10 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Demirel iyi bir devlet adamıydı

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-
MUSTAFA İLKER YÜCEL
  • Üç gün sonra Türk siyasetinin en önemli isimlerinden Süleyman Demirel'in ölüm yıldönümü. Gazetecilik hayatınızın neredeyse tamamında Süleyman Demirel önemli makamlarda bulundu. Sizin kaleminizden bir Süleyman Demirel değerlendirmesi almak isteriz. Hangi yönleri günümüz için önemliydi? Özgünlüğünü sağlayan etkenler nelerdi?

Süleyman Demirel’i ben “İnsan Süleyman Demirel”, “Siyasetçi Süleyman Demirel” ve “Devlet adamı Süleyman Demirel” olmak üzere üç ayrı kategoride değerlendirmek isterim:

İnsan Demirel son derece mütevazı, esprili; halk adamı, zeki, hoşgörülü, nüktedan ve herkesle kolay diyalog kuran bir kişiydi. Ailesine ve dinine bağlıydı. Çok terbiyeli ve uygar bir insandı; vefakârdı. Eli temiz bir insandı yani devletin imkânlarını kullanıp şahsı için menfaat sağlamazdı. İyi bir “mühendis” kafası vardı. Yeri gelince “Çoban Süleyman”, yeri gelince “Devlet adamı Süleyman” idi.

Politikacı Süleyman Demirel, iktidara gelmek ve iktidarda kalmak uğruna “popülist” olmaktan ve görünmekten çekinmezdi. Siyaset kavgasında “acımasız” olabilirdi. Cumhuriyet’in temel değerleriyle kavga etmeksizin halkın “din” duygularını siyasi amacı uğruna kaşırdı. Bunu kendisine anımsatanlara “Kardeşim benim geçmişimde İsmet Paşa gibi bir tarih mi var? Elbet elimdeki imkânları kullanacağım” dediği söylenirdi.

Ancak siyasette başarı kazanmak uğruna devletin temel değerleriyle, Cumhuriyetin “felsefesi” ile kavga etmezdi. Ama yeri gelince partisinden birilerinin o yönde ses çıkarmasına ses çıkarmazdı.

Siyasetçi olarak “seçim kazanmak” için milleti kutuplara ayırmazdı. Tam tersine milleti bir bütün halinde tutmaya itina ederdi.

Keza siyasetçi olarak hem rakipleriyle hem de yabancı devletlerle (onların hükümet ve devlet başkanlarıyla) iyi ilişki kurmaya, onlara saygı göstermeye ve onlardan saygı görmeye itina ederdi.

Liberal bir siyasetçiydi. Demokrasiyi özümsemişti. Bildiğim yanlış değilse, hiçbir gazeteci hakkında dava açmazdı. Keza hiçbir zaman “dikta” heveslisi olmadı ve kendisine “diktatör” dedirtmedi.

Çevresindeki siyasetçilerin nüfuz suiistimali yapmalarına pek ses çıkarmaz ama hoş görebileceği sınırları aşanları cezalandırırdı.

Yargı üzerinde baskı kurmak, basını susturmak gibi hiçbir merakı ve eğilimi yoktu.

Devlet adamı olan Süleyman Demirel’i Türkiye, o Cumhurbaşkanı seçildikten sonra tanıdı. Çünkü Demirel’in artık “politikacı popülizmine” ihtiyacı kalmamıştı. O dönemde “Cumhuriyet”i Atatürk, İnönü, Bayar, Gürsel, Korutürk ve Sezer çizgisinde korumak için çok itina etti. Tarafsız kaldı. Sevecenliğiyle çok da sevgi ve saygı topladı. Ardında “iyi” bir isim bırakarak aramızdan ayrıldı.

  • Müyesser Yıldız'ın tutuklaması sonrası tartışma tekrar başladı. Gazeteci için haber nedir, “siyasi iktidar için müdahalenin sınırı” nereden başlar, kamu menfaati için de devletin güvenliğini tehlikeye sokan bilginin korunması nasıl sağlanır?

”Kamuoyuna duyurulmaya değer her bilgi” gazeteci için haberdir. Gazetecinin yaptığı habere “siyasi iktidarın müdahalesi” -bir demokraside- hiçbir zaman düşünülebilecek bir şey değildir. Çünkü siyasi iktidarın böyle bir hak ve yetkisinin olduğunu düşünebilmek “faşist” uygulamalara kapı açmak anlamına gelir. O nedenle böyle bir yetkinin “sınırını” sormak, sorgulamak bile -kanımca- temelden yanlıştır.

Ancak bu dediklerim “gazetecinin yazdığından suç oluşmaz” anlamına gelmez. Demokrasiye ve hukuka uygun yasaların açıkça belirleyerek “yasak” koyduğu alanlara tecavüz suç oluşturur. Lâkin bir suçun oluştuğunu siyasetçi veya iktidarı elinde bulunduran tek adam yahut takımı değil, “BAĞIMSIZ YARGI” belirler.

Oda TV Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız’la ilgili olayda bir “casusluk” yahut “devletin sırrını açıklama” gibi bir eylem olduğuna inanmıyorum. Ancak mahkûm edilirse bu onun “yasalara göre suçlu” olduğunu değil, sadece bağımsızlığını yitirmiş bir yargının ona “suçlu” dediğini göstereceği inancındayım.

  • Pek üzerinde durulmadı; Ahmet Davutoğlu Akit TV'de "Ömrüm CHP zihniyetiyle mücadele ederek geçti" dedi. Birkaç gün sonra da "Günümüzün CHP'sini değil eski CHP'yi kastettiğini" vurguladı. Davutoğlu eski CHP'yi neden eleştiriyor, günümüzün CHP'sini neden ayrı tutuyor sizce?

Ahmet Davutoğlu 1959’da dünyaya geldiğine göre ömrü “CHP zihniyetiyle mücadeleyle” geçmiş olamaz. Çünkü CHP’nin son iktidar dönemi 1978-79’dur. O tarihte Davutoğlu 19-20 yaşında bir öğrenci olmak gerekir.

Eski CHP’ye ise, çağdaş bir Türkiye kurulmasından ve saltanatın devrilmesinden rahatsız olanlar düşmandır. Bir de Mısırlıoğlu oğlu gibi “Keşke Yunanlılar burayı işgal etseydi” diyenler öyledir. Davutoğlu bunlardan hangisi nedeniyle düşmansa o açıklamalıdır.

Günümüz CHP’sini herhalde “ileride Gelecek Partisiyle CHP arasında ittifak ihtiyacı olabilir” diye ayırmış olmalıdır.