04 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Festivaller bumerang gibidir...

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Niyetimiz bir kez daha Boğaziçi Film Festivali’nde yaşananlara dönmek değildi. Ama kimi gelişmeler ister istemez aynı konudan söz etmemizi kaçınılmaz yaptı. Festivalin ödül törenindeki yaşananlara da değinecek değilim, bilinen şeyler; ödül kazanan bir sanatçımızın ödülünü birilerine adanması, bir diğer sanatçımızın da ödülün gönderildiği yere değinerek bu durumun kabullenilmesinin mümkün olmayacağını açıklaması. Kısacası; sahnedeki sanatçıyla salondaki bir diğer sanatçının düşündüklerini özgürce ifade ederek birbirlerinin görüşlerine katılmadığını belirtmeleri.

Fakat olay bu kadarla sınırlı kalmadı, bir süre daha devam ettirilerek, festivallerin bir dizi sanatsal etkinliklerinden daha çok, ödül gecesi konuşmalarına odaklanıp, pusuya yatıp bekleyen kimi basın organlarının da fena halde ilgilenmesine zemin hazırladı.  Mal bulmuş mağribi örneği olayın üzerine çullananlar bir yandan kendi ideolojik mezheplerine göre savunma ya da suçlamalar yaparken, öbür yandan da acımasızca kurban arayışına girişerek, ödül gecesinin bildik, alışıldık, ezberledik sloganlarının üzerinde adeta tepindiler. Sonuç; onca yıllık bir festivalin nasıl yok edilmesi gerektiğine ilişkin ilginç ve bir o kadar da sevimsiz bir deneyim ortaya çıktı.

Düşüncelerinden dolayı birilerini suçlamak kabul gören bir davranış değildir.  Ya ifade özgürlüğünden yana olunur ya da bunun karşında… Sonuçta bu bir tercih sorunudur… Ödül kazanan bir sanatçının sahnede nasıl konuşmasına karar verilmeyeceği gibi, ona yanıt veren bir sanatçının düşüncelerine de saygı duyulabilir.  Sonuçta,  bu da bir tercih sorunudur. Fakat; kendinizi/etkinliğinizi aklamak, birilerine masum gözükmek için kurban vermeye, hedef göstermeye kalkışmak bir tercih sorunu değildir, etik bir sorundur.

Boğaziçi Film Festivali’nin tarihini de anlatacak değilim. Yıllar önce Türk sinemasının mesleki kuruluşlarının sahipliğinde başladı, bir iki yıl devam ettikten sonra el değiştirdi.  İlk dönemlerinde umut vermediyse de zaman içinde, oluşturduğu genç ve yetenekli kadrosuyla (ki bir kısmı benim Marmara Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema TV Bölümü’nde öğrencilerim olur) birbirinden ilginç etkinlik ve film seçimleriyle kendi mahallesinin sınırları içinde kalmayıp tüm sinemaseverleri –özellikle de gençleri- kucaklayan, izlenen ve de beklenen bir festivale dönüştü. Bu festivali yapan kurum, yalnızca festival düzenleyerek değil, özellikle de kısa filmleri destekleyen özendirici ve ödüllendirici etkinlikleriyle – yarışmalar, TV programı, kurslar, dergi ve de kitaplarla da – sinemaya kendilerince önemli sayılabilecek katkılarda sundu. Ve sunmaya da devam ediyor. 

Boğaziçi Film Festivali ile sinemaya ilişkin sözüne ettiğimiz diğer etkinliklere de imza atan kurum, aynı zamanda kültürel ve sanatsal alanda istedikleri konuma bir türlü gelemeyip her fırsatta bundan yakınan muhafazakâr siyasal iktidarın da bu alandaki açığını büyük ölçüde kapatan bir niteliğe sahipti. Ama bu etkinliklerin en önemli yanı, toplumdaki farklı düşünce kesimlerini –ve özellikle de gençleri- olabildiğince kültür-sanat şemsiyesi altında bir araya getirme gayreti idi. Ama olmadı. Bu gayretler yetmedi…

Boğaziçi Film Festivali bizzat kendi mahallesince suçlanıp kendi mahallesince mahkûm edildi.  Kendi taraftarı olan basının kimi köşe yazarları, yaşananları yalnızca eleştirmekle yetinmedi, daha da öteye taşıyarak festivalin sponsorlarını bir çeşit boykota davet etti.  Festivalin en başındakiler ise olaylara neden olan görüşe  “katılmama” yerine ne yazık ki “kınama” yanılgısına düşüp bünyesindeki genç yöneticileri koruyacağı yerde kurban konumuna getirdi. Oysaki filmleri de seçen, jüriyi de oluşturup ödüllerin verilmesini gerçekleştiren, dışındaki biriler değil de bizzat kendileriydi.  Böylece festival bir dizi yanlışlarıyla yalnızca geleceğini değil aynı zamanda büyük ölçüde saygınlığını da yitirmiş oldu.

Ama işin en garip yanı ise onca yıllık başarılı sayılabilecek bir festivalin; öteden beri birilerinin “biz niye kültür-sanat alanında başarı olmadık “diye yakınıp çareler arayanların gözlerinin önünde, ödül verdikleri bir sanatçının birkaç sözcüğüyle paramparça olma halidir.     

Festivalleri yönetmek önceden belirlenmiş hedeflere bumerang atmak gibidir. Bezen onu savuranları da vurur.