BOYUN EĞMEYEN ŞİİRLER! Ak Alın Hocaya Sorular

De bize: Ey keremi bol, sadakatli oğul, ak alınlı hocam:
Nedir bizi ardına takan, ezelden ebede koşturan?
Dedi ki: İşe koşulan yoldaşlar vardır, abı hayatı arar:
Bir varmış bir yokmuş değil, hep vardı onlar hep orada.
***
Ey gülüşü demir eriten, kimdir göğsünü kalkan eden,
Akdeniz Karadeniz’e ve Kafkaslara, Balkanlara?
Dedi ki: Sadakatli oğul, kayayı delen ahsız Ferhat’tır:
Feryat bilmez o, bilim gürzü dalar sarp kayalara.
***
De bize, kimdir ekmeği fırında unutup bildiri dağıtan,
Söyle: Nasıl omuzladın Asya’nın yarıdan fazlasını?
Gılgamış gibi çalışıp duran, canavarı vuran adam,
Nasıl başardın çocuk gülüşünü seksen yıl saklamayı?
***
Söyle Hocam, nasıl başardın Çobanyıldızı olmayı,
Gökte yürüyüp toprakta yıldızlara karışmayı?
Dedi: Ruh ile beden örgütlenir yolda yoldaşlarla,
Sonra gider düşen bir halkı yerden kaldırır, kucaklar.
***
De bize sevgili hocam, nereden başlamalı derse?
Dedi ki: Ezilen sınıflar, toplanacak sınıfsız sınıfta.
Evvela ayıklamak gerekir bilim pirincinin ak taşlarını.
Bir elinde kalemin, öbür elinde devrim meşalesi:
Akacak gürül gürül bilimsel sosyalizmin şelalesi.
***
Adları okunur ilahi kurtuluş günü törenlerinde:
Cüneyt! Diye inler vatan okulunun mezunlar bahçesi.
Bir Kolordu kalkar ayağa: Buradayım! Burda!
Arka sıralarda Cesaret, elini kaldırır: Burdaaaa!
Orta saflarda Sadakat, iki elini kaldırır: Buradayım!
***
Dedim nereye gidiyorsun söyle bize ey bilge?
Ayağında botların da mı yok? Sırtında parkan hani?
Dedi: Filistin’de bıraktım, çocukların yoktu.
Sordum: Nereyedir yolun ey aydınlık yolcusu?
Dedi: Bir yere gittiğim yok, buradayım! Burdaaa!
