Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İttihatçı Liderler ve Mustafa Kemal Paşa Arasında Mektuplaşmalar

Doç. Dr. Girayalp Karakuş

Doç. Dr. Girayalp Karakuş

Site Yazarı

A+ A-

İttihat ve Terakki liderleri Talat, Cemal ve Enver Paşaların Birinci Dünya Savaşı sonunda 2-3 Kasım 1918 tarihinde ülkeyi terk ederek Almanya’nın Berlin şehrine yerleştikleri bilinmektedir. Bu çalışma, daha sonraları Avrupa şehirlerine dağılan İttihat ve Terakki üyelerinin örgütlenme gayretlerini, birbirleriyle mektuplaşmalarını ve 1919-1922 yılları arasında Mustafa Kemal’le mektuplaşmalarını kapsayan bir çalışmadır. Arşiv Belgesi nitelikli mektuplar, tarihin bazı noktalarını açığa çıkarmada faydalı bilgiler vermesi bakımından önemlidir. Mektupların içeriği, amaç ve hedefleri ve stratejik boyutu da bu yazıda ele alınmıştır. Kaynaklar titizlikle seçilmiş, doğru kaynaklar olduğuna emin olunduktan sonra kaynak arşivime alınarak yazıya dökülmüştür. Makalemizin konusu içinde yurt dışındaki İttihatçı önderlerin faaliyetleri ve Mustafa Kemal ile mektuplaşmaları vardır. Cemal Paşa ile çok sayıda mektuplaşmaları da kayıtlarda bulunmaktadır. Enver Paşa ile mektuplaşmaları az sayıdadır.  Mustafa Kemal’e yazılan mektupların tamamı Hüseyin Cahit Yalçın’ın Ekim 1944’ten Nisan 1945’e kadar “Tanin’de Tarihi Mektuplar” başlığı altında yayınlanmıştır. Bu mektuplardan Şevket Süreyya Aydemir’in üç cilt “Enver Paşa” isimli eseri, Kazım Karabekir Paşanın İstiklal Harbimiz eserinde yayınlanmıştır. Yazının amacı Türkiye’de tarihe mâl olmuş İttihatçı önderlerin Milli Mücadeleye bakış açısını ortaya koyabilmektir. İttihatçı önderlerden Cemal, Talat ve Enver Paşa’nın Mustafa Kemal ile mektuplaşmalarından bahsederek varsayımımı güçlendirmeye çalıştım. Bu mektuplaşmaların orijinal kaynaklarının sınırlı olması işimi güçleştirdi ancak döneme tanıklık etmiş kişilerin yazdıklarında tarih için çok fazla malzeme olduğu görüldü.
Mustafa Kemal, 1920-1922 yıllarında Millet Meclisi Reisi ve Türk Orduları Başkomutanlığı sıfatıyla tüm yetkileri eline almıştır. Cumhuriyetin kuruluşu ile kendi liderliğinde kurduğu devletin Cumhurbaşkanı olmuştu. Yurtdışındaki İttihat ve Terakki liderlerinden Mustafa Kemal’e gönderilen mektuplar bulunmaktadır. Bu mektuplarda gerekli bilgiler verilmiş, gelecekle ilgili düşünceler karşılıklı olarak paylaşılmıştır. İttihat ve Terakki’nin ise tek bir lideri yoktur; pek çok lideri vardır (Erişirgil, 1951, s. 191). İttihatçı liderler, yurt dışında Anadolu’daki Milli Mücadele hareketiyle birlikte hareket etmişlerdir (Tekeli-İlkin, 1980, s. 305). Bu bağlamda Enver ve Cemal Paşaların Moskova’da Bolşeviklerle Anadolu hareketi adına anlaşmaya çalıştıkları görülmektedir (Aydemir, 2013, s. 590-591). Mustafa Kemal,  Milli Mücadele hareketinin hedefe ulaşılabilmesi için Sovyet Rusya’dan gelecek yardım ve desteğe güvenmekteydi. Tek seçenek, Batı emperyalizmine savaş açmış olan Sovyetler Birliğiydi. Ancak, Sovyet Rusya’nın rejimini ihraç etme gibi bir düşünce içinde olması da bazı sorunlar ortaya çıkarmıştı. Mustafa Kemal’in bu konuda Bolşeviklerle kurulacak ilişkiye yaklaşımı tedbirliydi. Bolşeviklerle anlaşmaya gönderilen kişilere verilen talimat, amaçlarımız doğrultusunda ortak düşmana karşı birlik oluşturmaktı. Bir diğer husus ise; bu amaç etrafında bir anlaşma sağlanamazsa ne olacağı idi.  Başka da güvenilecek dış destek olmadığına göre, “işte bu noktada Mustafa Kemal kapıyı açık tutmaktadır” (Tekeli-İlkin, 1980, s. 340) stratejisi takip ediliyordu. Mustafa Kemal’in mektubundaki bu düşüncesi, Kazım Karabekir’in “İstiklal Harbimiz” adlı eserinde, “Mustafa Kemal’in Amasya’da iken Bolşevik prensiplerini kabul etmeyi ciddi olarak düşündüğü” şeklinde anlatılmaktadır. Kazım Karabekir eserinde, “Mustafa Kemal Paşa’dan 23 Haziran’da aldığım şifrenin 3.maddesi Bolşevikliğe karar verdiklerini ve benim 17 Haziran tarihli şifrenin bu felaket kararın önünü aldığını gösteriyor” der (Karabekir, 1969, s. 54). Mustafa Kemal bu düşünceler içinde olsa da, Batı’dan tamamen uzaklaşmak yerine, Batı ile yakınlaşmak ve ilişkileri geliştirmek istemiştir. Rusya Bolşevizm’ini Batıya karşı bir araç olarak kullandığı da anlaşılmaktadır (Armaoğlu, 1993, s. 310). Mustafa Kemal’in, Talat Paşaya yanıt olarak 20 Kasım 1920’de yazdığı mektupta özellikle şu belirtilmiştir: “Fransızlar ve İtalyanlar daima, İngilizler zaman zaman Kuvâ-yı Milliye ile anlaşmak için Sivas’a kadar büyük ve sahib-i selahiyet siyasi memurlarını seyahat ettirmişlerdir. Biz hudut ve istiklal noktasında fedakârlık hususunda katiyen yanaşmadık. Bunun için onlardan bize azami fedakârlığı yaptırabilecekleri ümidiyle zamandan istifadeyi tercih edegeldiler. Amerikalılarla ile daha çok samimi görüştük. General (Harbord ) bizzat Sivas’ta uzun uzadıya müdavete-i efkar etti ve bin netice bizim lehimize karar verdi” (Tekeli-İlkin, 1970). Mustafa Kemal’in Amerika’yla yakınlaşma politikası takip ettiği de görülmektedir. Başkan Wilson’un ilan ettiği prensiplerin 12. Maddesindeki, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk olan kısımlarının egemenliği sağlanacak” ifadesi, Milli Mücadele önderlerini de cesaretlendirmiştir. Aynı zamanda Mustafa Kemal Amerikan mandasını düşünen aydınlara da şiddetle karşı çıkmıştır (Karakaya, 2001, s. 98; Uluğ, 1973, s. 100; Tevetoğlu, 1969, s. 527). Mustafa Kemal, Amerika’yla yakınlaşma politikası takip etmiş, aynı zamanda Bolşeviklerle de anlaşma yoluna giderek İngiltere’ye karşı elini güçlendirmeye çalışmıştır. İtalya ile 15 Haziran 1920 de gizli bir protokol imzalayarak önemli miktarda silah ve cephane yardımı almıştır (Yavuz, 1994). İtalya’nın bu dostluk gösterisine Ankara Hükümeti Güney Batı’da İtalyanlara karşı bir cephe açmayarak cevap vermiştir. (Oran, 2001, s. 152). Celal Bayar hatıralarında İtalya ile dostluk gelişmesinde Kont Carlo Sforza etkisini şöyle anlatır: “Kont Carlo Sforza kendisini Türk dostu olarak tanıtmaya dikkat eden bir diplomattı. Türklerle iyi geçinme yolu bulunduğu takdirde, İtalyan menfaatlerinin daha az zorlukla karşılaşacağı kanısındaydı. İtalyan işgal kuvvetlerinin diğerlerine nispetle yumuşak davranmaları, onun telkini neticesiydi (Bayar, 2018, s. 65).  