12 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Devlet aklı ilk şarttır

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-
  • Şubat ayında başlayan İdlib’deki gerginlik Moskova’daki anlaşmayla -şimdilik- sona erdi. Aydınlık olarak bu süreçte hırsla ve intikam duygularıyla değil devlet aklıyla hareket edilmesi gerektiğini işaret ederek İdlib’de izlenen siyasetin PKK’ya karşı mücadeleyi zayıflattığının altını çizdik. Fakat maalesef, Hükümet gazetelerinin yanı sıra bazı muhalif gazeteler bile Suriye’yle savaş davulları çaldı. Böyle kriz anlarında gazetecilerin temel ilkeleri ne olmalı?

İdlib’teki gerginlik aynen dediğiniz gibi “şimdilik” durduruldu. Ama Türkiye’nin Suriye konusundaki YANLIŞ politikaları değişmediği sürece bu ateşkesin uzun ömürlü olmasını ben muhtemel görmüyorum. Çünkü İdlib’de (Türkiye’nin el altından desteklediği ileri sürülen) HTŞ ve El Nusra isimleri etrafında toplanmış terör örgütleri yöreye egemen olduğu sürece, Suriye’nin sessiz kalmasını beklemenin anlamı yok.

Esad elbet kendi toprağında bir takım terör çetelerinin hüküm sürmesine izin vermeyecektir. Zaten son İdlib krizinin sebebi tam da budur.

O nedenle her şeyden önce Türkiye’nin yanlıştan dönmesi, başta İdlib olmak üzere Suriye’nin tekrar bütünleşmesi konusunda Esad’a yardımcı olması ve Suriye’nin Kuzey Doğusundaki Kürt hegemonyasına son vermek için Esad’la birlikte hareket etmesi bence şarttır.

Türkiye aynen sizin dediğiniz gibi “PKK’ya karşı sürdürdüğü mücadeleyi” başarıya ulaştırmak için de bunu yapmaya mecburdur. Nitekim PKK’ya karşı mücadelede ABD’ye güvenemeyeceği yıllardır görüldü. Rusya o konuda tamamen tarafsız davranıyor. Yani Rusya’dan da aktif bir destek görmüyoruz. İran kendi sınırları içindeki PKK uzantısı PJAK’tan çok da rahatsızmış gibi görünmüyor. Irak ise kendi derdiyle boğuşan o nedenle Türkiye’ye zerre kadar yardımcı olması beklenen bir ülke değil.

O halde geriye Suriye hükümeti ile, yıllar önce bu hükümetle yapılmış “Adana Mutabakatı” kalıyor.

Onun için de Ankara’nın anlamsız ve sebepsiz Esad düşmanlığından vazgeçmesine, Şam’la irtibat kurmasına, Suriye’yi hangi rejimin yöneteceğine -zaten ne hakkı var?- karışmamasına ihtiyaç var.

Ancak tüm bunların çözümü için AKP’de akl-ı selimin egemen olması ilk şarttır. Onun da önündeki şart AKP’nin -veya Recep Tayyip Erdoğan’ın- iktidardan çekilmesidir. Onun da anahtarı seçimlerde oy veren halkımızın elindedir. Halkımız uyanmadıkça, gerisi tamamen boştur.

  • 2 MİT görevlisi ve ailesinin kimliğini açıkladıkları gerekçesiyle OdaTv yöneticileri Barış Terkoğlu, Barış Pehlivanoğlu ve haberi yazan Hülya Kılınç tutuklandı. Şehit MİT görevlisinin isminin bir milletvekili tarafından Meclis’te açıklanmasından itibaren yaşanan süreci değerlendirebilir misiniz? OdaTv yöneticilerinin tutuklanması doğru mu?

Süreç o kadar açık şekilde “hukuk dışı” işliyor ki, bunu akılla açıklamak imkânı bence yok.

Ama önce -başta Aydınlık olmak üzere- tüm medyamıza dönük bir tarizimi dile getireyim:

Yaşadığımız “hukuk dışı” olayların faillerini biliyor muyuz? Örneğin Terkoğlu ile Hülya Kılınç hakkında soruşturma başlatan “Savcı”nın ve onlar hakkında “tutuklama” kararı veren Nöbetçi Sulh Ceza Yargıcı’nın kim olduğunu biliyor muyuz?

Onlar hakkında soruşturmayı savcının “masası” mı başlattı? Tutuklama kararını yargıcın “kürsüsü” mü verdi? Eğer bu kişiler o kararları kendi imzaları altında verdilerse medyamız isimlerini neden bildirmiyor? Bu tutumuyla “halkın gerçekleri öğrenme hakkı” bizzat medya tarafından engellenmiş olmuyor mu?

Daha açık söyleyeyim: Asıl failleri teşhir edip toplumun onları ayıplaması sağlanamaz mı?

Biz gazeteciler işimizi doğru yapmadıkça başkalarından işlerini doğru yapmalarını bekleyemeyiz. O nedenle söz konusu “hukuk dışı” sürecin yaşanmasında bence “bizim” de sorumluluğumuz var.

Oda TV sorumlularının tutuklanmasında ve OdaTV’ye erişimin engellenmesinde elbet kabul edilebilir hiçbir taraf yok. Ama Türkiye’de hukuk o kadar YOK ki, bunları tekrarlamak bile artık hepimizi bıktırdı.

  • Sınırımızda son yılların en büyük göçmen trajedisi yaşanıyor. Türkiye’nin kapıları açmasının sonuçları ne olacaktır?

Tahminimce sonuçlar şu olacaktır:

Avrupa Birliği Türkiye’ye söz verdiği parayı ödeyecek. Türkiye sınırları tekrar kapatacak. O arada Yunanistan’a geçmiş olanların önemli bir kısmı kapağı Avrupa’ya atmış olacak.

Ama asıl önemlisi: Bu maceraya atılmış olan analar, babalar ve yavrular -nerede olurlarsa olsunlar- insanlığın onlara reva gördüğü acımasızlığı unutmadan yaşayacak, çocuklar bu travmayla büyüyecek ve “çağdaş” denen uygarlığa düşman birer kişi olacaklar. Kısaca insanlığın felaketinin tohumları şimdiden ve böyle atılmış olacak.