Yandex
06 Şubat 2025 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bilişiyorum o hâlde varım...

Muhammet Nur Doğan

Muhammet Nur Doğan

Gazete Yazarı

A+ A-

Yunus Emre Divanında bulunan dokuz beyitlik bir ilahînin ilk beytinde dünya ulu bir kente; insanların bu dünyada yaşadıkları hayat ise kısacık bir müddet zarfında kurulup daha sonra kaldırılan pazara benzetilir:
Bu dünyânun meseli bir ulu şâra benzer Velî bizüm ömrümüz bir tîz bâzâra benzer (Bu dünyanın örneği ulu bir şehre benzer; bizim ömrümüz ise (bu şehirde) çarçabuk kurulup kaldırılan bir semt pazarı gibidir.)

YUNUS'TAN DESCARTES'E...

Yunus Emre bu ilahîsinin dokuzuncu beytinde ise karşımıza çok güçlü bir filozof kimliği ile çıkar ve varlık bilinci ile ilgili olarak zamanını çok aşan bir felsefî yeterliliğin göstergesi olmak üzere bizi düşünce tarihinin en büyük hakikatinden haberdar eder:
Bu şârın Sultânı var cümleye ihsânı var Sultân ile bilişen yoğ iken vara benzer
(Bu dünya şehrinin bir sultanı var; o sultanın herkese bol bol ihsanı var; o sultan ile bilişen (tanışan) kişi, yok iken var olmuştur.)
Yunus bu beyitte bize var oluşun farkına varabilmenin yolunun ancak bu dünyanın Sultanı (Tanrı) ile bilişmekten, tanışmaktan geçtiğini söylüyor.
Bu bize kişisel planda var olduğunu anlamanın, düşünme eyleminden geçtiğini savunan René Descartes’in (Dekart) ünlü “Cogito ergo sum” (Düşünüyorum; öyleyse varım) sözünü hatırlatıyor.
Rene Dekart (1596-1650), Fransız filozof, matematikçi ve bilim insanıdır. Modern felsefenin babası olarak kabul edilir ve özellikle analitik geometri ve Kartezyen felsefe konularındaki çalışmalarıyla tanınır. Dekart, şüphecilik ve rasyonel düşünme üzerine yoğunlaşan ve Batıda bilimsel yöntemlerin temelini atan önemli bir düşünürdür. Dekart, Tanrı'nın varlığını ontolojik ve kozmolojik kanıtlarla savunmuş; “Tanrı'nın mükemmel bir varlık olduğu ve mükemmel bir varlığın var olmamasının düşünülemeyeceği için Tanrı'nın var olduğu” sonucuna varmıştır.

VARLIK BİLİNCİ VE BİLGİYE BULUŞMA

Dekart, her şeyden kuşku (şüphe) duyulması yolu ile bilgiye ulaşmanın mümkün olacağını iddia etmiş; bu metodik şüphecilik de onu “Düşünüyorum, o hâlde varım” felsefesine yönlendirmiştir. Bu ifade, Dekart’ın kendine has varlık bilincini ve bilgiye ulaşma düşüncesinin ilk adımını simgeler.
Ancak, soyut anlamda düşünme yeteneğinin amaçlı-amaçsız kullanılmasının, varlık bilinci ile doğrudan bir bağlantısı olmamalıdır. Çünkü, varlığın farkına varmak; düşünce yeteneğine sahip olmakla, ya da bu yeteneği pasif anlamda kullanmakla değil, varlığın ve varlık düzeninin niteliği ve bu düzenin arka planda hangi gücün bulunduğu sorunsalı hakkında doğru bilgilere ulaşabilme yolu ile olur. Varlığın farkında olmak, varlık ve varlığın oluşum macerasını aydınlatacak doyurucu (aklı ikna, kalbi tatmin eden) bilgiye sahip olmak demektir.

EŞYANIN GERÇEĞİ

Kelam bilginlerinin “eşyanın realitesi” dedikleri bu husus aynı zamanda insanda akıl melekesinin bulunup bulunmadığının da bir numaralı göstergesi kabul edilir.
“Eşyanın realitesi” eşyanın (madde ve türevlerinin) mahluk (yaratılmış/bilinçli bir şekilde düzenlenmiş) olduğu hakikatidir.
İnsan olarak hayatın, maddenin, varlığın ve kendinin farkında olmak (ki eskiler buna “kuşatıcı idrak” diyorlar) ancak sistemli bilgi, ya da farkındalık yaratan bilgilenme ile gerçekleşebilecek bir durumdur.
Madde, hayat, varlık düzeni ve insanın öz varlığının farkında olmak; her şeyden önce mikrokozmostan makro kozmoza kadar gözlemlediğimiz ve içinde anlamlı bir unsur olarak yaşadığımız bu kusursuzluk âleminin sahibi ve düzenleyicisi olan Yüce Tanrı’nın varlığının farkında olmak ve onunla aklımız ve duyularımız aracılığı ile bilişmek/tanışmak demektir. Tasavvuf kültürünün öncüleri de bunu “Nefsini bilen; Rabbini bilir” (Men arefe nefsehu; fe kad arefe Rabbehu) şeklinde formüle etmişlerdir.
Bu bilinçtir ki insanda zaman, mekân, eşya ve insan ile ilgili olarak aydınlatıcı bilgilenmenin yolunu açacak; ayrıca bizi hayatın öncesi ve hayatın sonrası hakkında her insanın vicdanında yankılanan büyük soruya bilim, akıl ve vahiy eşliğinde sağlıklı sonuçlara ulaştıracaktır.
Görüldüğü gibi; ancak Tanrı ile bilişmenin/tanışmanın insanda varlık bilinci doğuracağını savunan Yunus’un varlık bilinci ile ilgili olarak kendisinden üç asır sonra gelen Dekart’tan daha gerçekçi (ve daha ileri), varlığın temel yasalarının tam paralelinde ve eşyanın realitesine uygun bir tanım geliştirmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Yunus Emre sehl-i mümteninin en muhteşem örneklerden biri olan beytinde hikmetlerin hikmeti bu büyük gerçeği sanatın ipek örtüleri içerisinde sakladığı muhteşem bir elmas kristali hâlinde aydınlanma öncülerinin düşünce dünyalarına kutsal bir armağan gibi sunmuştur.

Edebiyat YUNUS EMRE