Diğer taraftan İtilaf devletleri arasındaki çıkar çatışmasından da faydalanmayı düşünmüştür. Talat Paşa’nın, Mustafa Kemal’e mektubu 22.Kanunu Evvel 1920 tarihli ve “Memleket Atisini Ben Şu Yolda Görüyorum” başlıklı mektubu göndermiştir.  “Avrupa, mevad-ı iptidaiyyesi gayet zengin olan Rusya’dan uzun müddet istifadenin mümkün olmayacağını yakinen bildiği için, bu zararını imkânı nispetinde Türkiye’den telafi etmeye çalışacak. Düvel İtilafiye’nin Türkiye üzerinden bekledikleri bütün amal ve makasıd-ı siyasetten sarf-ı nazar yalnız şu maksadı iktisadileri bile arzu ettiğimiz şekilde hür ve müstakil bir Türkiye’nin vücuduna mani olacak. Binaen aleyh bizlerle aktedecekleri muahede-i Sulhiye de kendileri için birçok esbab-ı müdehale bulunacak ve şerait-i Sulhiyye iktisaden memleketimizden azami istifade etmelerine müsaid birçok mevadi haiz bulunacak. Elimizde kalacak yerlerin menabi-i kesir olmakla birlikte, bu şerait dâhilinde memleketin esbab-ı terakkisini temin etmek mümkün olmayacak. Sulhun tahdit edeceği Türkiye, Avrupa’nın bu gayesine set çekebilecek derecede kuvvet olmayacaktı. Binaen bu kuvveti hariçte aramak ve muavin kuvvetleri vücuda getirmek icap ederdi. Bunu ben iki büyük muhitte aramak ve kuvvetli bir teşkilat yapmakta görüyorum. Bu kuvvetten birisi vasi Türk Âlemi, İkincisi, İslam Âlemidir. Türk Âleminde şimdiye kadar hiç işlenmemiş olan Türkistan bizim için gayet esaslı bir saha-i mesaidir.’’  Mustafa Kemal’in 20.11.1920 tarihli Talat Paşa’ya yazdığı, “Vaziyetin Kısa Muhakemesi” başlıklı mektubundaki konular kısaca şöyledir: “İtilaf devletleri yukarıda söylediğim (Misak-i Milli Sınırları) hudut dâhilinde, Cenub hududu İskenderun-Cenubu -Halep ile Fusta arası Cerablüs Köprüsü ve şarkta Musul vilayeti tamamiyet-i mülkiyemizi ve istikbalimizi bütün manasıyla kabul ve tasdik etmek şartıyla bir sulh yaparsa ve iktisaden temin-i menefi için dermayan edeceği şurut hakk-ı ibtal etmeyecek derecede olursa, ba’desulh çalışmak için müsait bir sahaya ve şeraite malik olabiliriz. Eğer istikbalimiz iktisaden olduğundan ziyade siyaseten İngilizlerin taht-ı murakabasında olacak surette sulh yapılırsa, atiyen dahi serbest-i harekâttan mahrum bırakılmış olacağız” ( Bayar, 2018, s. 315-316). Eğer durum böyle gelişirse ya da bağımsızlık sulh ile sağlanamazsa, değişik koşullarda üç yol gözükmektedir: Birinci yol, Mustafa Kemal’in öngörülen hedeflere küçük adımlarla yaklaşma yolunu seçmesidir. İkinci yol,  şartlar katlanamayacak kadar ağır ise, Meclis-i Mebusan ve padişaha kabul ettirebilirse, “Sulhu Muallakta’’ bırakıp hemen harekete geçmek gerekecektir. Üçüncü yol, eğer Meclis-i Mebusan’a ve Padişaha kabul ettiremez ise, harekete geçiş “isyan’’ halinde olacaktır (Bayar, 2018, s. 339). Talat Paşa’nın, Milli Mücadele önderi Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı mektuplar da Rusya ve İngiltere’nin Türkiye aleyhine yürüttüğü faaliyetleri ve diğer yabancı devletlerle ilişkileri hakkında bilgiler verdiği anlaşılmaktadır. Şark meselesi, Buhara meselesi, Hindistan meselesi, Anadolu’daki milli hareketiyle, Afgan Hükümetinin Türkiye ile ilişkileri hakkında bilgi ve belgeleri göndererek, Milli Mücadele önderlerini bilgilendirmiştir (BOA, 1921). 

1918-1922 ARASI İTTİHATÇILARIN MÜCADELEYİ SAHİPLENME GAYRETLERİ VE MEKTUPLAŞMALAR 

Önce Zabitan ve sonra Yavuz grubu isimlerini alan Karakol Cemiyeti,  Ekim 1918 sonlarına doğru 2-3 Kasım 1918 tarihinden bir ay önce, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yerine geçmek ve onun sorumluluklarını yerine getirmek gayesiyle İttihat ve Terakki önderlerinden Enver, Talat Paşaların emir ve tensipleriyle Kurmay Albay Kara Vasıf ve İaşe Nazırı Kara Kemal Beyler tarafından kendi isimlerin baş harflerini kullanarak kurulmuş (Himmetoğlu, 1976, s. 81) bir teşkilattı. Bu cemiyet, Milli Mücadele döneminde önemli çalışmalar yapmıştı. Talat ve Enver Paşalar, bundan başka öteden beri hükümetin gizli ve özel işleriyle meşgul olan ve adına “Teşkilatı Mahsusa” namı değerle  “Umuru Şarkiyye” denilen gizli teşkilatı da “Umum Âlemi İslam İhtilal Teşkilatı’’ adı altında ve Karakol teşkilatı yanında devam ettirmek istiyorlardı (Himmetoğlu, 1976, s. 82). Karakol Teşkilatı, İstanbul merkezli gizli çalışmalar yürütüyordu. Karakol Teşkilatı’nın merkezi heyetini teşkil etmekte olan Miralay Vasıf Bey, Göz Hekimi Esat Paşa’ya dostlukları sebebiyle Karakol Teşkilatı’nın kuruluşunu, faaliyet ve amaçlarını anlattı. Esat Paşa, İngiliz Binbaşı Hintli Miracettin Bey’e bu teşkilattan bahsetti.  Bunun üzerine, İngiliz İstihbaratı Karakol teşkilatından haberdar oldu. 16 Mart 1920 tarihinde, Karakol Teşkilatı’na yapılan baskında, bir kısım üyeler tutuklandı, diğer üyeler de Anadolu’ya firar etmek zorunda kaldılar (Bayur, 1983, s. 340). İngilizler tarafından deşifre olan Karakol Teşkilatı üyelerinin bazıları İngiliz istihbaratına çalışmaya başlamışlardı. Bunun ardından, bu teşkilata karşı güvensizlik iyice artmış ve Anadolu’da bu teşkilata karşı tam bir güven oluşmamıştı. Anadolu’ya geçen teşkilat üyeleri, 23 Nisan 1920 tarihinde Erkânı Hap Kaymakamı Muğlalı Mustafa Bey başkanlığında yeniden faaliyete geçmişti. Bu dernek, 23 Nisan 1920’de “Zabitan”, Ekim 1921 tarihinde “Yavuz” ismi altında çalışmıştı ve Anadolu’ya subay ve askeri malzeme yardımlarında önemli katkılarda bulunmuştu (Şevket, 1954; Himmetoğlu, 1976). İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yurt dışında teşkilatlanmasıyla Kafkas Türklerinin Rus-Japon Savaşından sonra çıkan ayaklanmaları iyi karşılanmıştı.  9 Nisan 1906 tarihli Şura-ı Ümmet’de çıkan “Tatarlarda Terakki” başlıklı yazı, Rusya’daki Tatarların ayaklanmalarını övmekteydi. Bu yazılarda “henüz Türk değil, Tatar tabiri kullanılmaktaydı” (Bayur, 1983, s. 340). İttihat ve Terakki propaganda malzemelerinin Erzurum’a ulaştırma çabaları olduğunu görüyoruz. Rusya’da çıkan ve İran’da çıkması muhtemel ayaklanmalar, milli benliğin bir uyanışı olarak görülmüştü. Bazı Kafkas Türkleri, İttihatçıların Paris’teki merkezine gelerek temasa geçmişlerdi.  