13 Mayıs 2024 Pazartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kanal İstanbul projesi ekonomimizi mahveder

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-

1-Cumhurbaşkanı Erdoğan "Montrö’de kazancımız yok" diyerek Kanal İstanbul projesini savundu. Dün de ihale sürecine girileceğini vurguladı. Bazı Ak Partililer fısıltıyla "Mutlaka vazgeçilmeli, tarihi hata" diyorlar. Siz çok sayıda siyasetçiyi yakından izlediniz. Buna benzer örneklere şahit olduğunuzu düşünüyorum. Liderle ekibi arasındaki çelişme derinleşince neler yaşanır?
Cumhurbaşkanına sorarsanız sadece Montrö’de değil, Mustafa Kemal Atatürk döneminde yapılmış devrimler dahil hiçbir atılımda Türkiye’nin kazancı yoktur. O sadece Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalan şeyleri Türkiye’ye yararlı ve kazanç getirici olarak gören bir zihniyete sahiptir. O nedenle "Montrö’de kazancımız yok!" demesi normaldir.
Oysa başta "Boğazlar" üzerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin tam egemenliğe sahip olması Montrö anlaşmasıyla sağlandığı için bu anlaşmanın Türkiye’ye hayati derecede önemli bir kazanç sağladığı gerçektir.
Cumhurbaşkanı "Montrö’de kazancımız yok!" derken, Boğazlardan geçen yabancı gemilerden "fener, tahlisiye (deniz kazalarında kurtarma) ve sağlık resmi" olarak alınan paranın çok küçük olduğunu kastediyorsa dediği doğrudur.
Ancak o paranın (Montrö’nün imzalandığı 1936’da belirlenen altın/ Fransız Frankı değerinin) frank/altın paritesindeki değişim yüzünden artırılması yönünde Türkiye’nin 1982 ve 1994 yıllarındaki teşebbüsleri sonuçsuz kalmıştır. Çünkü "imzacı" devletler "O halde Montrö’yü de değiştirelim" diyerek itiraz etmişler, bunun üzerinde Türkiye teklifini geri çekmiştir.
Zira ülkeyi yönetenler -Tayyip Erdoğan’ın görüşü aleyhine- Montrö Anlaşmasının Türkiye’ye sağladığı güvence ve kazançların gemilerden alınacak parayla kıyaslanamayacak kadar büyük ve önemli olduğunu görmüşlerdir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan şimdi Kanal İstanbul işini CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile "yaptıramazsın/yaptırırım" inadına dökmüş görünüyor. Böylesine bir inatlaşmayı ben şahsen siyaset dünyası ile tanıştığım 1941’den beri hiç anımsamıyorum.
Hele milletin 75 milyar lirasını çöpe atma riski taşıyan bir inatlaşmayı hiçbir vatanseverin düşünebileceğini ve onaylayacağını da sanmıyorum. O nedenle gerideki yıllara bakarak sorunuza yanıt veremiyorum.
Böyle bir inatlaşmanın en basitinden zaten kriz içinde bulunan ekonomimizi mahvedeceğini söyleyebilirim.

2-Eski CHP vekili Sinan Aygün CHP’li Belediye Başkanı Mansur Yavaş’la ilgili rüşvet iddiasında bulundu ve karşılıklı suçlamalar birbirini takip etti. İddialar ve açıklamalar size neyi düşündürdü?
Sinan Aygün’ün Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı aleyhine ortaya attığı "benden rüşvet istediler" iddiası nedeniyle taraflardan biri lehine, öteki aleyhine herhangi bir şey söyleyemiyorum ve tahminde bulunamıyorum.
Ama bu iddia nedeniyle "Belediyelerdeki kirlilik söylemlerinin" CHP’li Belediyelere de sirayet etmesinden (bulaşmasından) dolayı üzüldüğümü ifade etmek istiyorum. Çünkü CHP’nin kazandığı Belediye Başkanlıklarının bu söylentilere son verdireceğini düşünüyordum.
Sinan Aygün iddiasını ispat ederse, o parti veya bu parti arasında fark aramaktan vazgeçeceğimi düşünüyorum.

3-Trump Türkiye’ye yaptırımlar içeren yasayı onayladı. Türkiye şimdi ne yapmalı?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a da yöneltilen bu soruya verdiği yanıtı birkaç gün önce gazetelerde okuduk. Cumhurbaşkanı "bizim de karşı yaptırımlar uygulayacağımızı" söylüyor hatta "Kürecik ve İncirlik’i kapatabileceğimizi" ilave ediyordu.
Bunu yapar mı, yapamaz mı, yakın günlerde görürüz.
Eğer yaparsa Türkiye’nin rotasını "NATO’dan, Asya’ya çevirme konusunda bir adım daha attığı" sonucuna varırız.
Aslında Türkiye İncirlik’i 1970’li yıllarda konulan ABD ambargosu (yaptırımı) sırasında da kapatmıştı. Birkaç yıl sonra ambargo kaldırılmış, İncirlik te tekrar açılmıştı.
İncirlik’in ABD’nin Orta Doğu’daki amaçları ve faaliyetleri açısından çok önemli olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak ABD’nin Irak’ta kurduğu üslerle İncirlik olmadan da faaliyetlerini sürdürebilecek kadar tedbirli olduğuna inanıyorum. O nedenle İncirlik’i kapatma ABD’yi 1970’li yıllarda olduğu kadar sıkıntıya sokmaz kanaatindeyim.
Öte yandan ABD’nin Türkiye’ye uygulayacağı yaptırımların da onların beklediği kadar yıpratıcı olacağını sanmıyorum. Çünkü yaptırımlar ülkeleri kamçılayan uygulamalardır.
Bizim uzun yıllar ihmal edilen savunma sanayiimizi dirilten ve Türkiye’nin yılda -yanlış anımsamıyorsam- 2 milyar Dolarlık ihracat yapmamıza yol açan da ABD’nin 1970’lerdeki ambargosuydu.