Avrupa'da borç krizi! Yıkıma doğru giden ülkeler
Son bir yılda Fransa’da iki hükümet düştü. Üçüncüsü de önümüzdeki günlerde kurulacak. Bu hükümetlerin düşmesine neden olan yüksek kamu borcu ile onun getirdiği her yıl artan borç faizi ve bir türlü denkleştirilemeyen bütçe. Özellikle kamu borcu, Fransa’da olduğu gibi Avrupa’da da en çok konuşulan yazılan konulardan biri. Hatta en önemli konu olduğu söylenebilir.
Fransa’nın ekonomik ve siyasi sorunları ve son günlerde yaşanan sosyal patlamalar diğer Avrupa ülkelerini de endişelendirmekte. Alman ekonomist Jörg Krämer, “Fransa, uzun vadede bu kadar yüksek bütçe açıkları vermeye devam ederse, ulusal borç sürekli artmaya devam edecek ve ekonomik üretime oranla on yıl içinde İtalya'nın seviyesine ulaşabilir. Bu da bir noktada devlet borç krizinin yeniden alevlenme riskini artırıyor” diyor.
Philippe Rosenthal, observateur-continental.fr sitesinde “Ünlü ekonomistler Fransa'da bir çöküşe karşı uyarıyor” başlıklı yazısında “Macron, kibriyle Fransa'yı içeriden yok etmekle kalmadı, Fransa'nın düşüşüyle birlikte euro bölgesinin de düşüşüne yol açtı” diye yazıyor.
FRANSA YUNANİSTAN GİBİ OLABİLİR
Bild gazetesi, 2010 ile 2012 yılları arasında Euro Bölgesinde yaşanan borç krizini hatırlatıyor: “Fransa, bir sonraki Yunanistan olabilir, ama çok daha kötü bir durumda! Çünkü nüfusu daha fazla (68 milyon, Yunanistan: 11 milyon), ekonomik gücü daha büyük (2,9 trilyon avro; Yunanistan: 238 milyar avro) ve borcu çok daha fazla (3,3 trilyon avro; Yunanistan: 300 milyar avro).”
2008 Mali krizi ile tetiklenen bu krizde Yunanistan, İrlanda, Portekiz ve İspanya gibi ülkelerde kamu maliyesi felç olmuştu. Gelirlerin düşmesi, harcamaların artması ve aşırı borçlanma, piyasaların bu ülkelerin borçlarını geri ödeme kapasitelerinden endişe duymasıyla birlikte faiz oranlarının yükselmesine ve krizin yayılmasına yol açmıştı. Durumu istikrara kavuşturmak için Avrupa Merkez Bankası'nın müdahaleleri, IMF ve Avrupa ülkelerinin “yardım” planları devreye sokuldu. Yardım kelimesini tırnak içine aldım çünkü bunlar yardım değil Yunanistan’ı yüksek faizlerle borçlandırmaktı. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy “Fransa zor durumdayken Yunanistan’a yardım etmesinin” eleştirmesine mealen “yardım değil ticaret yapıyorum; düşük faizle aldığım krediyi yüksek faizle Yunanistan’a satıyorum” demişti. Tabi o zaman Fransa’nın kredi notu bugünkü gibi düşük değildi ve yüzde 2’lere kredi bulabiliyordu. Ardından acı reçeteler ve kemer sıkma programları devreye sokulmuştu.
YÜZDE 100'ÜN ÜZERİNDE KAMU BORCUNA SAHİP 5 ÜLKE
Avrupa bugün, yeniden bir borç krizine girmiş durumda. Avrupa Birliği’nin (AB) beş ülkesi GSYİH'ye oranla %100'ün üzerinde kamu borcuna sahip: Yunanistan (%153,6), İtalya (%135,3), Fransa, (%114), Belçika (104,7) ve İspanya (%101,8). Görüldüğü gibi aradan 15 yıl geçmesine rağmen Yunanistan, İtalya ve İspanya borç sarmalından kurtulamamış. Ve bu kervana Fransa ve Belçika eklenmiş. 2024 yılı itibarıyla20 Euro Bölgesi’nin ortalama borç oranı ise yüzde 87,4.
AB, İstikrar ve Büyüme Paktı, üye devletleri kamu borçlarını ve bütçe açıklarını kontrol etmeye zorlayan ve uymayanlara yaptırım uygulayan bir mekanizma vardır. Buna göre, üye ülkeler açıklarını GSYİH'nin %3'ünün altında ve kamu borçlarını GSYİH'nin %60'ının altında tutmayı taahhüt etmişlerdir. Ama Almanya (%62,5) dahil AB’nin en büyük ekonomileri buna uymamaktadır. Üstelik bir de silahlanma için yapılacak borçlanmalar bu mekanizmanın dışında bırakılmıştır.