Paris merkezinin yeniden teşkilatlanması üzerine tutulan mazbut kopya defterindeki ilk belge cemiyetin yeni teşkilatını bildiren genelgeydi.  26 Mart 1906 tarihli olan ikinci belge ise “Kafkas Ahali İslamiyesine” hitaben yazılmıştı ve bu yazı Kafkasya’da Ahmet Rıza Bey’e gönderilmiş bir mektuba karşılıktı (Bayur, 1983, s. 341). Paris merkezinden gönderilmiş 23 Kasım 1906 tarih ve “Kafkasya’da Müslüman Kardeşlerimize’’ başlıklı bir mektup bulunmaktaydı (Bayur, 1983, s. 242). Bu bağlamda Talat Paşa’nın Mustafa Kemal’e 22 Kanunuevvel 1920 tarihli, “Memleketin Atisini Ben Şöyle Görüyorum” başlıklı mektubunda,  “Avrupa’nın gayesine set çekebilmek kuvveti hariçte, iki büyük muhitte aramak gerekir. Bu kuvvetin birisi vasi Türk âlemi, ikincisi, İslam âlemidir. Türk âleminde şimdiye kadar hiç işlenmemiş olan Türkistan bizim için gayet esaslı bir saha-i mesaidir” (Tekeli-İlkin, 1980, s. 315-316) yazmaktaydı. 1906-1907 yıllarından itibaren İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin İslamcılığa daha çok önem verdiği görülmektedir. Gördüğümüz mektuplar,  Güney Kafkasya ve daha çok Azerbaycan Müslümanlarına ait olmakla birlikte, bu mektuplarda “Türk” tabiri yerine “Müslüman” tabiri kullanılmıştır. Ancak iki yerde Adriyatik’ten Çin Denizi’ne kadar giden ülkelerin dil birliği halinde oldukları anılırken, “Türklüğü işaret etmiş” (Bayur, 1983, s. 349) olduklarını anlıyoruz. 22 Eylül 1906 tarihli mektupta şöyle söylenir: “Siz şimdi ittihadın temelini hazırlayan maarife çok gayret ediniz. İstanbul Türkçesini kabul ediniz. Bu Türkçe sizin maarifte süratle ilerlemenize çok hizmet eder. Bu istikbalde de aynı millet efradının ittihadına hizmet eder” (Bayur, 1983, s. 350). Bu mektuplar İslam birliği adına yazılmış olsa da, Türk Birliğini tesis etme ve Turan’ı gerçekleştirme düşüncesinde oldukları da anlaşılmaktadır. 3 Kasım 1919 tarihli İstanbul’dan Dışişleri Bakanlığı Washington’a gönderilen Amerikan belgelerinden, Enver Paşa ve Turancı güçten bahseden telgrafta şunlar yazılmıştır: “Yine de Türkiye’nin geleceği konusunda bir İngiliz-Fransız-İtalya anlaşması mevcut değil. Sanıyorum buradaki İngilizler, Merkezi Kafkaslarda olan Enver Paşa tarafından yönetilen,  Mısır ve Hindistan’da İngilizleri rahatsız etmeyi amaçlayan Turancı görüşün gücünü anlamıyorlar. Bu akım dini olmaktan çok ırkçıdır. Mısır’da yeni patlamalar olacağı haberini güvenilir kaynaklardan aldım. Turancılığa karşı en iyi çare Rusların Kafkasya’yı işgalidir ve İngilizlerin gönüllü orduyu son zamanlarda desteklemeleri de hesaba katılabilir.” 3 Mart 1920 tarihinde Stanav tarafından Berlin’deki ABD Elçiliğinden (Duru, 2011, s. 43) Dışişleri Bakanlığına çekilen telgrafta, Enver Paşa’nın adım adım takip edildiğini anlıyoruz. Özetle şunlar yazılmıştır: “Enver Paşa’nın Berlin’de olduğu, daha sonraki tarihte Moskova’ya geldiği, oradan da Kafkasya’ ya indiği, 27 Ekim 1920 Berlin’de silah alma girişimlerinde olduğu biliniyor. Bolşeviklerle yakın işbirliği içinde olduğu, Dün Koop ile görüştüğünü belirtiliyor. Talat da birkaç haftadır Berlin’de, şimdi İsviçre’ye gidiyor. Orada gizli servis bürosu yönettiği ve Bolşevik ajanlarıyla temasta olduğuna inanılıyor.” Telgrafı gönderen kişi Dresel idi ve telgraf 3 Mart 1920’de gönderilmişti (Duru, 2011, s. 67). Talat Paşa mütarekeden 1921 yılına kadar Berlin’de “Umum Alemi-İslam Komitesi’’ başkanı sıfatıyla görev yapmıştı. Enver Paşa ile tam bir düşünce birliği içindeydi. Talat Paşa kaldığı Berlin’de Teşkilatı Mahsusa mensuplarına ve İttihatçılara yazdığı mektuplarda “Vaktiyle Enver Paşa’yı kendinize bayrak yapmıştınız, şimdi hepinize düşen vazife Mustafa Kemal Paşanın arkasından gitmek ve memleketi kurtarmaktır” yazmıştı (Tansu, 2011, s. 193-197). Şevket Süreyya Aydemir’in eserinde belirttiği, Talat Paşa’nın yakınında olan Şekip Arslan, Enver, Cemal, Talat ve arkadaşlarının günlük yaşantılarını iyi bilen bir kişi olduğunu belirttikten sonra, Şekip Arslan, Talat Paşa için şöyle yazmıştı: “Talat, Berlin’de Hardenberg sokağında 4-5 numarada Sai adıyla yaşardı. İsviçre ve Romanya’ya gider gelirdi. Oralarda ve Kıraathanemsi yerlerde, arkadaşlarıyla görüşürdü. Bahattin Şakir, Dr. Nazım Bey ve diğerleri. Talat ve Mustafa Kemal’le muhabere eder, uzaktan onun politikalarını güderdi” (Aydemir, 2018, s. 510) Şekip Arslan’ın ifadesinden anladığımız şu ki, Talat ve Mustafa Kemal iletişim halindelerdi. Enver Paşa ve Cemal Paşa, Moskova’da yeni bir mücadelenin içine girmişlerdi. Cemal Paşa’nın Mustafa Kemal’e yazdığı ve isteklerde bulunduğu uzun mektup, kısaca şöyle başlar: “Türkistan, Afganistan, Hindistan dâhilinde faaliyet gösterdiğini Bolşevik hükümeti tarafından kabul olunduğunu belirtir” (Aydemir, 2013, s. 534).  Balkan Savaşında kaybedilen topraklarda yeni ulus devletlerin ortaya çıkması Rumların, Slavların, Arnavutların Osmanlıdan ayrılmalarına bu nedenle Osmanlıların asli unsuru haline gelen Türklerin milliyetçiliğe daha önem vermelerine sebep olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun temel taşlarından olan İslamcılık (Ahmad, 1971, s. 226-229) reaksiyon olarak ortaya çıkan Milliyetçi-Turancı görüşün İslamcılıkla bağdaştırılması, Rusya’dan Türkiye’ye göç etmiş aydınların İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne nüfuz etmelerinden kaynaklanıyordu. Bu ideoloji, İttihatçı önderlerine yeni bir kurtuluş ve yeni bir diriliş hedefi vermiş oluyordu. Fakat hiçbir şey görüldüğü kadar kolay olmuyordu. Enver Paşa, 20 Mart 1920 tarihinde eşine yazdığı mektupta ruh halini yansıtıyordu. Buna göre Enver Paşa “Dünya Müslümanlarının İhtilali, İran, Turan, Hindistan davaları, Şark milletinin kurtuluşu hem anlaşılmamış, hem iyi yerleşmemiş, hem de içten samimiyetle alınan işler değildi’ ’diye sitem ediyordu.  “İslam İhtilal Cemiyetleri” mensubu ve Kongre murahhası olarak Moskova’ya gelen Şekip Arslan, “O Günleri’’ adlı eserinde, Bolşeviklerin Enver Paşa’yı Mustafa Kemal’e karşı bir “koz’’ olarak tuttuğunu (Aydemir, 2013, s. 554) yazar. Mustafa Kemal Moskova da İttihatçı liderlerinin her hareketlerinden kendisine iletilen raporlarla haberdar edilir.                                                                                                        
