12 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Gül döneminin dikkat çeken uygulamaları var

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-

1-FETÖ’nün siyasi ayağı tartışması eski Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ’un açıklamalarından sonra alevlendi. Siyasi ayak tespitinde hangi ölçüler esas alınmalıdır?

Çok basit: Başka insanlar için hangi ölçütler kullanılıyorsa, örneğin Bank Asya’da mevduatı olan veya bu bankadan hatır için kredi alan veya FETÖ örgütünden talimat alarak iş yapan, “Bylock” kullanan, “himmet” veren ya da cemaat üyesi olan hangi AKP’li milletvekili veya örgüt yöneticisi varsa o, FETÖ’nün siyasi ayağıdır. FETÖ’nün mensubu veya müridi olduğu bilindiği halde AKP tarafından korunmuş (örgüt yöneticisi, parti görevlisi, belediye başkanı veya milletvekili yapılmış) kim varsa, o “FETÖ’nün siyasi ayağı” örneğidir.

2-Sayın Başbuğ “Dönemin Cumhurbaşkanı neden Anayasa’ya aykırı olan değişikliği uyarılara rağmen imzaladı” diye sordu. Bu sorunun muhatabı Abdullah Gül cevap vermedi. Ak Partililer de üzerinden atladı. Halbuki çok açık bir adres tarifi değil mi?

Sayın Abdullah Gül’ün sessizliğini ben de ilgiyle izliyorum. Sadece Başbuğ’un sözünü ettiği -Anayasaya aykırılığı çok açık olmasına rağmen- “askerlerin sivil mahkemede yargılanması” sonucunu doğuran yasayı, uyarılara rağmen neden imzaladığı değil, benim dikkatimi Gül döneminin başka uygulamaları da çekiyor:

Örneğin Gül’ün Dışişleri Bakanı olması ardından tüm dış temsilciliklerimize gönderdiği ve “yöredeki cemaat (tarikat) temsilcilerini de muhatap almalarını” isteyen genelge ile üniversitelerimize rektör atarken izlediği yol da bence dikkati çekicidir. Nitekim üniversitelerimizde Atatürkçü rektörlerin hemen hemen tamamı Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde tasfiye edilmiş, onların yerine laik Cumhuriyet’le barışık olmayan -bazısı FETÖ’cü- kişiler rektör yapılmıştır.

Keza Gül’ün etkili olduğu dönemde Dışişleri bakanlığına meslek memuru alma işlemlerinde de Fethullah Gülen cemaati mensuplarının el altından korunduğu ve kollandığı iddiaları da yaygındır.

Ancak o dönemde Fethullah Gülen’i, Abdullah Gül’ün mü yoksa Recep Tayyip Erdoğan’ın mı daha çok “koruduğu ve kolladığı” sorulduğunda:

“Fethullah Gülen ne istedi de vermedik? diyen Erdoğan’la kimse kıyaslanamaz.

3-2013’e kadar Ak Parti FETÖ konusunda vahim hatalar yaptı. 2013’ten sonra ise CHP genel merkezi cemaati müttefik olarak benimsedi. Diğer örneklerin yanı sıra son olarak Rasim Bölücek-Enver Altaylı ilişkisi ve Urla belediye başkanının FETÖ’yle irtibatı bu konuda sistemli bir çalışmanın varlığını gösteriyor. Manzaraya baktığınızda sizce Ak Parti ve CHP bugün FETÖ temizliğinde neden buluşamıyor?

Yukarıdaki soruya gelecek hafta yanıt veririm çünkü şimdi İbrahim Kaboğlu’nun geçen hafta kendisiyle ilgili soruya verdiğim yanıtla ilgili açıklamasını aktarmak zorundayım:

“Genel başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu önsözü ile yayımlanan “Yasama Yetkisi Devredilemez” başlıklı çalışmam, nitelikli yasa ve Anayasa’ya saygı amacına yöneliktir.

Bu çalışmayı vesile yaparak, Aydınlık gazetesinin 1 Şubat 2020 günü başlayıp devam eden kişiliğime ve CHP’ye yönelik kasıtlı karalama kampanyası nedeniyle, Noter ihtarnamesi ile yasal haklarımı kullanmaya başlamış bulunuyorum.

Çünkü, “Yasama Yetkisi Devredilemez” çalışması, özetle;

1) Nitelikli yasa ereğinde etkili yasama faaliyeti için izlenmesi gereken yol ve yöntemleri belirlemek amacıyla hazırlandı.

2) Bu amaçla, Anayasa’nın üstünlüğü gereği yasama, yürütme ve yargı organları için Anayasa’ya saygı yükümlülüğü sürekli vurgulandı.

3) Hedef olarak da, 2017 Anayasa değişikliği ile kurulan tek kişi yönetimi yerine, “demokratik hukuk devleti” için anayasa gösterildi.

Buna karşılık, Aydınlık gazetesinde iddia edilen bir Anayasa metni veya taslağı kesinlikle bulunmamaktadır. Ismarlama yazı ve demeçler ile sürdürülen kolektif karalama kampanyası, kamuoyunda hakkımda ve CHP’ye yönelik algı operasyonu yaratmaya yönelik olup, gazetecilik mesleğinin kötüye kullanılmasıdır.

Anayasa hukuku uzmanı olarak yasama çalışmalarına katkıya yönelik etkinliklerimi değersizleştirmek için, tamamen hayal ürünü ve gerçek dışı, karalayıcı ve iftira dolu yazı ve demeçleri tümüyle reddediyorum. Kendileri gibi düşünmeyenleri hedef göstermeyi alışkanlık haline getirenlere karşı, hukuka inancım gereği, yasal haklarımı kullanabilmek için Aydınlık gazetesine 3.2.2020’de Noter ihtarnamesi gönderdiğimi beyan ederim.”

Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu

CHP İstanbul Milletvekili