Yandex
18 Haziran 2025 Çarşamba
İstanbul 22°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Köyünü ve köylüsünü yok eden dünya!

Latif Bolat

Latif Bolat

Gazete Yazarı

A+ A-

Sene 1972 olmalıydı. Öğretmen Okulu’ndan yeni mezun olmuştuk ama, öğretmen yapamıyordu devlet bizden. Çünkü yaşımız 18 olmamıştı daha. Mahalleden iki şahit ile mahkemeye gidip, “Kaza-i Rüşd” kararı aldırdık. Yani, yaşımız 17 olmasına rağmen, 18’lik olgunluğa sahip olduğumuza karar vermişti hâkim. Böylece de Konya’nın Yunak ilçesinin Zaferiye köyünün Haraba mezrasındaki tek derslik okulda öğretmen olabilmiştik. Gelecek iki senemiz, Anadolu’nun fiziki olarak tam ortasında olmasına rağmen, kendinizi hâlâ geçen yüzyılda zannedeceğiniz bir köyde, öğretmen olarak geçecekti.

ŞEHİRLERİN TEKDÜZELİĞİ

Köyünü ve köylüsünü yok eden dünya! - Resim : 1

Bu girişi niye yaptık? O zaman ile bu zaman arasında, 53 tane koca yıl geçti. Yaklaşık 50 dünya ülkesine konser ve konferanslarımız için gidebilecek bir hayat sahibi olduk. Her gittiğimiz ülkenin şehirlerinden ziyade, köylerinde kaldık ve gözlemlerimizi oralara yoğunlaştırdık. Çünkü büyük şehirler hep aynı idi. Sanki bir yüksek otorite, tüm bu şehirlere fotokopi yapılmış bir plan ve sosyal hayat göndermişti. Yani Jakarta ile İstanbul, Delhi ile Ankara’nın farkı, o kadar da fazla değildi. Biz de gözlemlerimizi daha geleneksel hayatın hâlâ devam ettirildiği köylere yoğunlaştırdık. Farklılığın ve orijinalliğin hâlâ devam ettiği bu yerler ve buradaki insanlar, hayatımıza daha fazla güzellikler katabilecek karakterdeydiler ve öyle de olduğunu, yıllar geçtikçe daha iyi anlayacaktık.

ŞEHİR BALONLARKEN KÖY ÖLÜR

Köyünü ve köylüsünü yok eden dünya! - Resim : 2

Dünyanın bu 50’ye yakın ülkesindeki köyler ve kırsal hayat ile ilgili ilk gözlemimiz, tüm ülkelerin oldukça da bilinçli şekilde, köylerini ve köylülerini yok etme çabaları idi. Hem de bu çabalar oldukça planlı ve sonuç alıcı idiler. Yani, ABD’nin Teksas eyaletindeki bir köy ile memleketimiz olan Mersin’in köylerinde şahit olduğumuz göç ve yok olma süreci, o kadar benzemekte idi.

Medeniyet kavramını şehirleşmeye eşitleyen insanlık, bunu da dünyanın her tarafında ustaca uygulamanın bin bir çeşit yollarını buldu. Bu köysüzleşme sürecinin ekonomik sebepleri üzerine çok yazılıp çizildiği için, şimdilik kaydı ile işin o boyutunu bir tarafa koyarak, burada köysüzleşmenin ve sözde “şehirlileşmenin” kültürel boyutuna kısa bir şekilde göz atmak isteriz.

KÖYLÜLÜK BİR HASTALIK MIDIR?

Köyün ve köylülüğün aşağılanması, kültürel olarak çok uzun yüzyıllar öncesine götürülebilecek bir olgu elbette. Ama endüstri devriminden ve sömürgecilikten asıl büyük payı alan şehirlerin giderek büyümesi ve medeniyetin merkezi olması ile birlikte köy ve köylülüğün aşağılanması süreci ortaya çıktı. Bu süreç, hemen hemen tüm dünyada aynı şekilde gelişti, hızlandı ve bugünkü garip haline ulaştı. Köken olarak, hemen tüm şehirlilerin bir şekilde köy bağlantısı olmasına rağmen, çok da hızlı bir şekilde, köy ve köylülük aşağılanıp sanki kurtulunması gereken bir hastalıkmış gibi görülmeye başlandı.