Moskova Sefiri Ali Fuat Paşa’dan Mustafa Kemal Paşa’ya Şifre-Hopa, 16 Temmuz 337 (1921)  vürudu 19 Ağustos tarihli   “Enver ve rüfekasının Berlin’den avdet etmeden muhtelif İslam memleketlerinden gelen murahhasların iştirakiyle, Berlin ve Roma da akdetmiş oldukları kongrede mukarratı  atiyenin  ittihaz olduğunu  istihbar kılınan resmi malumat ve vesikaların müsteni den bera-i malumat” arz olunur. Madde 1. İslam İhtilal Cemiyetleri ittihadı hakkındaki nizamname aynen kabul edilmiş ve nizamnamenin birinci maddesini teyiden emperyalizm ile mücadeleye her şekil ve suretle devam edilmesi kararlaştırılmıştır. Madde 2. Emperyalizmle mücadeleyi idame ettirebilmek üzere bu tarz mücadeleyi kabul eden müslim ve gayrimüslim bütün milletlerle kezalik maksadımıza hadim bütün sınıflarla teşriki mesai edilmesi esas olunmuştur. Madde 3. Anadolu’daki Hükümeti hazıra bugünkü şekil ve mücadelesi itibariyle emperyalizm ile hali ihtilafta bulunduğundan, Anadolu bu günkü mücadelesinde ve istiklalin müdafaada devam ettiği müddetçe İslam memleketlerindeki bil cümle teşkilat ihtilal i’ye ile kendine yardım edilmesi esası kazalik kabul edilmiştir. Teşkilatın çalışabilmesi için cemiyetin maksadına uygun olan memleketlerde veya olmayan memleketlerde çalışılması, esas itibariyle kabul edilmiştir (Şimşir, 1992, s. 128-129).  İttihat ve Terakki Fırkası’nın İhtilal cemiyetleri ittihadına dönüştürülmesi esasına dayanan bir örgütlenme işine girdiği anlaşılmaktadır. 
Bu durum bizzat Mustafa Kemal tarafından 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi açılışında şöyle belirtmişti: “İslamcılık ve Turancılık siyasasının başarı kazandığına dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanmamaktadır. Soy ayırımı gözetmeksizin bütün insanlığı kapsayan tek bir Dünya Devleti kurma hırslarının da sonuçları tarihte yazılıdır. Bizim aydınlık uygulanabilir gördüğümüz siyasal yöntem “Ulusal Siyasadır” (Salahi, 2014, s. 70-71). Amerikan belgelerinde İttihatçı önderlerinin Turancı Irkçı olarak nitelendirmeleri ve özellikle Enver Paşadan ürküntü duydukları anlaşıldığı için Mustafa Kemal ve arkadaşları sık sık İttihatçılarla ilişkilerinin olmadığını belirtmek zorunda kalmışlardı. İtilaf devletlerinin Dışişleri Bakanlığı, Enver Paşa ve Mustafa Kemal arasındaki mücadelenin eski akımın liderliğini ele geçirmek ve Mustafa Kemal’in de Enver Paşa gibi Pan-İslamizm düşüncesini kendi kuracağı devletin yasalarında hâkim kılacağına inanıyordu. Bu konuda Mustafa Kemal hassasiyetini göstermiş, farklı düşünce içinde olduğunu Batıyla iyi ilişkiler geliştirmek istediğini söylemlerinde sık sık belirtmiştir.
Cemal Paşa’nın 1921 başında Moskova’dan, Celalettin Arif Bey’e gönderdiği yazdığı 16 sayfalık uzun bir mektubu vardır. Mektubunda sitemle şöyle der: “Elimizde Mustafa Kemal Paşa’nın, Talat Paşa ile yaptığı yazışmalar vardır. Bu yazışmalar, Anadolu ile Rusya arasında bir yakınlaşma meydana getirilmesine müsaade ediyordu. Fakat son sözü Anadolu’ya bırakıyordu.” (Aydemir, 2013, s. 558-559)  İsmet İnönü Hatıralarında Cemal Paşa’yı şöyle anlatır: “Cemal Paşa sonradan şöhret yapmış ve nüfuz kazanarak İttihat ve Terakkinin üç liderinden birisi olmuştur. Suriye’de bir numaralı despot olmuştur. Suriye’de görülecek bir haldeydi. Nazır, Ordu Kumandanı ve umumi Vali, Suriye’yi bir zalim olarak idare etmiştir. Ve Araplar üzerinde onun idaresi sebebiyle bizden kalan hatıra bu olmuştur” (İnönü, 2018, s. 144-145) 25 Şubat 1921 de Enver Paşa, Cemal Paşa’ya yazdığı bir mektupta, Mustafa Kemal’in Cemal Paşa ile yazışmalarından ve dostane mektuplaşmalarında malumatı olduğunu bildirir. Mustafa Kemal bu gelişmelerden haberdardır. Enver Paşanın Anadolu’ya girme düşüncesinde olduğu yönündeki gelişmeleri takip ettiği anlaşılmaktadır. Mustafa Kemal Paşa’nın 17 Ekim 1921 tarihli Moskova Sefiri Kebiri Ali Fuat Paşa Hazretlerine göndermiş olduğu telgrafı şöyledir: “Telgrafınızı 8.Teşrinisan (Kasım) 337 de 22 günde aldım. Cemal Paşa şimdiye kadar dürüst hareket etti. Aynı tarzda devam ederse, kendisini takviye edeceğiz. Her halde Enver vesaire ile alakasını kesmelidir. Bunları benim tarafımdan açıkça söyleyiniz. Medine Muhafızı Fahri Paşa’yı Afgan Sefiri yaptık. Cemal Paşa’nın Afganistan’daki mesaisini yavaş yavaş millete anlatarak mevkiini kuvvetlendireceğim. Şimdiye Kadar olan yazılarını iyi telakki ve mümkün olanlarını tatbik ettim onun tarafından telgrafa ve sizin yüksek işarlarınıza müntazırım” (Aydemir, 2013, s. 562) Kurye gelişi 25 Ocak 1922 (İdris)olan,  Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal. Cemal Paşa’nın hâlini bildiren mektupları vardır. Bu beyandan anladığımız, Mustafa Kemal Paşa’nın Enver Paşa’nın Anadolu’ya girme hamlesini ve cephesini boşa çıkarma gibi bir amacı vardır. İttihatçıların genel profilini ortaya koyan Faroz Ahmad eserinde bu durumu şöyle tarif eder:  “İttihatçılar siyasal fikirlerle fazla ilgili değillerdi. Getirdikleri formüller çoğu basit ve saf nitelikteydi Dik kafalı, inatçı, kendi yarattıkları dışındakileri önemsemeyen adamlardı. Biçimlenmiş Meşrutiyetçilik kavramı dışında, gelecekteki programları tayin edecek ilkelerden yoksundular. Siyasetlerinin merkezi oligarşik bir denetim altında bulunmasını savunan bir gurubun ölçülerindeydi. İttihatçıların haleti Ruhiyesi çok farklı bir yönde çalışıyordu. İktidar gücünü ele geçirmek bir daha kaybetmemek üzere kurulu bir siyaset takip etmeleri, kaybetme endişesinin getirdiği baskı, şiddeti" (Ahmad, 1971, s. 231-233) olağan karşılama gibi alışkanlıkları kendiliğinden oluşan bir süreci başlatmış oluyorlardı.
