Bir film sadece bir film midir?
Dün gece, Kapadokya’nın artık iyice soğumaya başlayan gecelerinden biriydi. Sokaklarda yürünemeyeceği için, bir film seyredelim dedik. O kadar film arasından, piyangodan kaderimize “The Brutalist” yani Türkçeye “Zalimcilik” diye çevirebileceğimiz bir film çıktı. Ama filmin adının asıl kaynağı, Fransızca “beton brut”, yani saf betondan geliyor. Aslında hem zalimlik hem de çıplak beton, filmin her dakikasında gözünüze sokulduğu için, adı gayet uygun olmuş denilebilir. Elbette filmin kahramanı bir mimar olunca da “brutalist” deyimi mimarlıkla ilgili, çıplak betondan yapılan, ama zalimcesine büyük, kaba ve heybetli görünen yapılarla ilişkilendiriliyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan daha yeni çıkan Batı dünyasında, kendi çıkardıkları ve milyonlarca insanın ölümüne sebep olan bir savaşın zalimliğinin, beton yolu ile gelecek kuşaklara hatırlatılması, bu mimarı tarzın çıkış sebebi olmalı diye düşünmekteyiz.
YİNE SOFT POWER=YUMUŞAK GÜÇ HİKAYESİ
Bu film değerlendirmesinde, filmin kendisini değil ama, Hollywood ve Batı sinema sanatının “Soft Power (Yumuşak Güç)” olarak medeniyetler arası savaşta kullanılmasını ele alacağız. Zaten bir filmi görmemiş olanlara, o filmi anlatmanın anlamı da olmazdı. Ama Hollywood’un dünya sinema sanatı dahil, bir dizi alanda egemenlik kurduğu son 70 senedeki “savaş aleti” rolüne dikkat çekmek istemekteyiz. Özellikle de sosyal medyayı yaratan ve dünyanın başına “küreselleşme” ideolojisi ile bela eden yine aynı Batı çevreleri olduğu için, tekrar tekrar “yumuşak güç” konusuna dikkat çekmekteyiz bu sayfada.
Her birimiz, çocukluğumuzdan bu yana gerek televizyon ekranlarında gerekse sinema salonlarında, yüzlerce kez İkinci Dünya Savaşı günlerinden bahseden filmlere maruz kaldık. Bu savaşların kaynağı olan ve kendileri yüzünden milyonların canını verdiği Batı dünyası, savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu kafamıza vura öğretti. İki adet dünya savaşı ve sonraki “soğuk savaş” sayesinde, yaklaşık 100 milyon insanı katleden Batı dünyası, tereyağından kıl çeker gibi, kendi sorumluluğundan ellerini deterjanla yıkarcasına kurtulmaya çalışıyordu bu “yumuşak güç” filmleri sayesinde. Özellikle de ikinci savaştaki konumları nedeniyle zalim Almanlar ve onların zulmettiği Yahudiler yüzlerce filmin tarafları oldular. Savaşın kaynağı emperyalist talanın perişan ettiği, başta Alman halkı olmak üzere, Fransızlar, Macarlar, Ruslar, Çekler, Yunanlılar, İtalyanlar bu filmlerin fazlaca konusu veya kahramanları olamadılar. Hatta savaş sırasındaki ekmek, şeker kuyruklarının günümüzde bile hala siyaset malzemesi yapıldığı Türk Milleti’nin çektikleri de, hiç söz konusu edilmedi o sahnelerde.

WIKIPEDIA’NIN BİLE BİLEMEDİĞİ MİKTAR
Emperyalist paylaşımın galibi olan ABD ve İngiltere, kültürel silahların, tanklardan bile daha güçlü olduğunun farkına varınca, Hollywood eğlenceleri, yayıncılık, medya ve eğitim alanlarında, olağanüstü büyük yatırımlarla kolları sıvadı. Birbirlerinin tekrarı olan, Alman zalimliği ve Yahudi mazlumluğu konusunu içeren yüzlerce film üretilip, tüm dünyaya yaydırıldı. Her konuda en detaylı bilgiye sahip olduğu iddia edilen Wikipedia’da bile, kaç tane İkinci Dünya Savaşı filmi çekildiğini net olarak bulamadık, o kadar çaba harcamamıza rağmen. Ancak, en azından 224 ikinci dünya savaşı filmi çekildiğini ve bunların 77 adetinin doğrudan Yahudi Soykırımı konusunda olduğunu anlayabilmiş durumdayız. Elbette, bu rakamların çok daha yüksek olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır.
“Soft Power-Yumuşak Güç” silahının gücünü, İsrail’in Gazze’deki Filistinlilere katliam uyguladığı son iki senede, çok daha açık şekilde görmek imkânı oldu. Nazilerin Yahudi katliamı konusunda yüzlerce film yapan Hollywood ve Batı basını, İsrail’in Filistinli katliamı konusunda kafaları karıştırmak için elinden gelenden bile fazlasını yaptı ve hala yapmakta. Gerek yukarıda bahsettiğimiz 224 İkinci Dünya Savaşı filminin ideolojik etkisi ile, gerekse aynı Batı’nın bugün uyguladığı “Soft Power-Yumuşak Güç” silahı sayesinde, dünyanın 8 milyarlık nüfusunun önemli bir kısmı, hala kafaları karışık şekilde dengecilik yapmakta ve İsrail zulmünün perdelenmesine göz yummaktadır.

‘THE BRUTALİST’ ÇOK ZALİM!
Yazımızın konusu olarak seçtiğimiz “The Brutalist” filmi de bizleri hiç de şaşırtmadan, aynı amaç için uydurulmuş bir hikâyeyi anlatır. Hikâyenin kahramanı Macar Yahudisi, Almanların zulmünden kaçayım derken, Amerikalıların fiilen “tecavüzüne” uğrar. Ve film boyunca, 1947 senesinde savaşın galibi emperyalistler tarafından, Filistin topraklarında daha yeni kurdurulan İsrail’in bir “anayurt” olduğunu, Yahudiler için vadedilmiş topraklara dönmenin tek seçenek olarak kaldığını, tekrar tekrar kafanıza sokarlar. Ve filmin sonunda, hem İsrail’in bir “cennet” olarak yaratıldığını, hem de Yahudilerle birlikte tüm dünyanın bu cenneti kabul etmek zorunda olduğunu, ana mesaj olarak size yuttururlar. İsrail’in Batı tarafından Orta Doğu’da sürekli kullanılacak bir siyasi parmak olarak yaratılmış olduğu tarihi gerçeği, bu tür “Soft Power-Yumuşak Güç” filmlerinde çöpe gitmektedir.

BİR FİLM YÜZ LEOPARD
Türkiye’yi soykırımla suçlayan ve 1978’de yine Hollywood tarafından üretilen “Geceyarısı Ekspresi” adlı filmin yarattığı Türkiye karşıtlığı ile bugün bile hala uğraştığımızı düşününce, “bir film, sadece bir filmdir” kafası ile bu işlere bakmanın ne kadar yanlış olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bir film, sadece güzel bir kadın, yakışıklı bir erkek, iki saat süren bir macera, gözü yaşlı bir aşk hikayesi değildir. Onun yapımına milyonlarca dolar akıtan Batı sermayesinin elinde, bir film yüz Leopard tankından bile daha etkili bir silah olabilir. O nedenle de hem seyrederken hem de bu tür filmleri değerlendirirken, bu bakışla bakmak gerekir bizce. Yoksa böyle filmleri seyretmek için aldığınız o bilete verdiğiniz para, günün birinde size sıkılan bir kurşun olarak geri dönebilir!