Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Üç kıtada demlenen düşünceler

Latif Bolat

Latif Bolat

Gazete Yazarı

A+ A-

1988 senesinin ilk günleriydi. Kaliforniya’dan her hafta yaptığım gibi, Türkiye’yi arayıp anne ve babamla kısa bir sohbet etmek istemiştim. İnternet ve WhatsApp’ın hayal bile edilemediği günlerde, sadece AT&T adlı Amerikan telefon şirketinin hizmetini kullanıp, dakikasına 2 dolar vererek telefon edebilmekteydik. Buna rağmen, her hafta, yani senede 52 defa, memleketi arayıp hasret gidermekteydik. İçinde bulunduğumuz sosyal medya çağındaki tüm kolaylıklara rağmen, bunu yapmayanların kulaklarını çınlatalım geçerken!

Üç kıtada demlenen düşünceler - Resim : 1

İşte o gün, telefonun Türkiye ucundaki babamız, hal-hatır sormamız bitince, hayatında ilk defa olmak üzere, benden bir şey isteyeceğini söyledi. Hacca gitmek arzusundaymış ve 3000 dolar gönderebilme ihtimalini sormaktaydı. Hiç düşünmeden şu cevabı verdiğimi hala hatırlar ve utanırım: “Benim o Suudilere yedirecek param yok!” Adamcağız kısa bir sessizlikten sonra, veda edip telefonu kapatmıştı. O gece, kendi cevabıma fazlaca inanmadığım ve de çok yanlış bulduğumdan olmalı ki büyük bir vicdan azabı çekmiş ve ertesi sabah ilk iş olarak babamı arayıp, gerekli olan parayı o gün göndereceğimi belirtmiştim. Böylece, onun hacca gitmesi ve buna benim maddi katkımın olması, belki de rahmetli babam ve ailem için yaptığım en anlamlı bir eylem olarak hala yüreğimde durur. İyi ki fikir değiştirip evet demişim sonunda, diye de kendimi tebrik ederim hâlâ.

Üç kıtada demlenen düşünceler - Resim : 2

SOLUN ÇOCUKLUK HASTALIKLARINDAN BİRİNCİSİ

Bunu neden anlattık? Din ile ilişki, “solculuğun” en problemli taraflarından biridir, bu işlerin başından beri. Bir bakıma derin bir “çocukluk hastalığı” da diyebiliriz buna. Belki de din ve dindarlık, toplumlarda gözle kolaylıkla görülebilecek en net bir olgu olduğu için, siyasi tercih yapma zamanı geldiğinde, ilk olarak ona bakar insanlar. Çünkü dinlerin kitapları, ritüelleri, giyim kuşamları ve hareket tarzları önceden belirlenmiştir genellikle. Bundan dolayı da hedefe koymak çok kolay olur.

Türkiye’mizde de solculuğa ilk başlayanların ilk yapacakları eylem, “Allah vardır ya da yoktur” tartışmasına girmek idi, çok uzun zamanlar. Biz de özellikle babamızla, çok genç yaştan itibaren, çok çeşitli zamanlarda ve mekanlarda “Allah” ile ilgili çok tartışmalar yapmıştık. Çünkü, solculuğun temeli olan ekonomik ve sosyal şartlarla ilgili fazla bir şey bilmediğimizden, ilk hedef olarak, gözümüzün önündeki “din” konusu kendisini gösteriyordu. Öyle olunca da zaten “var veya yok” ikileminin içinde kalacak olan din tartışması kolay gelmekteydi hepimize. Çünkü bu konuda öyle fazla bir şey söylemenize gerek kalmıyordu. Anadolu’nun dindar şehirlerinden gelen gençlik, Ankara’nın veya İstanbul’un üniversite sıralarında, kolaylıkla bu din karşıtı mevzilenme ile kendilerine bir “aidiyet” yaratabilmekteydiler. Sonrası hepimize malum zaten.

MEKKE NERE, MALANG NERESİ?