Enver Paşa için İsmet Paşa hatıralarında şunları yazmıştı: “Enver Paşa İmparatorluğun kaderinde birinci derecede rol oynamış olan insandır.  Enver Paşa şahsi meziyetleriyle iyi bir asker, iyi bir subay, iyi bir insandı. Kumandan olarak, Enver Paşa’nın görüşü, kavrayışı, sevk ve idaresi muayyen bir hududa kadar işlemiş, o hududa eriştikten sonra, kendi hayal ölçülerinin seviyesinde kalmıştı. Başkumandan olduğu halde kendisinin doğrudan doğruya vazifesi dâhilinde değilken, Sarıkamış Muharebesi gibi büyük bir harekâtı bizzat idareye heves etmiş, büyük bir başarı kazanacağını sanmıştı. Sonunda kendi adını da, memleketin ordusunu da, bu seferin akıbetini de büyük felakete uğratmıştı.” (İnönü, 2018, s. 142) İsmet Paşa, ordu komutanlığının da, devlet idare etmenin de kendi şahsi egolarını tatmin etme yeri olmadığını, akılcı düşüncenin ve davranış ilkelerin hâkim olması gerektiğini söylemişti. İsmet İnönü aynı eserde Talat Paşa için de şöyle demekteydi:  “İttihat ve Terakkinin fikriyatını ve politikasını nihayetine kadar sadakatle ve sebatla takip ederek Zümreye örnek olmuştur. İttihat ve Terakki içinde Talat Paşadan dan daha değerli adam çıkmamıştır” (İnönü, 2018, s. 145-147). Mustafa Kemal’in karşılaştığı zorluklardan biri olan İttihatçı önderlerin Türkiye’ye dönmeleri halinde ortaya çıkacak iki veya üç başlılıktan bir iç savaş çıkma olasılığı kuvvetle muhtemeldi. Erzurum ve Sivas Kongrelerini yapmış Heyet-i Temsiliye Ankara’ya taşınmıştı, fakat daha birçok zorluklar ortaya çıkıyordu. İttihatçı liderle uğraşmak istemiyordu. Talat Paşa’nın 23 Nisan 1920 tarihinde Cavit Bey’e yazdığı mektuptan Nuri Bey’e  “Anadolu’ya geçmek istediğini” söylediği (Yalçın, 1944) de bilinmektedir. Bu minvalde gelişen mektuplaşmalar, Mustafa Kemal ve İttihatçı önderler arasında stratejik nitelik taşır. Talat Paşa daha ılımlı uzlaşmacı bit tavırla Mustafa Kemal’le iyi ilişkiler geliştirmeye çalıştığını ve onu desteklediğini belirtmek ister. Talat Paşa ve Mustafa Kemal mektuplaşmaları arasında 22 Aralık 1919 tarihli Talat Paşa’nın mektubu 29 Şubat 1920 tarihli olup,  25 Ekim 1920 Mustafa Kemal Tarafından yazılmıştı ve Cami Bey eliyle Talat Paşaya gönderilmişti Talat Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı mektup 22 Kanunuevvel 1919 tarihliydi. Bu mektupta, İttihatçı Önderlerin kendi aralarında aldıkları kararların Mustafa Kemal Paşaya bildirmeleri gerektiğinden bahsediliyordu. Dört ayrı eylem planı çizilmekteydi. Buna göre, Talat Paşa Berlin’de kalacak ve Avrupa örgütlenmesinin başkanlığını yapacaktı. Enver Paşa, Moskova ve Kafkaslarda çalışacak “İslam İhtilal Cemiyeti” faaliyetlerinde bulunacak, daha çok Pan-Türkist kanalları örgütleyecek, Cemal Paşa ise Afganistan, Hindistan da İngilizlerin aleyhine Pan-İslamist politikaların uygulanmasını yapacaktı. Mustafa Kemal’e de Anadolu’daki milli direnişin önderliği bırakılıyordu. Talat Paşa’nın önerdiği görev dağılımında Mustafa Kemal’e bırakılmasında hangi koşulların düşünüldüğü şöyle anlatılmıştı: “Dâhildeki Teşkilatı milliye iktidarı namıyla ele almalı ve muntazam bir hükümet şeklinde memleketi idare edecek sulhu akd etmelidir. Teşkilât-ı  Milliye’nin  halen hiçbir fırkayı temsil etmemesi pek muafıktır. Ancak mevki iktidara geldikten sonra her ne nam ile olursa olsun meclisi mebusanda kuvvetli bir fırka vücuda getirilmesi zaruridir.” (Tekeli-İlkin, 1980, s. 334)  Anlaşıldığı gibi iktidar sorunu Kurtuluş Savaşı sonrasına bırakılmak istenmekteydi. Enver Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı mektup,  26 Ağustos 1920 tarihliydi ve şöyle başlıyordu: “Bundan on gün önce Moskova’ya vardım. Burada tesadüf ettiğim delegelerle görüştüm. Memleket menfaatine ait bazı meselelerin halline muafık olduklarını görerek memnun oldum. Ben İslam muhitinde teşkilat icrasiyle memleketin kurtarılması uğruna çalışmak maksadıyla buraya geldim. Sovyet erkânıyla görüşerek kendilerini de fikrime muafık buldum. Esasen Ruslar komünizm şeklinde olmasa bile, İngiltere aleyhindeki ihtilal hareketine yardım etmeyi prensip olarak kabul etmişlerdir”(Borak, 1998, s. 180).
Enver Paşa’nın mektubuna Mustafa Kemal’in yanıtı şu şekildeydi: “Batı emperyalizminin hedefi Anadolu’dur. Kardeşimden, Avrupa umumi ahvaline ve şarkta yapmayı düşündüğünüz teşkilat ve neşriyata dair 26 Ağustos 1920 tarihli mektubu aldım. Garp Devletlerinin dâhili vaziyetiyle karşılıklı münasebetlere ait verdiğiniz bilgiler bu konuda işittiklerimize ve şarkta İslam memleketlerinde beliren milli hareketlerin birleştirilmesi teşebbüsü hakkında verilen izahat esas maksadına uyduğu için pek ziyade memnunluğumuza mucip oldu.  B.M.M Reisi Mustafa Kemal” (Borak, 1998, s. 183-188). 
