Yandex
12 Temmuz 2025 Cumartesi
İstanbul 27°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dünya’ya hayat Mars’tan mı geldi?

Uğur Güven

Uğur Güven

Gazete Yazarı

A+ A-

İnsanoğlu binlerce yıldır gökyüzüne bakıp kendi kökenini sorgulamakta. Nereden geldik, neden buradayız ve yaşam nasıl başladı? Bilim, bu sorulara kesin yanıtlar vermekte hâlâ zorlanıyor. Ancak son yıllarda oldukça sıra dışı bir teori yeniden gündemde: Yaşam, aslında Dünya’da değil, Mars’ta başlamış olabilir mi?

Mars uzun yıllardır insanlığın dikkatini çeken bir gezegen. Yüzeyindeki kurumuş nehir yatakları, donmuş buz kütleleri ve geçmişte sahip olduğu düşünülen atmosferi, onun bir zamanlar yaşanabilir bir yer olduğunu düşündürüyor. Fakat bu kez gündemdeki soru, orada yaşam olup olmadığı değil, Dünya’daki yaşamın oradan gelip gelmediği. Bu teorinin temelinde panspermia hipotezi yatıyor. Bu hipoteze göre yaşam, bir gezegende başlayıp başka bir gök cismine asteroitler ya da kuyrukluyıldızlar gibi uzay cisimleriyle gerçekleşebilir. Yani bir gezegende tek hücreli canlılar oluşabilir, bir çarpışma sonucu uzaya fırlatılır ve başka bir gezegene ulaşarak orada çoğalır. Basit ama çarpıcı bir şekilde yaşamın evrene yayılması ile ilgili bir teori ama henüz kanıtlanmış değil (akside kanıtlanmış değil).

YAŞAMIN İLK KIVILCIMI MARS’TAN MI GELDİ?

BBC’nin haberine göre Florida’daki Westheimer Enstitüsü’nden Prof. Steven Benner, yaşamın temel bileşeni olan RNA’nın oluşabilmesi için bazı spesifik elementlere ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor. Özellikle bor ve molibden adlı elementler, RNA'nın stabilize olması ve şekillenmesinde kritik rol oynuyor. Ancak erken Dünya’nın çevresel koşulları bu elementler açısından oldukça yetersizdi. Mars gezegeni ise bu açıdan eski zamanlarda daha zengin ve elverişli bir atmosfere ve yüzeye sahip idi. Kuru ve oksijen açısından daha zengin bir ortam, bor ve molibdenin çözünerek biyokimyasal reaksiyonlara katılmasını kolaylaştırabilir. Bu da yaşamın ilk kıvılcımının, Dünya yerine Mars’ta meydana gelmiş olabileceği ihtimalini gündeme getiriyor.

MARS’TAN HAYAT TAŞINMIŞ OLABİLİR Mİ?

Smithsonian Magazin’de yayınlanan bir başka makalede ise Mars’tan Dünya’ya düşen meteoritlerin rolüne dikkat çekiliyor. Araştırmalara göre bugüne kadar Dünya’ya Mars’tan gelmiş yaklaşık 120 meteor bulunmuş durumda. NASA’dan Dr Alfonso Davila, Mars’tan Dünya’ya yönelen meteoritlerin sayısının, tam tersine göre yaklaşık 100 kat daha fazla olduğunu ifade ediyor. Davila'nın makalesinde verilen tahminlere göre, Mars'tan Dünya'ya canlı mikroorganizmalar içeren kayaların transferi, Dünya'dan Mars'a olan transferden neredeyse 100 kat daha sık olarak meydana geliyordu. Bu makaleye göre Dünya’ya gelen meteorların yaşam taşıyabilmesi için en az üç metre çapında olması gerekiyor; bunun uyuyan mikroorganizmaları 10 milyon yıla kadar süren gezegenler arası yolculukları sırasında radyasyondan korumaya yeter olacağı düşünülüyor. Bunun nedeni, daha zayıf Mars yerçekiminin bu dev kaya parçalarının gezegenden kaçmasını kolaylaştırması ve doğal olarak Güneş'e (ve Dünya'ya) doğru yerçekimsel olarak içeriye "düşmeleri"dir. Mars gezegeni ayrıca mantıken Dünya'dan önce yaşanabilir hale gelmeliydi, çünkü Güneş'ten daha uzak olduğu için daha hızlı soğuma imkanı oldu ve Dünya'nın Ay'ını yaratan aynı çarpışma felaketli etkiyi yaşamadı. Tüm bu sonuçlar, ikisi de California Teknoloji Enstitüsü'nden olan Joseph Kirschvink ve Benjamin Weiss'ın 20 yıl önce yayınlanan öncü bir makalesinde uzak mikrobiyal atalarımızın büyük olasılıkla Mars'tan geldiği ve tam tersi olmadığı sonucuna varmalarına yol açtı.