1972 yılında, Haraba yaylasındaki öğretmenliğimiz sırasında köyün çocuklarına ders verirken, “Türkiye’nin yüzde 80’i köylerde ve yüzde 20’sı şehirlerde yaşar.” diyorduk. Çünkü Hayat Bilgisi kitabı öyle yazmaktaydı ve biz de onu öğretmek zorundaydık. Aradan geçen 53 senede, istatistikler tam tersine dönüp, hemen hemen tüm memleketi şehirli hale getirecekti. Bu ani, hızlı ve planlanmamış dönüşümün sonuçlarını, 2025 senesinde bile hala yaşıyor olmamıza şaşırmıyoruz elbette. Ne ekersen, onu biçersin demiş atalarımız. Şimdi biçtiğimiz de aynen odur.

Köyünü ve köylüsünü yok eden dünya! - Resim : 3

ÖLEN KÖYLERİN ÖLÜMÜ BEKLEYEN SAKİNLERİ

Şehirli olmanın yüceltildiği, medeniyetin sadece şehirlerde kök saldığı yanılgısının zirveye taşındığı hemen her yerde, bu köyden şehre göç hız kazanarak tüm dünyayı sardı. Bizzat ziyaret ettiğimiz Hindistan’dan Endonezya’ya, Bolivya’dan ABD’ye kadar, köylerden şehirlere akan insanlardan oluşan nehirler meydana geldi ve hala da devam etmekte. Dağ başları ve sonsuz genişlikteki ovalar, binlerce terkedilmiş köy kalıntıları ile doludur bu yüzden. Hala yaşam belirtisi olan bazılarında da yaş ortalaması o kadar yüksektir ki hem köylüler hem de köyleri, sessizce ölümü beklemektedirler.

Sözde dünya modernizminin kalesi olarak sunulan ABD’nin Kaliforniya’sında, onların köy-şehir kültür çatışmasını senelerce gördük ve yakından gözlemleme şansına sahip olduk. Amerikan kültürünün yapı taşı olan “kovboy”luğun, iki yüz sene içinde ikinci sınıflık bir duruma nasıl geldiği, aslında bizim bugünkü halimizi de açıklayan bir hikayedir bizce. Atatürk’ün Cumhuriyetin ilk yıllarında söylediği “köylü milletin efendisidir” sözünden bu yana geçen 100 senede, Türkiye’nin köylüsü de Amerikan kovboylarının uğradığı aşınmaya uğramadı mı?

AMERİKAN KOVBOY ŞAPKASI VE TÜRK ŞALVARI

Köyünü ve köylüsünü yok eden dünya! - Resim : 4

ABD’nin en liberal bölgesi olan Kaliforniya’da bile, kovboy günlerinin kalıntısı sayılan kesimin, zorunlu olarak, zaman geçireceği barları bile ayırmaları, böyle bir gelişmenin günümüzdeki yansımasıdır. Çünkü şehirli Amerikan kadını, kovboy şapkası ve pantolonu giyen bir Amerikan erkeğine yüz vermez. Dolayısı ile onların da kendilerini kabul ettireceği yerler icat etmeleri kaçınılmaz olmuştur.

Bizim şehirli insanımızın, kadın ya da erkek olsun, Toroslardan inen şalvarlı köylü kadınları ve erkekleri dışlaması veya aşağı görmesi de Amerikan toplumundaki ayrışmanın, bizdeki izdüşümü olarak ele alınabilir. Yani bizim köylümüzün, milletin efendisi pozisyonundan, marjinalleşmiş nüfus durumuna gelmesi, nasıl Türkiye’nin siyasi alanında derin ve kalıcı etkiler yaratmışsa, ABD’nin marjinalleştirilen köylü “kovboy” kesimi de Trump’ı iktidara getirerek, bir sosyal ve siyasal tepki birikimi yaratabilmiştir. Hem Türkiye hem de Amerikan siyasetini incelerken, bu faktörü de kesinlikle hesaba katmak gerekliliği açıktır. Hatta bunu tüm dünyadaki siyasi gelişmelere de uygulamak, çok da hatalı sonuçlar vermez bizce.

Kültür Sanat