10 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD rahatsız olsa da ilişki kopmaz

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-

Soru: Geçen hafta, Rand Corporation'un raporunda yer alan "Türkiye'de Batı'yla uyumlu yeni bir iktidar" gerektiği yönündeki cümlesini aktararak hangi siyasi başlıklarda "uyum" istendiğini sormuştum. Siz de Rahip Brunson olayını ve S400'lerin faaliyete geçmemesini hatırlatarak "ABD, AKP'den daha ABD yanlısını bulamaz" diye cevap vermiştiniz. Bu cevabınızı önümüzdeki süreci anlamak açısından çok önemli görüyorum. İzninizle bu hafta buradan devam edelim.

Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan'ın AK Parti'den ayrılmasını onların söylediği gibi "demokrasi" tepkisi olarak mı görüyorsunuz?

ABD Fırat Kalkanı, Barış Pınarı ve Zeytin Dalı harekatlarından neden rahatsız oldu?

ABD yetkilileri Doğu Akdeniz'deki faaliyetlerimizi neden bir tehdit unsuru olarak tanımlıyor?

ABD, FETÖ ve PKK konusunda Türkiye'ye neden yardımcı olmuyor?

Kısacası ABD Ak Parti'den memnunsa neden ABD'nin dış politika oluşturulmasında etkili olan kuruluşları Ahmet Davutoğlu başbakanlıktan ayrıldığında "Ankara'daki adamımızı kaybettik" dedi.

YANIT: Sorunuzu birkaç bölüme ayırarak yanıtlamak zorundayım:

ABD’nin Türkiye’de AKP iktidarından vaz geçmeyi isteyen çevreleri vardır ancak şu anda iktidarda bulunan Başkan Donald Trump’ın, konu Türkiye ve Tayyip Erdoğan olduğu zaman nihai adımları atmamayı tercih ettiği bir gerçektir. Çünkü Erdoğan’da “kendisi gibi” bir kişilik görmektedir. Nitekim o nedenle Erdoğan’a duyduğu sempatiyi saklamadığı bilinmektedir. Keza o nedenle S-400’leri Rusya’dan almamız nedeniyle uygulayacağını açıkladığı yaptırımları da uygulamaya koymuş değildir.

Tayyip Erdoğan da “Rusya ile stratejik ortağız” anlamına gelen sözlerden vazgeçmiş gibidir. Esasen İdlib’de 33 askerimizin Rus savaş uçakları tarafından bombalanıp şehit edilmesine Ankara yeterli bir tepki göstermemekle beraber iki günde bir yapılan telefon konuşmaları da artık pek gündemde değildir. Keza Türkiye, yurdumuza gelen S-400’leri de “unutmuş” gibidir.

Bütün bunlar Erdoğan’ın ve Trump’ın nihai tercihlerinin, Türkiye-ABD ilişkilerini olabildiğince iyi şekilde sürdürmek olduğunu göstermektedir. O nedenle geçen hafta “ABD, AKP'den daha ABD yanlısını bulamaz” anlamındaki kanaatimi ifade etmiştim.

Kaldı ki Türkiye ile ABD’nin hem NATO hem de ekonomik-siyasal nedenlerle örülmüş ikili ilişkilerinden -üstelik ortada yeterli neden yokken- vaz geçmelerini beklemek anlamsızdır.

Dahası… Erdoğan’ın giderek daha sert, daha acımasız hatta hukuksuz bir yönetici kimliğine kavuşmasının da ABD için önemi olmadığını başta Suudi Arabistan ve Mısır olmak üzere “demokrasi” ile hiç ilgisi kalmamış ülkelerle de sürdürdüğü sıcak ilişkiler göstermektedir.

Ancak bu sözlerim şimdi Erdoğan’a muhalefet eden Ahmet Davutoğlu’nun ABD yanlısı olmasıyla çelişmemektedir.

ABD Erdoğan’ı “eldeki kuş” olarak görmekte, “daldaki kuş” olan Davutoğlu ve Babacan’a açıkça sahip çıkmamaktadır. ABD şu veya bu nedenle “eldeki kuş”tan umudunu kesince hemen “daldaki kuş”lara yatırım yapacaktır.

“ABD Fırat Kalkanı, Barış Pınarı ve Zeytin Dalı harekatlarından neden rahatsız oldu?” demiştiniz. Bunlar ve “Doğu Akdeniz'deki faaliyetlerimizi bir tehdit unsuru olarak” görmeleri, iki ülke arasındaki ilişkinin köküne inen olaylar değildir.

Nitekim sadece onlar değil, Suriye’de ABD’nin açıkça silah vererek desteklediği PYD/YPG de iki ülke arasındaki “dostluğa” (!?) taban tabana zıttır. Keza Türkiye’nin İran’la ilişkileri de ABD yönetimini rahatsız etmektedir. Ancak bunlar da iki ülkenin ilişkilerini “bozacak” kadar derin etkileri bulunmayan ihtilaflardır.

Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın AKP’den ayrılmalarını onların “demokrasiye olan bağlılığı” ile açıklamak kanımca doğru değildir. Çünkü her üçü de Erdoğan’ın -en basitinden- Doğan Medya Grubu’na uyguladığı haksız, acımasız ve kanunsuz baskıları boş gözlerle seyretmiş, bu konuda herhangi bir tepki göstermemişlerdir.

Doğan Grubu olayını önemsediğim için zikrettim çünkü o yıllarda medya dünyamızın devi Doğan Grubu idi. Erdoğan bu en büyük grubu susturunca tüm öteki yayınların korkarak daha çabuk “hizaya geleceğini” biliyordu. Nitekim öyle oldu ve “demokrasimiz” en ağır yarayı aldı. Zaten onu FETÖ-AKP ortaklığıyla uygulanan “Ergenekon” süreci izledi ve Türkiye’de susturulmamış kurum nerdeyse kalmadı. Bu korkutma ve tasfiye etme sürecinin son kurbanı olan Barolar da şimdi can havliyle yaşam mücadelesi veriyor.

Özetle Gül, Davutoğlu ve Babacan’ın AKP’den ayrılmalarının “demokrasi istemiyle” ilgisi yoktur. Kanımca üçü de kendilerine yapılan siyasi etik dışı davranışlardan duydukları mağduriyet ve tepki nedeniyle yollarını ayırmışlardır. Ama bu ayrılık sonuçta demokrasimiz için bir kazançtır.