27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

HDP’nin kapatılması kararı yargınındır

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-
MUSTAFA İLKER YÜCEL
  • Güne Ermenistan'ın Azerbaycan'a saldırdığı haberiyle başladık. Ermenistan'ın agresif ve saldırgan tutumu Rusya'nın da tepkisini çekmişti. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Azerbaycan Milli Meclis Başkanı Sahiba Gafarova başkanlığındaki heyetle görüşmesinde "Azerbaycan'ın Ermenistan tarafından işgal edilen 5 bölgesinin geri verilmesinden yanayız" demişti. Saldırılar hangi gelişmeleri tetikler?

Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırdığı haberini sorunuzdan öğrendim. Sonra da çok kısa birkaç haber okudum. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Karabağ sorununu elbet biliyorum ama Lavrov’un Azerbaycan Milli Meclis Başkanı Bayan Gafarova’yla yaptığı görüşmeden de lütfen gönderdiğiniz haber metni sayesinde bilgi sahibi oldum. Bu kaynaklar, çok üzgünüm ama sorunuza yanıt verecek kadar bilgi içermiyor.

Dahası, okuduğum gazetelerde ve izlediğim TV kanallarında da bu konuyla ilgili herhangi bir habere ve yoruma henüz rastlamadım.

“Karabağ” ihtilafı özellikle ilgilendiğim bir konu değil. Sokaktaki insan kadar bilgi sahibi olduğum bir konuda sorularınıza yanıt vermeye kalkmayı okuyucularınıza karşı saygısızlık sayarım. O nedenle mazur görmenizi diliyorum.

  • 1932'de düzenlenen Birinci Türk Dil Kurultayı'nın açılışı günü olan 26 Eylül her yıl "Dil Bayramı" olarak kutlanıyor. Türkçe’yi özenli kullanan bir kuşağın mensubusunuz. Gençlerin Türkçe kullanımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkçe’yi özenli kullandığıma ilişkin değerlendirmenize özellikle teşekkür ederim. Gerçekten o yönde bir çabam öteden beri vardır. Sadece kendimin değil, yazısını okuduğum kişilerin, radyo ve TV’lerde sunum yapan programcıların ve benimle birebir konuşan insanların da anadillerini güzel konuşmalarını isterim.

Özellikle haber sunumlarındaki telaffuz ve vurgulama yanlışlarına çok kızarım. Örneğin habercilerimizin “nemâ” (ekonomide faiz) kelimesini “nema” diye okumalarına, yerli yersiz “oldukça” demelerine, “vak’a” kelimesini “vaka” diye kullanmalarına tepki duyarım.

Bunun özellikle okullarımızda “Türkçe” dersine eskiden olduğu kadar önem verilmemesinden ve öğretmenlerin de Türkçe bilme, kullanma konusunda yeterli olmamalarından kaynaklandığını düşünüyorum.

Bildiğim yanlış değilse bizim öğrenciliğimiz döneminde öğrendiğimiz Osmanlı Türkçesi ve Divan Şiirini çocuklara öğretmeyi terk etmişler. Oysa eski kelimeleri öğrenmek, Osmanlı Türkçesi’nde kullanılan kelimelerin köklerini bilmek hem kelime dağarcığının çok büyümesini sağlar hem de “arı Türkçe” kullanmaya zerre kadar engel değildir.

Zaten radyo ve TV’lerdeki programcı gençlerin Türkçeyi yanlış kullanmaları da dilimizin zenginliklerinden haberdar olmadan o dili kullanmalarından doğuyor. Maalesef radyo ve TV kanalları kendi personeline standart Türkçe konuşmayı ve Osmanlı Türkçesini öğretmeyi hiç düşünmüyorlar. O yüzden bir programcının yanlışını, öteki programcı kopya ederek sürdürüyor.

Yukarıda açıkladığım nedenlerle gençlerimizin Türkçeyi genel olarak hiç de iyi kullanmadıklarını düşünüyorum. Bunun elbet istisnaları var ama kendi aralarında konuşurlarken kullandıkları “Yaa” deyiminin o konuşmanın düzeyini ne kadar aşağı çektiğini fark etmiyorlar. Burada sadece “Yaa” deyiminden söz etmek yanlış olur, iyi bir Türkçe dinlemek kararıyla o bu konuşmalara kulak veren herkes daha sayısız yanlış bulur.

Bizim öğrencilik dönemimizde “Türkçe” dersinden geçemeyen, iki dersten geçememiş sayılırdı. O kural hala devam ediyor mu bilmiyorum. Eğer kaldırıldıysa tekrar konulmasının, öğrencilere bolca kompozisyon yazdırılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Unutulmaması gereken en önemli ilke kanımca şudur:

Bir topluluğu ulus (millet) yapan en önemli ögelerden biri, o insanların aynı dili konuşmalarıdır. Onu da “güzel” konuşmak gerekir. Zaten sözünü ettiğiniz Dil Kurultaylarının ve Dil Bayramının da amacı budur.

  • PKK yöneticileri 2014 yılında, Eylül ayının son haftasında sokağa çıkma çağrısı yapmıştı. Hemen arkasından HDP merkezi de 'sokağa çağrı' kararı aldı ve 6-7-8 Ekim tarihlerinde 38 kişinin öldürüldüğü olaylar yaşandı. Eski HDP Milletvekili Altan Tan daha sonra "Çağrı yanlıştı" açıklaması yaptı. Çağrılar, olay ve sonuçları PKK'yla HDP'nin örgütsel irtibatına yönelik kanıtlardan biri olarak değerlendirilemez mi?

Altan Tan’ın bu olaylarla ilgili özeleştirisini okudum. HDP’nin o zamanki yönetiminin bu konuda -deyim yerindeyse- “düşüncesizce” hareket ettiğini söylüyor.

O “sokağa çıkma” çağrısı önce PKK’dan geldiği ve onu HDP’nin desteklediği bilindiğine göre bu iki örgüt arasında bir irtibat olduğu ileri sürülebilir. Ancak bu bir kanıt değerini taşır mı? Taşırsa Aydınlık gazetesinin iddia ettiği gibi HDP’nin kapatılması sonucunu doğurur mu, bu soruların yanıtını verme hakkı yargınındır.