Bu tespit edilen meteorların içinde yer alan minerallerin yanı sıra, bazıları içinde organik moleküller de bulunmuş durumda. Yani sadece kaya değil; potansiyel olarak yaşamın yapı taşları da taşınıyor olabilir. Elbette bu taşınma sırasında uzayın sert koşulları, radyasyon ve ısı değişimleri ciddi riskler taşıyor. Ancak bazı mikroorganizmaların (özellikle ekstremofillerin) bu koşullara direnebileceği düşünülüyor.

BİLİM KURGU MU BİLİM Mİ?

Bu noktada akıllara şu soru geliyor: Marslılar derken, gerçekten Mars’tan gelen canlılardan mı söz ediyoruz? Hayır. Daha çok Mars’ta ilk yaşamı oluşturan mikropların, bir çarpışmayla uzaya savrulup, milyonlarca yıl süren yolculuktan sonra Dünya’ya ulaşmış olabileceği düşünülüyor. Bu senaryo kulağa bilim kurgu gibi gelse de, fiziksel olarak mümkün. 1996’da Antarktika’da bulunan ve Mars’tan geldiği düşünülen ALH84001 adlı meteorit’in içinde bulunan karbonat yapıları, geçmişteki mikrobiyal yaşamın izleri olabileceği yönünde tartışmalar başlatmıştı. Bu konuda tam bir fikir birliği hâlâ yok; ancak bu tür bulgular, teoriyi canlı tutuyor.

YAŞAM ARAYIŞI DEVAM EDİYOR

Bugün halen NASA’nın Perseverance ve Curiosity adlı gezgin robotları Mars’ın yüzeyinde görev yapıyor. Bu araçlar, gezegenin yüzeyini analiz ederek biyolojik izler arıyor. Özellikle Jezero Krateri gibi antik göl yatakları, yaşam için uygun ortamlar olarak görülüyor. Eğer geçmişte Mars’ta gerçekten mikrobiyal yaşam varsa, bu robotların toprak örnekleri aracılığıyla bulunması muhtemel. Hatta bu örneklerin bir kısmı, önümüzdeki yıllarda Mars Sample Return görevi kapsamında Dünya’ya getirilecek. Eğer bu örneklerde organik yaşam izleri ya da yaşamın kimyasal öncülleri bulunursa, bu panspermia teorisine çok güçlü bir destek sağlayabilir.

Elbette bu teoriye karşı çıkan bilim insanları da var. Birçok araştırmacı, Dünya'nın erken dönemlerinde yaşamın oluşumu için gerekli tüm bileşenlerin zaten mevcut olduğunu ve Mars’tan gelen katkıya gerek olmadığını savunuyor. Ayrıca, Dünya’daki yaşam formlarının kimyasal izleri ile Mars’tan gelen meteorlar arasında doğrudan bir bağ kurmak henüz mümkün değil. Bir başka önemli eleştiri de şu: Eğer Mars’ta yaşam başladıysa, neden orada devam etmedi? Eğer Mars’ta yaşam oluşabilecek kadar elverişli bir ortam vardıysa, neden bugün gezegen boş bir çölden ibaret? Bu soruların henüz net bir cevabı yok. Belki Mars’ta da yaşam vardı ama sonra yok oldu; belki de yaşam başladı ama fazla gelişemeden sona erdi.

HEPİMİZ MARSLI MIYIZ?

Eğer bu hipotez doğruysa, insanoğlu olarak hepimiz aslında “Marslı” sayılırız. Bu yalnızca bilimsel değil, felsefi açıdan da çarpıcı bir sonuç. İnsanlık, kendini her zaman Dünya’nın sahibi olarak görmüştü. Oysa belki de atalarımızın ilki, kırmızı topraklı bir gezegende, çok uzak bir geçmişte doğdu. Bu düşünce, evrendeki yaşamın nadir değil; belki de evrensel bir süreç olduğunu gösteriyor. Eğer Mars’tan Dünya’ya yaşam taşınabildiyse, başka yıldız sistemlerinde de benzer “tohumlar” taşınmış olabilir. Belki de evrende yalnız değiliz; belki de yaşam, düşündüğümüzden çok daha yaygın. Bilim ilerledikçe yaşamın nasıl meydana geldiği konusunda daha kesin sonuçlar elde edebileceğimizi düşünmek olası ve umarım bu sırlar bir gün aydınlanır ve yaşamın sırrı çözülür.

Dünya Mars