Enver Paşa’nın T.B.M.M Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine hitaben yazılmış 16 Temmuz 1921 tarihli mektubu özetle şöyledir: “Talat Paşa’nın arzusu üzerine, Berlin’de bulunan arkadaşlarla görüşmek üzere gittim. Anadolu’nun imdadına ancak Rusya’dan yardımın geleceğini anlayarak Bahaddin Şakir Beyle Rusya’ya hareket ettim. Moskova’ya başka yollardan gelen Cemal Paşa ile birlikte Anadolu’ya yapılacak yardımı temine çalışmışlardı. Cemal Paşa tarafından zatı alinize zatı alinize yazılan mektupta, Teğmen İbrahim Efendi’nin getirdiği  cevapla gerek Halil’in ve gerekse Cemal Paşanın Anadolu hesabına  birşey yapmamalarını emretmişsiniz. Bunun üzerine tabii olarak onlar, belki vakitsiz olmakla beraber, bu arzunuza uygun görmüşler ve Anadolu’ya resmen bağlı olmayarak yardım ve maksada hizmette devam etmişlerdir” (Cebesoy, 1995, s. 231-234). Ali Fuat Cebesoy “Moskova Hatıraları” eserinde, “Enver Paşa’nın Anadolu ile beraber hareket ettiği izlenimi uyandırmak, diğer taraftan Batılılarla anlaşma ihtimali olduğunu” ileri sürmüş, “şayet kendisi Anadolu’da iktidar mevkiine geçerse Bolşeviklerle daha samimi münasebetlerde bulunacağını da” vaat etmişti. Zaten Enver Paşa’yı nüfuzları altına çalışan Sovyetler, bu vaatten sonra Paşaya yardım etmişlerdi (Cebesoy, 1995, s. 231).  Enver Paşa’nın kafasında beliren düşünce, Anadolu’ya geçerek Mustafa Kemal’i Başkomutanlıktan indirmek yerine kendisinin geçmesini sağlamaktı. Ankara Hükümeti bu bilgilere vakıf olduğu için gerekli tedbirlerini sınırlarda ve etkin oldukları bölgelerde gerekli tedbirleri almışlardı.

SAVAŞ SONRASI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’E MUHALEFET VE MEKTUPLAŞMALAR 

İngiliz yıllık raporlarının (Türkiye 1920) 179. maddesinde Mustafa Kemal’in kurmay subaylığı hak kazandığı 1907’de Selanik’e atanmış ve aynı yıl içinde İttihat ve Terakki cemiyetine girmişti. İttihatçı fikirlerin en ateşli savunucusu olmuştu. İyi bir asker ve teşkilatçılığıyla ön plana çıkmıştı. 1913’te askeri ateşe olarak Sofya’ya atanmıştı. Enver Paşa ve Almanlar ile ilişkileri oldukça kötüydü. Milli Mücadele’nin bir anlamda tohumlarının atıldığı yıllardı. Ayrıca, şahsi ağırlığı oldukça fazladır. İdari ve siyasi yeteneklerinin ve kararlığının hiç de azımsanmayacak ölçüde olması nedeniyle mevcut konumunu muhafaza etmesini bilmiştir. Fevkalade gösterişli ve otoriter bir görünümüne sahiptir (Satan, 2010, s. 157-158). İngiliz istihbaratı elemanı olarak çalışan “Rahip Frew olayı” vardır. Bu olaydan Mustafa Kemal Paşa Nutuk’ta bahseder. Rahip Frew’in tahrik edici sözleri karşısında Mustafa Kemal, “İttihatçıların mümessili olmadığını” söyler. Buna rağmen Frew yanlış suçlamalarına devam eder. Mustafa Kemal Paşa şöyle der: “Müsaadenizle söylemeyim ki, İttihat ve Terakki vatanperver bir cemiyetti. Başlangıcından sonra uzun bir süre ben de bu cemiyetin içindeydim. Cemiyet hiçbir vakit sizin tezyiflerinize hak verecek bir mahiyet olmamıştır. Çok kusurları ve yanlışları olabilir. Ama vatanperverlikleri münakaşaların üstündedir” (Güven, 2012, s. 32, Atatürk, 1989, s.10). 
 1900’de Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki elçi ve temsilcilerinin yarıdan fazlası Hıristiyandı. Örneğin 1866 yılında 12 ülkede bulunan sürekli temsilcisinin yedisi Hıristiyan ve Rum kökenliydi. Kâtiplerin tamamı ise Rumdu (Özkan, 2003, s. 29).  Osmanlı Devleti, bunun doğal bir sonucu olarak,  ülkesi casusların açık pazarı haline gelmişti (Hiçyılmaz, 1979, s. 36). Mustafa Kemal Atatürk ve Enver tanışıklığını Trablusgarp Savaşı’na bağlayanlar vardır. Ancak bu tanışıklığın evveliyatı olduğunu iddia edenler de yok değil. Enver Paşa, Çanakkale Savaşı’nda bütün askeri grupları teker teker ziyaret etti. Fakat asıl zaferin kazanıldığı Arıburnu ve Anafartalar grubuna uğramadı. Bu durum Mustafa Kemal’in çok ağrına gitti ve istifasını Ordu komutanı Liman von Sander’e verdi. Liman von Sander, bu konuda Enver Paşa’ya bir mektup yazarak durumu bildirdi. Mektup şöyle başlıyordu: “Mustafa Kemal’i, vatanın hizmetinde muhakkak surette muhtaç olduğu çok müstesna kabiliyetli, yetkili ve cesur olarak takdir ediyorum. 17,7.1331 (10,8.1915 Liman von Sander” (Borak, 1998, s. 476-477). Enver Paşa, Liman von Sander’in zorlamasıyla Mustafa Kemal’e durumu izah eden bir mektup gönderdi (Borak, 1968, s. 476-477). Enver ile Mutafa Kemal Atatürk arasında bir rekabet olduğu tarihçiler tarafından kabul edilmektedir. 
Celal Bayar hatıralarında İttihat ve Terakki Fırkası’nın 1 Kasım 1918’de toplanarak tasfiye edilme kararına şahitlik etmiş ve şu bilgileri aktarmıştı: “18 Eylül 1918 gecesi merkezi Umumi Merkez Komutanı vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa ve mahiyeti hazır bulunduğu gece toplantısında, birinci derecede Ordunun durumu ve Müdafaa kabiliyeti tetkik olunuyordu. Telefonlar işliyor, Şifreler geliyor…
Neticeyi öğrenmek için, ayrı bir odada heyecan içinde bekliyordum. Tam gece yarısı bir arkadaşım yanıma sokuldu “Mahrem kaydıyla mütareke isteyeceğiz başka çare yok” dedi”(Bayar, 2018, s. 5-7). 
Enver Paşa sulh şartları belli olmadan Talat Paşa’nın istifa etmesini istemiyordu ve Talat Paşa 8 Kasım 1918’de istifa ettiğinde, İttihat ve Terakki iktidarı bitmiş oluyordu. Enver Paşa’nın “Yeni ve kuvvetli bir kabine lazımdır. Orduyu da Mustafa Kemal’den başka kimse idare edemez.” (Bayar, 2018, s. 2) dediği anlatılır.
İttihatçılar çok farklı bir anlayış içinde her ne suretle olursa olsun iktidar gücünü kaybetmek endişesi hâsıl olduğunda her yolu deneme de bir sakınca görmüyorlardı. Enver Paşa’nın Türkiye’ye gelerek planladığı “Halk Şurası Fırkası” düşüncesinden Moskova’daki Halil Paşa’ya yazdığı mektupta şöyle bahsediyor: “Şükrü’ye yazdığım talimat, memleket dâhilinde doğrudan doğruya bize marbut arkadaşlar arasında bir parti teşkilatı kurmak ve icabında memlekette vaziyete hâkim olacak şekilde müsella olacak şekilde hazırlamaktır.  Ben şimdi Talat Paşa ile çalışıyorsam da,  artık biz öyle kendi etrafında toplanacak olanların aleti gibi değil, belki icabında kendimiz vaziyete hâkim olacak bir şekilde hazırlanmamız taraftarıyım” (Cebesoy, 1995). Daha sonra Moskova’ya gelen Enver Paşa, Ali Fuat Cebesoy’u ziyarete gitti. Ali Fuat Cebesoy aracılığıyla Mustafa Kemal’den Anadolu’ya geçmek için izin istedi. Ali Fuat Cebesoy, bunun mümkün olmadığını söylediğinde, Enver Paşa’nın çok üzüldüğünü ifade eder (Cebesoy, 1995). Ancak gerçek olan ise şuydu: Anadolu’ya döndüklerinde siyasi atmosfer birden kızışacaktı. Daha bir düzene ve sulha erişmemiş bir Türkiye için daha kötü bir sonuç ortaya çıkması muhtemel gözüküyordu. Mustafa Kemal ve İttihatçı liderlerle mektuplaşmalarından aslında birbirlerinden çekindikleri de anlaşılmaktadır. Enver Paşa’nın bir an evvel Anadolu’ya geçme düşüncesi kafasında hep vardı. Şimdiden Anadolu’ya geçerek kontrolü eline alamazsa,  daha sonra bu daha zor olacağını biliyordu. Atatürk 1925 yılına değin çok eleştirildi, bu eleştirenler arasında en çok da rakipleri ve arkadaşları bulunmaktaydı. Takriri Sükûn kanundan sonra eleştirilerde ona dokunulmazlık sağlandı (Koçak, 2013, s. 163). 
