11 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hükümet ‘açlık’ sorununa henüz ayılabilmiş değil

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-

M. İLKER YÜCEL

1- İyi Parti, sözde Ermeni Soykırımı iddialarına ve dayatmalarına karşılık 8 Mayıs’ın ‘Cezayir Soykırımı Anma Günü’ olarak kabul edilmesini talep etti. Birgül Ayman Güler de “‘Türkiye, soykırıma karar vermek parlamentoların işi değildir’ tezini savunuyor. Bu adım doğru olmaz” diyerek itiraz etti. Hangi adımlar doğru olur?

Sayın Yavuz Ağıralioğlu’nun Ermeni Tehciri olayından bir "soykırım" iddiası ortaya çıkaranlara verdiği “Mevzu olan vatanımız ise, göze alamayacağımız hiçbir şey yoktur” şeklindeki sözlerinin altına ben de imza atarım ama konuyu “toptancı” bir anlayışla ele almaya karşıyım.
Ermenilerin gerçekten 1874-1915 arasında çıkardıkları isyanları, şehir basma, camileri içindekilerle birlikte yakma türü cinayetleri hatta toplu kıyımları “yok” sayıp sadece kendilerinden insanlar öldürülmüş gibi bağırmaları tek kelimeyle “edepsizlik”tir.
Özellikle Türkiye’nin “Arşivlerimiz her türlü incelemeye açık. Ermenistan’ınki başta olmak üzere tüm ülkelerin arşivleri uzmanlar tarafından incelensin, ortada bir soykırım var mı yok mu onlar ortaya çıkarsın” şeklindeki tezine karşı direnip Türkiye’yi suçlamaları kabul edilemez.
Ancak “soykırım” iddiasından bağımsız olarak ben şahsen Osmanlı’nın, 24 Nisan 1915 günü İstanbul’dan Ermeni aydınlarını toplayıp Çankırı’ya sürmesini ve bunların hiçbiri yargılanmadan hepsinin kaybolmasını kabul edemiyorum. Kanımca Türkiye’nin eli sadece o 24 Nisan olayında zayıftır ve Ermenilerden özür dilemek söz konusuysa sırf o nedenle özür dilenmelidir.
İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Lütfü Türkkan’ın 8 Mayıs gününü “Cezayir Soykırımını Anma Günü” ilan edelim şeklindeki yasa önerisini maalesef sonuçsuz bir teşebbüs olarak görüyorum.
Fransa başta olmak üzere Batı devletlerinin özellikle Afrika’da yaptıkları her türlü mezalimi ortaya çıkarmak hem doğru hem de gereklidir. Bizim deve dişi gibi bir Tarih Kurumumuz ve birçok tarih hocamız var. Onlar niçin Batı dünyasının bu tür zulümlerini objektif ve bilimsel çalışmalarla ortaya çıkarmazlar, anlamıyorum. Türkiye aydınlarına düşen öncelikli görev budur diye düşünüyorum.
Birgül Ayman Güler Hoca’nın, “Türkiye, soykırıma karar vermek parlamentoların işi değildir demiyor muydu? Şimdi İyi Parti’nin ‘Parlamentomuz 8 Mayıs’ı, Fransa’nın Cezayir’deki soykırımını anma günü olarak kabul etsin’ diye yasa teklifi vermesi, Türkiye’nin tezine aykırıdır” şeklindeki görüşüne tamamen katılıyorum.

2- TÜSİAD ve Ziraat Odaları ‘açlık tehlikesi’ne dikkat çeken açıklamalar yaptılar. Ekonomik kriz derinleştikce sosyal sorunlar da artmaya başladı. Hükümet bu süreci tek başına götürebilir mı?

İstese de istemese de bu süreci iş başındaki Hükümet götürecek. Götüremezse de ilk seçimde başına geleceği görecek. O nedenle Hükümet açısından "zorunlu" bir görev söz konusu. Öte yandan TÜSİAD’da konuşan Yüksek İstişare Kurulu Başkan Yardımcısı Tuncay ,Özilhan gerçi son iki yılda 805 milyon insanın açlık sorunuyla karşı karşıya olduğunu söylüyor ama Türkiye açısından pek bir tehlike görmüyor. Dahası, "tarımsal üretimin" iyi olduğunu ve olacağını şu sözlerle ileri sürüyor:
"Geçtiğimiz 10 yılda sürekli büyüyen Türkiye tarım sektörü, ülkemizi dünyada yedinci, Avrupa’da ise en büyük tarım ekonomisi haline getirmiştir. 2023 yılı hedefleri dahilinde tarımsal ihracatımızın yaklaşık yüzde 160’lık bir artışla 40 milyar dolar düzeyine ulaştırılması öngörülmektedir. Bu hedefleri yürekten destekliyoruz" diyor.
Ziraat Odaları Birliği Başkanı ise:
"Şimdi Pazar alev alev yanıyor. İnsanlarımız karınlarını doyuramıyor. Bu millete 55 liradan kıyma yediremeyiz. Eti ucuzlatmamız lazım. Mutfaktaki sıkıntıyı çözmek zorundayız. Gıdayı ucuzlatmamız gerekiyor. Bu krizi atlatmak istiyorsak muhakkak suretle üreticiyi destekleyeceğiz, maliyetleri aşağı çekeceğiz, ucuz gıdaya ulaşacağız" diyerek tehlikeyi gösteriyor.
Görüldüğü gibi konu üzerinde iddialı konuşanlar bile ortak bir görüşe sahip değiller. Korkarım Hükümet de henüz ayılabilmiş değil.

3- Emekli Emniyet Müdürü Sabri Uzun’un tutuklanması, CHP lideri Kılıçdaroğlu’na yumruk atan kişinin bir gün geçmeden serbest bırakılması, toplumu geren açıklamalar... Bütün bu gelişmeler "kızgın demirin soğumasını" isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı zor durumda bırakacak hamleler değil mi?

Cumhurbaşkanını zor durumda bıraktığını veya bırakacağını düşündüğüm çok olaydan (17-25 Aralık süreci, Gezi olayları, 7 Haziran seçim sonuçları örnektir) nasıl beceriyle çıktığına çok tanık olmuş biri sıfatıyla söyleyeyim:
Demiri o kadar kızgın hale getiren kendisi olmasına rağmen, "zor" durumda kalmadan bundan da sıyrılabilir.