Kozmograd'da 20 yıldır yerçekiminden uzak yaşayan bir kozmonot karşılar bizi. Emekliliğindeki uzay adamı bizleri insanlık ve yalnızlık üzerine düşündürür.

7. New Rose Oteli

“Avrupa ölü bir müzeydi.”

Aşk ve ihanet temasının ön plana çıktığı öyküde Tokyo'nun arka sokaklarında, neon ışıkların altındaki bir oteldeyiz. Ortağı Fox ile birlikte bilgi sızdırma ve yetenek avcılığı gibi işler yaparak para kanan bir karaktere ek olarak Sandii adlı gizemli bir kadın da öyküye eşlik eder. Yeni bir iş planında Sandii'nin rolü kritiktir ve tabii ki işler beklendiği şekilde ilerlemez. Casusluk dünyasında başarısız bir plana ve ihanete yer yoktur. Öykü aynı zamanda 1998 yılında Abel Ferrara tarafından filme de uyarlanmıştır.

8. Kış Pazarı

“Doğanın sana kendine bir çekidüzen vermeni söylemesi. Bir tür matematik yasasıdır…”

Casey, müzik yapımcısı ve editördür. Sanatçıların yarattığı fikirleri dijital ortamda düzenler ve satılabilir hal getirir. Günün birinde Lise ile tanışır. Lise, zihinsel dünyasını dijital dünyaya dönüştürme konusunda maharetlidir fakat bedeni çöküşe geçmiştir zira genetik bir bozukluğa sahiptir. Ölümsüzlüğü hayal eder ve bunun için çabalar. Casey üzerinde ise derin izler bırakır. Gibson aşk ve ölümsüzlük temalarını işler ve elbette yine akıllara Black Mirror’da anlatılan bazı öyküler gelir. Be Right Back ve San Junipero gibi.

9. İt Dalaşı

“Eski günlerde bilgisayarlara sarmış bir sürü insan makineleri programlamaya harcadılar ömürlerini.”

Gibson’ın Michael Swanwick ile ortak yazdığı İt Dalaşı’nı okuyan ve Black Mirror’ı izleyen herkes dizinin USS Callister adlı bölümüyle benzerliği sezecektir. Ana karakter Deke, hırslı bir kişiliğe sahiptir. Sanal bir oyunla tanışır, bu oyunda düşünce gücüyle küçük uçakları yönlendirir. Bir savaş ortamında geçen oyunda Nance adlı bir kadın ve onun engelli arkadaşı Tiny ile tanışır. Zaman geçtikçe Deke’in kazanma hırsı ağır basar. İnsani yönü çöküşe geçer ve ahlaki değerlerini yitirir. Bu hırsın bir trajediye dönüşmesi de kaçınılmaz olacaktır.

10. Yanan Krom

“Hava çok sıcaktı Krom’u yaktığımız gece.”

Neuromancer adlı romanına giden yolda önemli bir eşik olarak görülen Yanan Krom’da Gibson siberuzay kavramını ilk kez kullanır. Jack ve Bobby Quine adlı iki hacker arkadaşın zengin olma hayalleri üzerinden anlatılan hikayede aşk da başrol oynar. Boby kodlama ve yazılım konusunda uzmanken, Jack paralı askerlik ve yasa dışı işler yapan biri olarak karşımıza çıkar. Krom adında bir suç baronunun dijital varlıklarını çalmayı kafalarına koyarlar. Jack’in aşık olduğu kadın olan Rikki’nin de öyküde büyük bir rolü vardır.

Son Söz

Büyük bir hızla gelişen teknolojinin birey ve toplum üzerindeki etkilerini hemen her öyküsünde işleyen Willim Gibson'ın dünyasında teknoloji çoğunlukla yıkıcı bir güç olarak anlatılır. Kurtarıcı yönlerini ise okur kendisi çekip alabilecektir ancak. Sanal gerçekliğin tehlikeli boyutlarını 80'li yıllarda işlemesi bakımından oldukça önemli bir konumda olan öyküler distopyanın hayatlarımızın içine nüfuz edişini gözler önüne serer. Melankolik dünyalarında yalnızlaşan insanlar için uyarıcı nitelikteki anlatılar çarpıcı sonuçlar verir.

Bireyin yalnızlığını işleyen Gibson, aynı zamanda onun var olma mücadelesini de resmeder. Aşk ve hayallerin peşinde koşarken yozlaşmış bir dünyanın içine hapsolmuş biyolojik varlıkların acziyetini gözler önüne serer. Toplumsal eşitsizlik ve sistemdeki adaletsizlik gibi temalara de değinen yazar insan doğasını anlamlandırmamız için bir kapı aralar. Edebi ustalığıyla adeta geleceğe dair bir uyarı niteliğinde olan öykülerini son derece etkili bir zemin üzerine kurgular Gibson ve neon ışıklarıyla körleşen geleceğin ayırdına varmamızı ister.

“Mağrur ve mutluydular, kendilerinden ve dünyalarından son derece memnundular. Rüya’da yaşıyorlardı üstelik, onların dünyasıydı bu.”
Kitap Kitap İncelemesi Black Mirror Bilimkurgu İthaki Yayınları Bilimkurgu Klasikleri