Yıllar sonrası, Türkiye’den 10 bin 148 kilometre uzaktaki, Endonezya’nın Malang şehrinde bir kafede otururken, rahmetli babam ile yaptığımız bu hac muhabbeti ve benim gereksiz karşı koyuşum aklıma gelmişti. Kendine özgü kıyafetleri ve gelenekleri ile yüzde 90’ı Müslüman olan bir ülkenin, son derecede geleneksel bir şehrindeydik. Yaklaşık 10 bin adadan oluşan bu ülkede, 8600 kilometre uzakta ortaya çıkan İslam dininin yerleşmesi ve adaların hemen her köşesinde kabul görmesi, sosyolojik bir mucize olmalı diye düşünmüştük. Öyle ya, Arabistan gibi bambaşka bir çevrede ortaya çıkan, çok daha farklı geleneklere sahip bir ortama yavaş yavaş yerleşip, dünyanın en kalabalık bir ada ülkesini İslamlaştıran bir din, öyle kolaylıkla “var-yok” tartışmasının kurbanı edilmemeliydi. Ama “çocukluk hastalığı”ndan muzdarip bir solculuk, bunu o kadar da kolaylıkla yapabilmekteydi ve hala da yapmaktadır ülkemizde.

Üç kıtada demlenen düşünceler - Resim : 3

ASLI VARKEN KOPYASINI YUTMAK!

Bir ideolojinin, bir dinin veya bir felsefi akımın kendisi başka bir varlıktır, onu temsil ettiğini iddia edenler bambaşka bir varlığa sahiptirler. Dolayısı ile, diyalektik olarak ele alındığında, her şey gibi, dini de ancak kendisini bilerek ve öğrenerek anlayabiliriz. Onun temsilcisi olduğunu iddia edenleri ele alarak değil. İslam dinini de İslam’ın kendisini ve mesajını iyi anlayabilerek gerçek ve adaletli bir yargıya varabiliriz. Yoksa, İslam’ı temsil ettiğini iddia eden, kendine göre yorum yapan, kılık-kıyafette bile bir dayatma yaratanların İslamına bakarak, genel İslam hakkında hüküm veremeyiz. Bunu, Atatürkçülük adı altında faaliyet gösterenlere bakarak Atatürk hakkında fikir üretmeye benzetebiliriz. Veya Marksistlik iddiasında bulunan kırk türlü fraksiyonun yaptıklarına bakarak, Marksizmin iyiliği veya kötülüğü konusunda yargıya varmak da böyle bir şeydir.

Üç kıtada demlenen düşünceler - Resim : 4

ALDATANLAR, KANDIRANLAR, UYUTANLAR

O zaman ne yapmak gereklidir? Biraz zahmetli bile olsa, gerçeğe ulaşmak için, herkesin iyi birer filtre geliştirme zorunluluğu vardır. Eğer fikri filtreniz sağlam ise, siz “..miş gibi yapanların” aldatmalarından, zaten başta kurtulmuş olacaksınız. Yani “Allah ile aldatanlar” veya “Atatürk ile kandıranlar”, ya da “Marks ile uyutanlar”ın çabaları, hep nafile olacaktır. Ama bunun için de zahmete girip, okumak, öğrenmek ve tartışmak gerekir. Ülkemizin bugünkü ortamında, hemen her konuda zahmetsiz kazanç amacı, insanlarımızın tercihlerini belirlediği için, esen her rüzgârın önünde sürüklenen bir kuru yaprak misali olmaktayız. Hz. Muhammed’in, Atatürk’ün veya Marks’ın, kendi koydukları kuralları bile tanıyamaz hale getirildikleri bir zamanlardayız. Bu fikirsel hengâme içindeki bir toplumda ne doğrunun ne anlama geldiğini ne de ona nasıl ulaşılacağını bilmek mümkün olmamaktadır.

Üç kıtada demlenen düşünceler - Resim : 5

Yıllar önce San Francisco’dan Mersin’e yapılan bir telefon görüşmesini, yıllar sonra Malang’daki bir kafede oturup düşününce, akla gelenler bunlar oluyor, tüm garipliği ile. Hani o dedikleri “kelebek etkisi”, işte böyle bir şey olmalı herhalde!

Türkiye Telefon Kaliforniya