04 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kız Kulesi’nde bir facia…

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Yanlış anlaşılmasın, her ne kadar Kız Kulesi’nde yapılan restorasyondan söz edecek olsak da, başlığın bununla uzak yakın bir ilişkisi yok. Muhsin Ertuğrul’un 1923 yılında Pierre Antier ve Cloquemin’in “Les Gardiens de Phare” adlı oyunundan sinemaya aktardığı filmin adı. Aklıma gelmişken Türk sinemasının kayıplarından olan bu filmden birkaç satır söz edeyim… Filmde bir fener bekçisiyle, köpeğin ısırmasından sonra fenerdeki babasının yanına gelen oğlu arasındaki pek de sevimli olmayan bir olay anlatılır. Kuduz olan oğulda hastalığın belirtileri ortaya çıktığı için ışıktan korkma durumu kendini gösterir ve babasının karşı koymasına rağmen fenerdeki ışıkların yanmasına engel olur. O sıralarda fenere doğru gelmekte olan bir gemi, düdüklerini acı acı çalar. Fakat oğlu her şeye rağmen fenerin ışıklarının yanmasını istemez. Baba ise, fenere yaklaşan gemiyi kurtarmak için oğlu ile büyük bir kavgaya girer ve güç de olsa onun yaşamına son vererek fenere doğru gelmekte olan bir faciayı önler.

Tarihi Kız Kulesi’nin başına gelenler yalnızca filmlerdeki facialarla sınırlı kalmaz. Kimi masallarla/mitlere de yansır. Sestos’taki Afrodit Mabedi rahibelerinden Hero, Abidos Köyü’nden genç Leandros’a tutulur. Genç âşık, her gece, hiç ara vermeden denizi yüzerek geçer ve sevdiğiyle buluşur. Bir fırtınada rüzgar, kulenin fenerini söndürünce, yolunu şaşıran genç boğulur. Ertesi gün cesedi bulunduğunda, Hero da kendini sulara atarak intihar eder.

Yalnızca Batı kaynaklarında yer alan efsaneler anlatılmaz bu kule ile ilgili. Bizim semai kahvelerinde de özellikle Ramazan aylarında (zaten bu kahveler ramazanlarda kurulur) anlatılması gelenek haline gelen bir hikâyedir bu: Bir zamanlar bir padişahın güzeller mi güzel bir kızı varmış diye başlar hikâye. Sepetin içinden çıkan yılan gibi… Gerisini herkes bilir.

Evliya Çelebi’nin de Üsküdar tekfurunun güzel kızını buraya kapatması gibi yine bilinen bir hikâyesi vardır. O da pek sevimli bitmez…

Nedense denizin ortasındaki bu kule hep acılı, kırgın, hüzün dolu hikâyelerin konusu olur. Yaygın ve çok bilinen bir deyişle söylentisi gerçeğinden daha baskın çıkar. İster istemez bu hikâyeleri çokça okuyup dinleyenler için Kız Kulesi yalnızca bir kule değil onun ötesinde de kimi gizleri ve acıları içinde barındıran gizemli bir mekan olarak algılanır.

Kız Kulesi’nin gerçek tarihi MÖ 411’e, Atina ile Sparta arasındaki savaşa dek dayanır. Bu dönemde kuleden değil ama onun üzerine oturduğu kayalıktan söz edilir. Sonrası ise, bu satırlara sığmayacak denli uzun bir tarihtir.

Tarihi bir yana koyup bugüne gelelim. Bugün ise tarihteki savaşlar, yakıp yıkmalar, nice deprem ve de yangınlar kadar tarihi yapıların bir felaketi daha var. O da; Türk işi restorasyon… Bizde kimi restorasyonlar ehil olmayan eller tarafından aslına benzetilmek için öylesine yapılıyor ki, onarılan eskisi bile onun yanında orijinali gibi kalıyor. Örnek mi? O kadar çok ki… Bilgisayarınızda “kötü restorasyonlar” diye yazdığınızda yüzlercesi önünüze çıkıyor.

Günlerden beri üzerinde çeşitli tartışmalar yapılan Kız Kulesi’ndeki restorasyonun nasıl yapılıp, hangi aşamada olduğunu görsel ve yazılı basından takip ettiğim kadar biliyorum. Restorasyon gereğince kulenin büyük bir kısmı orijinal olmadığı için yok olmuş. Yani bunlar aslına uygun olarak yeniden yapılacak. Buna ne kadar restorasyon denir, doğrusu orasını da pek iyi bilmiyorum. Bildiğim tek şey varsa, o da,  kulenin hangi dönemdeki örneğine bakılarak aslına uygun olarak yapılacağıdır. Çünkü kule çeşitli dönemlerde faklı işlevler yüklendiğinden, bu işlevlere göre farklı görünümler almıştır. Bugün örnek alınan –ya da alınması düşünülen- hangi dönemde yapılmış kuledir?

Bence asıl tartışılacak olan, kulenin var ya da yok olmasındaki magazinsel görüşlerin ötesinde hangi dönemindeki “aslının” önek alındığında yatmaktadır. Çünkü elimizdeki en eski görünümü 1400’ler sonundaki C. Buondelmonti tarafından çizilip 1520’ye doğru Vavassore tarafından basılan desendir. Ama burada “kule” değil “kale”dir. Osmanlı döneminde ise kuleye birçok ekler yapılıp, birçok yerleri değiştirilerek kule şekilden şekile girmiştir. Tıpkı Galata Kulesi gibi…

Sanırım bu sorunun yanıtını ancak kulenin etrafındaki brandalar kalktığında öğreneceğiz. Tartışmanın büyüğünü o zamana saklamak gerekir. Ama bir gerçek var ki hiç değişmiyor; Tarihi dokulara ya matkapla giriyoruz ya da buldozerle…

Dedim ya… Başlığa takılmayın. O yalnızca küçük bir şaka (!)