28 Nisan 2024 Pazar
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

CHP iddialarınız hakkında açıklama yapmalıdır

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-
MUSTAFA İLKER YÜCEL
  • Türkiye Otomobili Girişim Grubu (TOGG)'nun yerli otomobil fabrikasının temel atma töreni yapıldı. Üreten Türkiye için önemli bir adım. Devrim otomobili bu vesileyle tekrar hatırlandı. Devrim ilan edildiğinde 28 yaşındaydınız. Daha önce "Neden başarısız oldu?" sorumuza "Altyapı hazır değildi" cevabını vermiştiniz. Türk milleti bu sefer otomobilini üretebilecek mi? Devrim tecrübesinden çıkan başka dersler var mı?

Türkiye Otomobil Girişim Grubu’nun (TOGG) yerli otomobil fabrikası temelinin atıldığını bugünkü gazetelerde gördüm. Konunun içeriğini bilemesem de sanayiimiz açısından yeni bir adım diye düşünerek sevindim. Ancak bu tür girişimlerin gerek yetişmiş insan, gerek teknolojik donanım, gerek üretilenin satılabileceği piyasa ve gerek bu teşebbüsü sürdürebilecek sermaye yapısı yönünden yeterli olmadan yaşayamayacağını sayısız deneyimle gözlemlemiş biriyim. Umarım TOGG’nin bu girişimi anlamlı ve isabetlidir. Daha açık söylemek gerekirse umarım aynen 1960’taki “Devrim Otomobili” örneğinde olduğu gibi bir siyasi hevesin ürünü değildir.

Türkiye’nin koşullarının 1960’la kıyaslanmayacak kadar farklı ve iyi olduğunu elbette kabul ediyorum ama yapılan teşebbüsün içyüzü hakkında bilgim olmadığı için bu kuşku ve dileklerimi birlikte ifade ediyorum.

  • Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu'nun çıkışları Ak Parti'yi muhafazakâr tabanı daha sıkı sahiplenme adımlarına mı itecek yoksa daha geniş kesimlerin önceliklerini sahiplenmeye mi zorlayacak?

Hem Babacan’ın hem de Davutoğlu’nun şimdilik yıllarca içinde bulundukları Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) göz diktiklerini ve öncelikle ondan parça koparmaya çalıştıklarını hem görüyor hem de bunun “kaçınılmaz” sayılması gerektiğini düşünüyorum.

AKP bundan elbet rahatsızdır ve önümüzdeki dönemde bu rahatsızlığı daha da artacak ve -eğer bulabilirlerse- hem Davutoğlu’nun hem de Babacan’ın “kirli çamaşırlarını” ortaya dökecektir.

Ancak bu -sizin sözünüzle söyleyeyim- AKP açısından “muhafazakâr tabanı daha sıkı sahiplenme” dışında bir sonuç verir mi emin değilim.

AKP’nin bu noktadaki başarısı, hem Davutoğlu’nun hem de Babacan’ın AKP’den parça koparma” konusundaki “başarısızlıkları” ile orantılı olacaktır. O nedenle sorunuzun birinci kısmına yanıtım, “Evet, AKP öncelikle kendi muhafazakâr tabanını kendi etrafında konsolide etmeye çalışacaktır”dır.

Sorunuzun ikinci kısmına gelince:

Uzun vadede elbet AKP “daha geniş kesimlerin önceliklerini sahiplenmeye” mecburdur. Çünkü artık iktidardaki AKP tek kelimeyle “topal”dır. Ayakta durmak ve yürüyebilmek için MHP’nin (belki daha doğru ifadeyle Devlet Bahçeli’nin) desteğine muhtaçtır. O nedenle bugüne kadar kendi çantasında saydığı seçmen yerine yeni seçmen bulmak zorundadır.

Yeni seçmen deyince akla son günlerde varlığı daha çok konuşulan “Z” kuşağı seçmenler geliyor.

Bu seçmenler doğdukları günden beri sadece “AKP iktidarını” gördüler. Ancak AKP iktidarının “baskıcı” uygulamaları, yargıyı bir siyasi alet olarak kullanması, “beton”u “çağdaşlık” sanması, ekonomiyi iyi götürememesi, işsizlik konusunda başarısız olması, dış politikada ülkemizi dünyada yapayalnız bırakması sadece eski seçmenleri değil, “Z” kuşağını da etkileyen gelişmelerdir.

Dahası, AKP ne kadar baskı yaparsa yapsın, gazeteleri (daha doğrusu medyayı) susturursa sustursun öyle bir “iletişim çağı”nda yaşıyoruz ki, buradan önünü kapattığınız bilgi öbür taraftan önünüze çıkıyor. O yüzden artık “baskı”ların da ömrü ve etkisi azaldı.

Bu nedenle diyorum ki AKP artık kaderine razı olmak durumundadır. Yapabileceği tek şey, bundan sonra seçmene “demokrasiyi benimsediğini” gösteren hamleler yapmaktır ama maalesef AKP’de bunu yapacak -ve yaptıracak- iradenin zerresi dahi yoktur.

  • CHP'li iki Belediye Meclisi üyesinin PKK'dan tutuklanmasıyla ilgili olarak CHP Gaziantep yöneticilerine "Listenize nasıl girdi?" diye sorduk: "Genel Merkez bu isimleri dayattı, hatta üç kişiydi zar zor ikiye indirdik" cevabını aldık.

Siz HDP'yle yakınlaşmayı uzun süredir eleştiriyordunuz. Şimdi yakınlaşmanın ötesinde iç içe geçme durumu var. Önümüzdeki CHP kongresinde bu vahim konu gündeme gelir mi?

Önce izninizle bir noktayı düzelteyim:

Ben CHP’nin, HDP’yle yakınlaşmasına da mücadele etmesine de karşı hiçbir görüş ifade ettiğimi sanmıyorum. O konuda hep, “HDP meşru bir parti olduğuna göre onunla ilişkilere bir engel koymak doğru değildir” tezini savundum.

Sözünü ettiğiniz olayı bugünkü Aydınlık’ta okudum. Gaziantep Muhabirinizin verdiği haber yüzde yüz gerçeği aktarıyorsa CHP Gaziantep örgütünün ve -Genel Merkezin baskısı söz konusuysa- bunu yapanın teşhir edilmesi ilk görevdir. Yazılanlar hakkında CHP Genel Merkezi açıklama yapmak zorundadır.