Kalkınma ve 1 Mayıs
Bu hafta perşembe günü 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlandı: “İşçinin emekçinin bayramı”. İşçinin yanına neden emekçi eklendi? İşçi ile emekçi kavramı arasındaki fark nedir? Fark var mıdır? Ben bunun yerine “kalkınma” kavramını tanımlarken, çalışanın ve sembollerin nasıl farklılaştığına da değinmek istiyorum.
Orak ve çekiç, 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başı kurulan komünist ve sosyalist parti ya da kuruluşların neredeyse ortak sembolü. Bugün bu semboller eskisi kadar harekete geçirici semboller değil. Daha ziyade nostaljik semboller durumuna geldi.
SANAYİ PROGRAMLARINDAN KALKINMA PROGRAMLARINA
Kalkınma, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gündeme gelen bir kavramdır. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce toplumlar arasında gelişmişlik farkı sanayileşmiş ve sanayileşmemiş ya da sanayi ve tarım toplumu olarak tasnif edilirdi. 1930’larda Türkiye’de ekonominin gündemine giren programların adı “Sanayileşme Programı” olarak adlandırılırken, 1960 İhtilali sonrası Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) bünyesinde geliştirilen programların adı “Kalkınma Programları” oldu. Esas olarak aynı mantığa sahip programların adı da farklılaşmış, dolayısı ile program içerikleri de değişmişti.
Toplumların yapısal gelişmesi dinamik ve sürekli farklılaşan olguları içeriyor.
Kapitalizm öncesi hakim olan tarımsal üretim, burjuva demokratik devrimleri ile birlikte tarım ağırlığını sanayi ağırlıklı toplumlara doğru evirdi. Artık maraba, çiftçi ya da köylü kavramı yerine emeğini özgürce satma ayrıcalığına sahip yeni sınıf topluma ağırlığını koymaya başlamıştı. İşçi sınıfı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise yeni bir sınıfsal katman toplum içinde hakim hale gelmeye başladı. İşçi sınıfı olarak nitelenen sınıfsal yapı mavi yaka ve beyaz yaka olarak bölünmeye başladı. Beyaz yaka daha eğitimli ve kas gücü yerine beyin gücünü kullanarak iş yapıyordu.
Burada şunu söylemek önemlidir:
“Üretmek esas olarak maddeyi kullanılır hale getirmek, ona şekil ve içerik değiştirmek demektir.” Bunun için enerji kullanmak gerekir. Biz hep kas gücünün enerji kullandığını düşünürüz. “Teri soğumadan hakkını vermek” vb. gibi. Terlemek kas gücü ile bağlantılıdır. Halbuki bugün masa başında çalışan olarak anlatılan kesimler, masa başında ve terlemeden enerji harcamaktadır. Bildiğimiz gibi beyin de çok ciddi miktarda enerji harcayan bir organdır. Ama beyinde kas yoktur.
KAFA İLE KOL EMEĞİ
Bugün GSMH içinde tarımın payı gelişmiş kapitalist ülkelerde bindeli rakamlardadır. Gelişmekte olan ülkelerde ise bu ancak yüzde 5 ile yüzde 10 aralığındadır. Ağırlıklı olarak kas gücü ile çalışan sanayi işçilerinin de GSMH içindeki payı, özellikle gelişmiş kapitalist ülkelerde azalmaktadır. Aynı zamanda istihdam içindeki payları da azalmaktadır.
Payı, hem GSYH hem de istihdam içinde sürekli yükselen hizmetler sektörü olarak da bilinen ağırlıklı olarak kas gücü ile değil, beyin gücü ile iş yapan kesimlerdir.
Bugün olumlu toplumları sanayileşmiş toplumlar olarak değil, kalkınmış toplumlar olarak adlandırırız.
Kalkınmış ülke tanımı denince aklımıza; yüksek kalitede sağlık, eğitim, haberleşme, ulaşım, kamu vb. gibi hizmetlerin verildiği toplumlar akla gelir.
Dolayısı ile ağırlıklı olarak İkinci Dünya Savaşı sonrasında toplumların değişimi ve gelişimi kas gücüne bağımlı olmaktan, beyin gücüne bağımlı olmaya doğru evrilmiştir.
Burada, çok tartışılan “kafa ve kol çelişmesi” kavramı da aslında bu tartışmanın içindedir. Ayrıca yapay zekâ gelişimi, robot teknolojisi vb. gibi teknolojik gelişmeler, kas gücünün yaptığı işlerin, yani rutin ve çok düşünme gerektirmeyen işlerin, yavaş yavaş robotlara aktarıldığı; bunun yerine insanın beyin gücünü kullanarak üretmesinin önünün açıldığı dünyada yaşıyoruz.