BİR DEVLET BORCUNU ASLA GERİ ÖDEMEZ, SADECE BORCUN FAİZİNİ ÖDER
Le Monde gazetesinde Attac ve Copernic Vakfı üyesi 5 ekonomistin ortak kaleme aldığı “Bir devlet borcunu asla geri ödemez, sadece borcun faizini öder” başlıklı ortak yazıda “kökeni ne olursa olsun, mevcut kamu borcu seviyesi bir tehdit oluşturuyor mu?” sorusuna verdikleri cevap: “Bir devletin borcunu asla geri ödemediğini anlamak gerekir. Sadece borç faizini öder. Bir kamu borcu senedi vadesi geldiğinde, devlet onu geri ödemek için yeniden borçlanır: borcu “yuvarlar” kar topu örneğinde olduğu gibi borç büyür.” Ekonomistler yazıda bu durumu şöyle izah eder: “Krizden etkilenen devletlerin kamu borçları, kamu borcuna ödenen faizlerin keskin bir şekilde artmasıyla daha da kötüleşti. Bu, kar topu etkisi olarak adlandırılır: artan faiz yükü, kamu borcunun artmasını kendi kendine sürdürür.”
BORÇLANARAK SİLAHLANMA
Bu kadar borç içinde çırpınan Avrupa’nın küreselci liderlerinin silahlanma planlarını eleştiren Avrupa Merkez Bankası (ECB) borçla finanse edilen savunma harcamalarındaki artışın, daha yüksek faiz oranlarıyla birleşmesi halinde, yeni Avrupa anlaşması kapsamında bütçe dengesine geri dönmeyi zorlaştırabileceğini açıkladı. ECB, yayınladığı 2025 yılının ilk altı ayının raporunda “Euro Bölgesinde öngörülen savunma harcamalarındaki artışların, yeterli büyümeyle desteklenmezse bazı ülkelerin borçları konusundaki endişeleri yeniden canlandırabileceği konusunda uyarıda bulundu.”
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, şu anda yüzde 2 olan savunma harcamalarını 2030 yılına kadar yüzde 3,5’a çıkarmak istiyor. Bu da yılda 120 milyar euro demek. Yani mevcut seviyenin iki katı. 3 trilyon 300 milyar borcu (GSYİH’nın yüzde 114’ü), 66 milyar borç faizi ve 170 milyar bütçe açığı varken. Macron’un yıkılan hükümetleri bir yandan kamu harcamalarından 44 milyar tasarruf planlarken diğer yandan silahlanmayı artırmayı planlıyorlar.
KEMER SIKMA PROGRAMINA HALK İSYAN EDER
Artık sistem içinde kalarak ve neoliberal programlar uygulayarak bu borç sarmalından çıkmak nerdeyse imkânsız duruma geldi. Sistemi devam ettirmek için kemer sıkma programlarını gündeme getiriyorlar. Bunun için kamu harcamalarını kısmak gerekir; sağlık, eğitim ve sosyal alanlarda bütçeden kesintiler ve halka uygulanan vergi oranlarını artırmayı gündemlerine alırlar. Bunu uygulamak kolay olmaz; halk isyan eder, greve gider, yürüyüş yapar. Devletin polis ve askeri de copunu ve gaz bombalarını kuşanarak halkın üzerine yürür.
İşte Avrupa’da son 10-15 yıldır yaşanan budur: Brüksel, Berlin ve Paris’te traktörleriyle caddeleri dolduran çiftçiler; alım gücünün yükseltilmesi için sokağa çıkan işçiler, memurlar ve işsizler; mezarda emeklilik yasalarına karşı ayaklanan emekliler, iyi ve kaliteli bir eğitim için okullarını işgal eden öğrenciler…
Artık sistem kısır bir döngü içindedir. Yönetilemeyen ekonomi siyasi krize dönüşür. Yatırım ve üretim düşer, büyüme durur ve ülke resesyona yani durgunluğa girer.
Yüzde 100 borçlu ve siyasi istikrarsızlık içinde olan 5 Avrupa ülkesi
Uzun süredir ekonomik ve sosyal istikrarın temeli olarak görülen Avrupa, benzeri görülmemiş bir finansal krizle karşı karşıya. 2025 yılına kadar, birçok Avrupa ülkesi, devasa borç yükü, artan siyasi istikrarsızlık ve tekrarlanan ekonomik krizlerin ardından tamamen veya kısmen iflas riskiyle karşı karşıya.
