11 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İmamoğlu’nun tavrı, eleştirisiyle çelişiyor

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-

1- İstanbul’daki itirazlar nedeniyle sayım işlemi devam ederken Sayın Ekrem İmamoğlu’nun Anıtkabir ziyareti tartışma konusu oldu. İmamoğlu’nun Anıtkabir Ziyaret Defteri’ne “İstanbul Belediye Başkanı” yazmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ekrem İmamoğlu’nun seçimi kazandığı düşüncesiyle aile bireylerini de yanına alıp Ankara’ya gitmesini ve Anıtkabri ziyaret etmesini, iyi bir Atatürkçüye yakışan çok yerinde bir hareket olarak değerlendirdim. Ama Anıtkabir’deki “Ziyaret” defterine imzasını atarken kendisinin “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı” olduğunu yazmasını doğru bulmadım.
Bunu hem kendisinin seçim günü ve ertesi günkü sakin, ağırbaşlı söylemleriyle hem de rakibiyle ilgili değerlendirmeler yaparken atıfta bulunduğu “devlet adamlığı” tanımlamalarıyla çelişkili bir tavır olarak değerlendirdim.
Gerçi İmamoğlu bu hareketine gerekçe olarak rakibi Sayın Binali Yıldırım’ın seçim akşamı saat 23’e doğru ekranlardan “Seçimi kendisinin kazandığını” söylemesini gösterdi.
O bağlamda İmamoğlu haklı görünebilir çünkü Yıldırım’ın henüz ortada fol yok yumurta yok iken “Ben kazandım” diye ekranlarda konuşması hem yanlış hem de sadece İmamoğlu’ndan değil, Binali Yıldırım’dan da beklediğimiz “devlet adamlığı” sorumluluğuyla bağdaşmayan bir hafiflikti.
Yeri gelmişken ifade edeyim: Ben şahsen o demeci Binali Yıldırım’ın kendi arzusu ve inisiyatifiyle verdiğine inanmıyorum. Dahasını söyleyeyim: Seçimde kaybetmiş olmaktan en az üzülen kişinin de Binali Yıldırım olduğunu düşünüyorum.
Kanımca o demeci vermesini Genel Başkan Tayyip Erdoğan ondan istemiştir. Çünkü Erdoğan, Yıldırım’ın isteksizliğini görmüş ve onu, seçim sonuçlarını izlemeye mecbur etmek için “kazandım” demeye zorlamıştır.
Sayın Tayyip Erdoğan’ın genel kamuoyuna “bitmiş” gibi görünen her olayda, sonuçları değiştirmek için her çabayı gösterdiğini ortaya koyan pek çok örneği dikkate alınca, seçimden sonra sonuçları lehine değiştirmek için de akla gelmedik çarelere başvurmasından daha tabii bir şey olamazdı.

2- Sayın Devlet Bahçeli, sadece büyükşehir belediye başkanlarının seçildiği yeni bir sistem önerisinde bulundu. Bu öneri üzerindeki değerlendirmeniz nedir?

Sayın Devlet Bahçeli’nin “Büyükşehir Belediye Başkanları’nı doğruca “halk oyu” ile değil ilçe belediye başkanlarının oyuyla belirleme” düşüncesi henüz somut bir “yasa teklifi” haline gelmedi. O nedenle öneri üzerinde kapsamlı bir yorum yapmak için henüz erken olduğunu düşünüyorum ama fikrin temeliyle ilgili bazı değerlendirmeler yapılabilir inancındayım.
Nitekim bazı yorumcular bu konu üzerinde görüş açıkladılar. Örneğin Prof. Dr. Birgül Ayman Güler’in 6 Nisan tarihli Aydınlık’ta çıkan sözleri ilginçtir.
Sayın Güler hem “Büyükşehir” modelinin Türkiye’yi “eyaletlere” ayırmak isteyenlerin bel bağladığı bir formül olduğunu söylüyor hem de Bahçeli’nin Türkiye’de eyaletler olsun isteyenlere “yeni bir fırsat” açtığını ifade ediyordu.
O nedenle Sayın Bahçeli’nin büyükşehir belediye başkanlarının seçimini “ilçe belediye başkanlarına” bırakma önerisi ülkemizin yararına değildir. Kaldı ki bu öneriyle Bahçeli, kendi partisinin sık sık vurguladığı “bölünmez bütünlüğümüz”le ilgili duyarlığına da taban tabana zıt bir görüşü savunmaktadır.
Bahçeli’nin önerisi bana şimdilerde kendisinin ve partisinin kaderini bağladığı AKP’nin elini güçlendirme gayretinden ibaret görünüyor.

3- Seçmenin sandıkta verdiği mesajlar ışığında iktidar ve muhalefetin acil olarak atması gereken adımlar nelerdir?

Seçmen kanımca muhalefetten çok siyasi iktidara mesaj verdi. Ben bu mesajın “seçmenin demokrasiye bağlılığını gösterdiği” yolundaki yorumlara katılmıyorum. Seçmenin öyle bir amacı olsa, demokratik kurumlar AKP tarafından tahrip edildiği, yargı bağımsızlığı tarihimizde eşi görülmedik şekilde ortadan kaldırıldığı, iletişim (basın, ifade) özgürlüğü, ülkemizi “en büyük gazeteci hapishanesi” haline getirecek kadar kısıtlandığı sırada harekete geçer ve daha önceki seçimlerde mesajını verirdi.
Belli ki “soğan ve patates kuyruğu” halkımızı yukarıda yazdıklarımdan çok daha fazla ilgilendirmiştir. İktidara verdiği yanıt da “Eğer bu böyle devam ederse sıra AKP’nin iktidardan düşmesine gelecektir” mesajıdır.