1922 yılı itibariyle Anadolu’daki İttihatçılar,  Ali İhsan Bey ve çevresindeki arkadaşlarıyla yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti sistemi içinde yerlerini alabilmek üzere toplantılar ve program hazırlıkları başlatmışlardı. Mustafa Kemal “Halk Fırkası” adıyla yeni bir siyasi parti kurmayı amaçladığını açıklamıştı. İttihat ve Terakki içinde farklı ideolojik fikir çevresini oluştuğunu görüyoruz. Bunlardan ilki Ziya Gökalp’in fikirlerinin oluşturduğu ideolojik çevre, ikincisi Cavit-Karasu ilişkisinin oluşturduğu liberal çevre, üçüncüsü ise Ali İhsan Kara’nın oluşturduğu çevre olarak kabul edilebilir. Mustafa Kemal 14 Nisan 1923 tarihli Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte  “Bu gün kimse İttihat ve Terakki Cemiyeti veya Fırkası namına hareket etmek salahiyetine haiz değildir” (Kocatürk, 1973, s. 251) diyecekti. Aslında bu Mustafa Kemal’in bir uyarısı anlamına gelmekte idi. Bu dönemde politik sahnede etkinliğini yeniden göstermeye çalışan Cavit Bey, 1922 yılında Türkiye’ye dönmüştü. Talat Paşa Mustafa Kemal’e yazdığı mektupta Cavit Bey hakkında Mustafa Kemal’e övücü ifadelere yer vermişti. 22 Kanunuevvel 1919’da şunlar yazmaktaydı: “Cavit Bey memleketin dâhilde ve hariçte muhtaç olduğu bir uzuvdur. Muktedir ve Namusludur İtilafiyün nezdinde bizim vazifemiz değildir. Harbe muhalif kalmış, Harp esnasında ecnebileri ve menafi-i ecnebiyyeyi atiyen memlekete nafi olur mülahazasiyle müdafaa etmiştir.  Amerika ile Kat-ı münasebata aleyhtar olmuştur. Bu cihet Amerika sefaretince de malumdur. Ermeni vekayii ile de alakası yoktur. Hakkında verilen hüküm hilaf-ı vicdan, Kanun ve usuldür. Herhangi bir şekilde İleride Divan-ı Alice muhakemesi icra edilmek üzere bu hüküm geri alınabilir.” (Tekeli-İlkin, 1980, s. 320) Cavit Bey, Anadolu’ya dönüşünde Duyun-u Umumiye işleriyle ilgilenmiş,  daha sonra Lozan Konferansı’na delege olarak katılmıştı. Cavit Bey, İttihat yönetiminde Maliye Bakanı olarak görev yapmıştı. İktisat bilgisinin çok yönlü ve derinlikli olduğu söyleniyordu. Tarihçilerin milli mensubiyeti hakkında Musevi olduğu yönünde görüş bildirirken, bazı tarihçilerin de soru işareti koyduğu bir kişilik olarak ortaya çıkmaktaydı. Cavit Bey’e en büyük ve en açık eleştirileri Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi “Hikmet” adlı gazetesinde yapmıştı. Cavit Bey’i Siyonistlerle iş birliğine yönelik suçlamıştı ve makalelerinde Cavit Bey ile ilgili olarak “Türkiye’nin mukadderatı Siyonistlerle Şebih müsavilerin altındadır.  Siyonistlerin iktisadi haydutlar çetesinin murahhası” sözleri bulunmaktaydı. İttihat ve Terakki muhalifi gazeteci Zeki Bey’in öldürülmesinin sebebi olarak “Cavit Bey’in yaptığı yolsuzluklara vakıf olmasını” gösteriyordu (Ekici, 1997). İttihatçıların iktidarı ele geçirmek için örgütlendiklerinin ayrıntıları, İzmir Suikastı sebebiyle kurulan İstiklal Mahkemelerinde özellikle Ali İhsan Bey’in ifadelerinde ayrıntılı biçimde anlatmıştır. Cavit Bey, Dr. Nazım ve Hilmi Bey ölüme mâhkum edilmiş, diğerleri hapis cezasına çarptırılmıştı. Ali İhsan Bey, suikast ile alakasının olmadığı kanaatiyle berat ettirilmişti. Öldüğü 1942 yılına kadar da hiçbir siyasi faaliyet içinde olmamıştı. Kara Kemal’in ise kaçak olarak yaşadığı yere yapılan baskında yakalanmamak için intihar ettiği söylenmişti. 

TARTIŞMA, SONUÇ VE ÖNERİLER

Tarihi olayların büyüklüğü karşısında çıkış yollarının iyice kapandığı ve yol ayırımının ortaya çıktığı dönemi yaşayan İttihatçı liderler, yeni bir hamle, yeni bir umut yaratma çırpınışları ile tarih çerçevesinde zihinsel ve düşünsel yapılarının ipuçlarını yakalamaya çalışmışlardır. Talat Paşa’nın ülkesini terk ederken söylediği “Siyasi hayatımız artık bitmiştir” ifadesi, yol ayırımın sonuna geldiklerinin de farkında olduklarını göstermektedir. Öte yandan hiçbir inanç ile felsefi ve ideolojik yaklaşımların,  insan denen varlığı gerçeğe ve mutluluğa ulaştırma ayrıcalığı yoktur. Tarihte gelişen büyük olayların akışını değiştirmeye yönelik çabaların içine giren İttihatçı liderlerin bir amaç uğruna verdikleri uğraşların farklı yönleri, tartışmaya açık bir konudur. Toplumlardaki değişim süreçleri asla kendi başına gerçekleşmez. Bu gelişmeleri hızlandıran veya durağanlaştıran insan faktörüdür. Bu nedenle, büyük toplumsal sorunlar karşısında çözüm arayan ve çözen kişi, diğer insanlardan çok daha fazlasını yapan bir kişilik olarak karşımıza çıkar. Etkili ve yetkin kişi, kendine özgün akıl ve karakteri sayesinde bazı tarihsel olayların beklenen kötü sonuçların belirtilerini ve ait olduğu toplumun yararına değiştirebilme yeteneği olan kişidir. İktidarı arzulayan ve bu uğurda yoluna çıkan herkesi ezip geçecek keskin kılıç olmak isteyen kişilerin sayısı, yaşadığımız bu dünyada oldukça fazladır.  Tarihi olayların kritik devrelerinde bu niteliklerdeki kişiliklerin ortaya çıkması birbirleri ile olan rekabet yıkıcı bir süreci de başlatabilme riski vardır. Burada önemli olan o veya bu kişinin olması değil, iktidar gücünü eline geçirdikten sonra ortaya koyacağı yönetim sisteminin yapısal özelliklerinin toplumun içyapısıyla uyum yeteneğinde gösterdiği başarıdır. Tarihi büyük olaylar, toplumun kaderi üzerinde önemli etkileri olan toplumsal liderler, toplumun içyapısı ve onun diğer toplumlarla ilişkisi belirler. Dolayısıyla Milli Mücadele ve sonrası dönemde İttihatçı-Mustafa Kemal Atatürk rekabetinde tarihte başat rolü oynayan kadrolar kazanmıştır. Milli Mücadele sırasında el birliği ile ülkeyi düşmandan kurtarmaya çalışan iki taraf, savaş bitince iktidar mücadelesine girmiş ve bu mücadeleyi Mustafa Kemal Atatürk ve grubu öncü rol üstlenerek iktidarı elde etmiştir. 
