11 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ali Babacan’ın 'parti' değil 'turşu' kurması daha doğru olur

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-

MUSTAFA İLKER YÜCEL

Soru-1) Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde yer alan, bir madde gazetelere Basın İlan Kurumu (BİK) ilanı verilmemesini öngörüyor. Bu maddenin yasalaşması yazılı basını nasıl etkiler?

Gönül ister ki gazeteler devletin vereceği resmi ilanlara, resmi reklamlara hiç ihtiyaç duymadan, sadece tirajlarının ve meslekî becerilerinin getireceği ilan ve reklamlarla yeterli geliri sağlasınlar, satışlarının sağlayacağı geliri onun üstüne koysunlar ve sağlıklı şekilde yaşamalarını mümkün kılsınlar.

Oysa sadece ekonomisi bizimki gibi yeterince güçlü olmayan ülkelerde değil, Batının güçlü ekonomilerinde bile gazeteler yaşayabilmek için meşru kaynaklardan yardım istemek veya almak zorunluğunu duyuyorlar. Bunun en açık örneğini İngiltere’nin saygın gazetelerinden The Guardian’ın uzun zamandan beri halktan destek isteyen kampanyalarında görüyoruz. İskandinav ülkelerinde -internet gazeteciliği henüz çıkmadan ve reklamlar internet dünyasına akmadan önce bile- gazeteler devletten destek alıyorlardı.

Bu gerçekleri dikkate alınca yeni Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde, Basın İlân Kurumu’nun artık yargısal ilanları gazetelere vermemesini öngören bir kaydın yer almasını “iyi niyetle” açıklamak olanaksızdır.
Basın İlân Kurumu bu ilânları gazetelere vermeyip nereye verecektir?
Olsa olsa bu ilânların Resmi Gazete’de yayınlanması akla gelebilir. Oysa Resmî Gazete’nin geniş halk kitleleri tarafından takibi imkânsızdır. Dahası, bu ilânların Resmi Gazete’de yayınlanması, bu işin şimdiye kadar basınımıza ve topluma sağladığı katkıyı bir hamlede çöpe atmak sonucunu doğurur. Böyle bir adım basına çok zarar verir. Onunla kalmaz, AKP iktidarının basına karşı yıllardır sürdürdüğü husumetin (düşmanlığın) tarihe de tescil edilmesini sağlar..

Soru-2) İstanbul seçiminin hemen ardından önce HDP'den ardından Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'ndan yeni Anayasa çıkışı geldi. Yeni Anayasa tartışmasının öne çıkarılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de Parlamenter demokrasiden Başkanlık sistemine geçilmesi bilindiği gibi iki büyük yanlışın karşımıza çıkardığı sonuçtur:

Biri, Deniz Baykal’ın CHP Genel Başkanlığı döneminde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine Baykal’ın yaptığı -maalesef- köksüz ve anlamsız itirazlardır. Anımsanacağı gibi Baykal, TBMM’de yeterli milletvekiline sahip olan AKP’nin istediği kişiyi Cumhurbaşkanı seçemeyeceğinde ısrar etmiştir.

İkincisi, o sırada ortaya atılan “TBMM’nin Cumhurbaşkanı seçimi toplantıları en az 367 üyenin hazır bulunmasıyla açılacağı” yolundaki köksüz taleplerdir.

Nitekim AKP bu itirazların zoruyla birinci adımda Cumhurbaşkanı seçme yetkisini TBMM’den alıp “halka” verecek Anayasa değişikliğini yaptı.

Sonra da ülkeyi tek kişi olarak yönetmeyi isteyen Recep Tayyip Erdoğan’ın projesi gerçekleştirildi ve şu anda uygulanan “Başkanlık Sistemi”ne geçildi.
Ancak bu geçiş, yukarda özetlediğim gibi toplumsal bir ihtiyacın ürünü değil, Ana Muhalefet partisinin yanlışını kendi ihtirası uğruna daha ileri götüren Tayyip Erdoğan’ın kişisel ihtiyacının ürünüdür. O nedenle ilk fırsatta değiştirilmesi ve Parlamenter Sisteme tekrar dönülmesi kaçınılmazdır.

Ancak Parlamenter Sistemin de ülkemizde gereğine uygun şekilde işlemediği ve uygulanmadığı ayrı bir gerçektir. Örneğin yürürlükteki İçtüzük, işleyişi bozan -milletvekilini devre dışına iten- sayısız engel ve uygulamayla doludur. O nedenle kanımca hem Anayasanın değiştirilmesi ve Parlamenter Sisteme dönülmesi ve hem de İçtüzüğün bu sistemi en iyi şekilde işletecek hükümlerle yeninden düzenlenmesi gereklidir. Bu gerekliliği dile getiren herkes kanımca doğruyu söylemektedir.

Soru-3) Önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül kamuoyu önüne yeniden çıkmaya başladı. Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu ile birlikte gözlerini Ak Parti içine dikmiş durumdalar. Harekete geçmeleri nasıl gelişmeleri tetikler?

Abdullah Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun AKP’ye karşı bir parti kurmalarının -Türkiye’de bir siyasi veya ekonomik deprem yaşanmadıkça- onları başarıya ulaştıracağına ben şahsen kani değilim:
Geçenlerde bir gazetede okudum: Bülent Arınç Ali Babacan’ın “Çalışkan ve iyi bir insan olduğunu ama siyasi bir liderde aranacak niteliklere sahip bulunmadığını” söylemiş. Bu görüşe tamamen katılıyorum. O nedenle Babacan’ın “parti” değil “turşu” kurması bence daha doğru olur.

Abdullah Gül’ün -Cumhurbaşkanıyken eleştirdiğim pek çok kararına ve tavrına rağmen- Erdoğan’la kıyaslayınca “daha iyi bir Cumhurbaşkanı” olduğu kuşkusuzdur ama onda da Erdoğan’a karşı bir siyasi mücadele yürütecek gücü ben göremiyorum.

Ahmet Davutoğlu, “kerameti kendinden menkul bir şeyh”ten ibarettir. AKP çökmedikçe arkasına kimsenin takılacağını beklemiyorum.
O nedenle bu “parti kurma” işi, ekonomi çok daha fazla bozulmadıkça bence bir yere varmaz.