2025 yılına kadar, birçok Avrupa ülkesi, büyük borç yükü, siyasi istikrarsızlık ve tekrarlanan ekonomik krizler nedeniyle iflas riskiyle karşı karşıyadır.
Yunanistan'ın ekonomik büyümesi, yıllık %1 ila %2 civarında dalgalanarak, borcu önemli ölçüde azaltmak için gerekli olan seviyenin çok altında kalarak kırılganlığını korumaktadır.
İtalya, ekonomik kalkınmasını ve Avrupa Birliği içindeki rekabet gücünü frenleyen devasa bir kamu borcu, yavaşlayan büyüme ve siyasi istikrarsızlıkla karşı karşıya.
Fransa, ekonomik hareket alanını sınırlayan ve büyük bütçe gerilimleri yaratan artan bir kamu borcu ile karşı karşıya. Yüksek sosyal harcamalar, vergi baskısı ve halkın hoşnutsuzluğu arasında, ülke büyüme ve bütçe disiplini arasında bir denge bulmakta zorlanıyor.
Belçika, ekonomik istikrarını zayıflatan ve sosyal modelinin sürdürülebilirliğini tehdit eden yüksek bir borçlanma düzeyiyle karşı karşıyadır.
İspanya, 2000'li yıllarda ülkeyi vuran emlak krizinin ardından ekonomisini istikrara kavuşturmakta zorlanıyor. İstihdamın güvencesizliği ve hane halkı borçluluğu nedeniyle iç tüketimin canlanmasında zorluklar yaşıyor. Fiyatların hızla artması ve riskli kredilerin geri dönüşü nedeniyle yeni bir emlak krizi riski var.
Avrupa, aşırı borçlanma, siyasi istikrarsızlık ve küresel ekonomik yavaşlama nedeniyle iflasın eşiğine gelen birçok ülkeyle birlikte büyük ekonomik zorluklarla karşı karşıya. Bazı ülkeler Avrupa'nın yardımları ve bütçe reformları sayesinde hala kırılgan bir dengeyi korumayı başarırken, diğerleri uçurumun eşiğinde.
Kaynak: https://mouton-resilient.com/effondrement-economique-europe
Krizlerin nedeni: Küreselleşme ve neoliberalizm
Çözüm: Avrasya
1970’lerin ortasında petrol kriziyle başlayan büyük kriz ekonomik büyümeyi yavaşlatmış ve devletlerin gelirlerinin azalmasına yol açmıştı. Buna paralel olarak kamu harcamaları artarak bütçeler açık vermeye başlamış ve borçlanmanın yolu açılmıştır.
1980’lerde ABD’nin dayattığı küreselleşme ve neoliberal programlarla borçlanma krizi daha da büyük boyutlara ulamıştır. 2008 finansal krizi ile birlikte küresel bir ekonomik krize dönüşmüştür.
ABD politikası olarak NATO’nun doğuya doğru genişletme ve Rusya’yı kuşatma planı çerçevesinde 2014’de Ukrayna’da faşist bir darbe ile iktidar değiştirilmişti. Kırım’ın Rusya’ya katılmasıyla ABD ve Avrupa Rusya’ya karşı yaptırımlar başlattı ve Rusya ile ticaret sona erdi. 2022 Ukrayna savaşıyla yaptırımlar doruğa çıktıve Rusya gazı kesti. Avrupa görülmemiş bir enerji kriziyle karşılaştı. Sanayide üretim maliyetleri arttı, enflasyon yükseldi ve kriz hane halkına yansıdı.
Artık yolun sonuna gelinmiştir. Avrupa bir yol ayrımındadır. Önünde iki yol vardır. Ya dünya ekonomisinin kalbinin attığı ve yeni uygarlığın yükseldiği Asya’ya yönelecek; Rusya ile dost olarak ucuz enerji alacak ticaretini geliştirecek, Kuşak Yol projesine üye olarak Çin ile aralarına bir köprü kuracak, ya da ABD’nin peşinde Atlantik’in derin sularında boğulacak, ABD’nin sıvılaştırılmış kaya gazını 3-4 kat daha fazla para ödeyerek alacak ve yaşadığı enerji krizini daha da derinleştirecek.
Kısaca, ya Atlantik’te ölümünü bekleyen bir hasta gibi fişinin çekilmesini bekleyecek ya da “Avrupa”yı Asya’ya kavuşturarak Avrasya’da hayat bulacak.