Mustafa Kemal Atatürk’ün Milli Mücadelede önder olduktan sonra İttihatçı liderlerden Enver-Talat ve Cemal Paşaların Anadolu’ya tekrar dönmelerini istemediği zımnen anlaşılmaktadır. Özellikle Atatürk’ün en çok çekindiği isim Enver Paşadır. Zira Atatürk, Enver Paşa’nın iyi bir teşkilatçı olduğunun farkındadır. Bu isimlerin Anadolu’ya döndüğünde kendi aleyhine çalışacaklarını tahmin etmektedir. Bundan dolayı da eski İttihatçıları sürekli oyalamaktadır. Onların yurtdışında Türkiye’ye daha faydalı olabileceklerini telkin etmektedir. Ancak Enver Paşa’nın bu durumun farkında olduğu söylenebilir. Çünkü Enver Paşa’nın Anadolu’ya dönme girişimleri çeşitli tarihlerde olmuş ancak başarılı olamamıştır. İttihatçılar Türkiye’ye dönseydi ikinci bir Çerkez Ethem Vakası olur muydu bilinmez ama Anadolu hareketinin zaafa uğrayabileceği ihtimaller arasındadır. Eski İttihatçı liderler yurtdışında İslam ve Türk dünyasından kimselerle iletişime geçerek Anadolu hareketine katkı sağlamaya çalışmışlardır. Ne derece başarılı oldular bilinmeyebilir ama iyi niyetli oldukları konusunda şüphe yok. Atatürk iyi bir asker olmasının yanında iyi bir devlet insanıydı ve bu isimleri elinden geldiğince Milli Mücadele lehine kullanmaya çalışmıştır. Özellikle Ruslardan askeri ve parasal yardımlarda bu isimlerin ilişkilerinden faydalanmaya çalışmıştır. 
Anadolu Devriminde Atatürk, Enver, Cemal ve Talat Paşa’nın bir arada yürütmesi tarihsel açıdan zor olduğu söylenebilir. Bir dönem bu ittifak devam etse bile sonunda bir liderlik çatışmasının olması muhtemeldir. Zira Enver ve Atatürk arasındaki eskiden gelen rekabeti tarih kitapları yazmaktadır. Atatürk’ün Talat ve Cemal Paşa ile anlaşması belki mümkün olabilirdi ancak Enver Paşa ile bir noktadan sonra çatışma çıkması mümkün görünmektedir ve bu durum düşman karşısında Genç Cumhuriyeti zayıf düşürebilirdi. 

KAYNAKÇA

*Bu makale daha önce ulusal hakemli dergi olan SOBİDER’de “Milli Mücadele Dönemi İttihatçı Liderler ve Mustafa Kemal” başlığıyla yayımlanmıştır. Aydınlık gazetesinde yayımlanması için gerekli izinler alınmıştır.
Ahmad, F. (1971). İttihat ve Terakki-1908-1914, İstanbul: Sandar Yayınları.
Armaoğlu, F. (1993). 20.yüzyıl siyasi tarih 1914-1990, Ankara: T.İş.Bankası Yayınları.
Atatürk, K. M.(1989). Nutuk, Ankara: TTK Yayınları.  
Aydemir, Ş. S. (2013). Enver Paşa,(1919-1922), İstanbul: Remzi Kitap Evi.
Aydemir, Ş. S. (2018). Makedonya dan Orta Asya’ya Enver Paşa 1914-1922, İstanbul: Remzi Kitapevi. 
Bayar, C. (2018). Bende yazdım, milli mücadeleye gidiş, İstanbul: Türkiye İş Bankası.
Bayur,H. (1983). Türk inkılap tarihi, Ankara: T.T.K Yayınları.
BOA- Kutu,500: Gömlek;8225, Sıra:53547-Özet:9 Tarih, 30.01.1921
Borak, S. (1968). Belleten, 128, 476-477 
Borak, S. (1998). Atatürk’ün özel mektupları, İstanbul: Kaynak Yayınları.
Cebesoy, A. F. (1995). Moskova Hatıraları, İstanbul: Temel Yayınevi. 
Duru, O. (2011). Amerikan gizli belgeleriyle Türkiye’nin kurtuluş yılları, İstanbul: Türkiye İş. Bankası Yayınları. 
Ekici, M. Z.(1997). II. Meşrutiyet devri fikir adamı, Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi hayatı ve eserleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yayınlanmış Doktora Tezi, İstanbul.
Erişirgil, E. (1951). Bir fikir adamının romanı Ziya Gökalp, İstanbul: İnılap Kitabevi.
Galatalı Şevket Bey 21.5.954 tarihli dilekçesi. 6./I /337
Güven, C. (2012).  Milli mücadelede Mustafa Kemal Paşa’nın yabancılarla temas ve görüşmeleri, Konya: Eğitim Yayınları.
Hiçyılmaz, E. (1968). Belgelerle teşkilatı mahsusa ve casusluk örgütleri, İstanbul: Ünsal Kitapevi.
Himmetoğlu, H. (1976). Kurtuluş savaşında İstanbul ve yardımları, İstanbul: Ülkü Matbaası. 
İnönü, İ. (2018). Hatıralar, Ankara: Bilgi Yayınları.
Karabekir, K. (1969). İstiklal harbimiz, İstanbul: Türkiye Yayınevi.
Karakaya, A. (2001). Milli mücadelede manda sorunu ve King-Crane görüşmeleri, Ankara: Başkent Klişe ve Matbacılık.
Kocatürk, U. (1973). Atatürk ve Türk devrimi kronolojisi 1918-1938, Ankara: Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü.
Koçak, C (2013). Tarihin buğulu aynası, efsaneler çökerken, İstanbul: Timaş Yayınevi. 
Oran, B. (2001). Türk dış politikası 1919-1980, İstanbul: İletişim Yayınları.
Özkan, T. (2003). MİT’in gizli tarihi, İstanbul: Alfa Yayın.
Salahi, S. R. (2014). Türk kurtuluş savaşı ve dış politika, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 
Satan, A. (2010).  İngiliz yıllık raporlarında Türkiye 1920, İstanbul: Tarihçi Kitapevi.
Şimşir, B. (1992).  Atatürk’ün yazışmaları (1920-1923), Ankara: Kültür Bakanlığı.
Tansu, S. N. (2011). İki dönemin perde arkası, İstanbul: İlgi Kültür Sanat Yayıncılık.
Tekeli, İ- İlkin, S. (1980). Kurtuluş savaşında Talat Paşa ile Mustafa Kemal’in mektuplaşmaları, Belleten, 10(4), 305
Tevetoğlu, F. (1969).  Milli mücadelede Mustafa Kemal Paşa general Harbord görüşmesi, Türk Kültür Araştırması Enstitüsü, 80, 527, 
Uluğ, N. (1973). Siyasi yönleriyle kurtuluş savaşı, İstanbul: Milliyet Yayınları Tarih Dizisi.
Yalçın, H. C. Tarihi Mektuplar, Tanin, 3.12.1944  
Yavuz, B. (1994). Kurtuluş savaşı döneminden Türk-Fransa ilişkileri, Ankara: T.T.K Yayınları.