28 Nisan 2024 Pazar
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Macron kifayetsiz muhteris gibi

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-
  • 12 Eylül'ün 40. yılını geride bıraktık. O gün neredeydiniz? Darbe olduğunu öğrendiğiniz an ne yaptınız? Öncesinde darbeye sürüklendiğimiz yönünde toplumu uyaran siyasiler var mıydı?

12 Eylül’ü elbet çok iyi anımsıyorum. O tarihte Hürriyet gazetesinin başyazarıydım. O akşam (11 Eylül) Beylerbeyi sarayında, eşimle birlikte İstanbul’da yapılan bir Uluslararası bir Psikiyatri Kongresi katılımcılarına verilen resepsiyondaydık. Daha doğrusu merhum eşim kongrenin üyesi ve yanlış anımsamıyorsam konuşmacılarından biriydi. O nedenle çağrılıydı ben de refakat ediyordum.

Beylerbeyi sarayındaki yabancı doktorlar sevimli bir İstanbul gecesi yaşamının keyfi içindeydiler ama biz Türkler her gün öldürülen vatandaş sayısının 12-15-20’yi bulduğu o anarşi ortamından çok şikâyetçiydik. Aile bireyleri her akşam evde birleşince “Ohh! Bugün de sağ sağlam evde buluştuk” diyor, herhangi bir serseri anarşistin kurşununa hedef olmadan kurtulduğumuz için şükrediyorduk.

Türkiye Büyük Millet Meclisi aylardır bir Cumhurbaşkanı seçimini başarıyla tamamlayamamıştı. Adalet Partisi ve CHP, Cumhurbaşkanı olsun diye değil, “olmasın, seçilmesin” diye aday gösteriyordu. Böylece neticesiz seçim turları 140’a çıkmıştı.

İstanbul’da -ve eminim Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde de- sadece öğrenci yurtları değil, mahalleler, sokaklar ya kendine “ülkücü” diyen “sağcı”ların yahut kendine “devrimci” adını yakıştıran “solcu” öğrencilerin kontrolü altındaydı. O bölgelerden geçerken nöbetçi öğrencilere kimlik göstermek, onay almak zorunluydu.

Her iki kesim de kontrolleri altındaki bölgelerde kendilerinin -veya davalarının- masrafını karşılamak için gözlerine kestirdikleri esnaftan, iş yerinden haraç toplarlardı.

Kısaca devletin çivisi çıkmış, anarşi arş-ı âlâ’ya ulaşmıştı. İşte o ortamda o akşam Beylerbeyi sarayında eşimle benim yanıma gelen -maalesef adını unutmuşum- bir zat, “Sayın Ekşi, size bir tavsiyede bulunmak için geldim. Bence gecikmeden eve dönerseniz iyi edersiniz” diyerek beklemediğimiz bir uyarıda bulundu. Kendisi galiba asker kökenliydi. Israrlı bir dil kullanıyordu. Nitekim biz de saat 23.00 sularında ayrılıp eve -Yeniköy’e- hareket ettik. Yollarda askeri kamyonlarla getirilmiş askerler vardı. Bize kimse bir şey demedi. Eve geldik.

Ancak gece yarısı askerin yönetime el koyduğunu komşulardan veya televizyondan öğrendik.

İlk tepkimi söyleyeyim:

“Ohhh, dedim. Hiç değilse canımız kurtuldu!”

Ama hemen ardından tamamen dış kaynaklı bir darbe ile karşı karşıya olduğumuz ortaya çıktı. Ve elbet ona ve o sırada yaşamaya mecbur kaldığımız tutuklamalara, olaylara, yayınlanan emirnamelere, basın üzerine konan ağır baskılara ve Erdal Eren gibi henüz 17 yaşındaki gençlerin idamına da çok üzüldük.

Bunları anlatıyorum çünkü lafa 12 Eylül’den değil, 11 Eylül ve öncesinden bahsederek başlamak banda doğru görünüyor. 12 Eylül gökten inmedi, onu 11 Eylül doğurdu diye düşünüyorum. Ne yazık ki buna anarşi, siyaset ve Türk Silahlı Kuvvetleri de alet oldu.

  • Fransa Cumhurbaşkanı Macron "Sorunumuz Türk halkıyla değil Erdoğan'la" açıklaması yaptı. Macron ne yapmaya çalışıyor? Fransa'nın ABD'nin sıkıntı yaşadığı bölgelerde aktif çaba göstermeye, başlaması hangi gelişmeleri tetikler?

Türk halkıyla değil ama Erdoğan’la sorun yaşayanlardan biri de benim. Benim gibi olan Türk sayısının da nüfusumuzun yarısını geçtiğine inanıyorum. Ama bu Macron’un yaptıklarını haklı gördüğüm anlamına gelmiyor.

Macron bana, hak etmeden tarihe geçmek için çaba gösteren bir kifayetsiz muhteris gibi görünüyor. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyetiyle, Mısır’la, İsrail’le Doğu Akdeniz’deki ulusal çıkarları nedeniyle ihtilaflı olduğu doğru ama bunun Fransa ile ve hatta Yunanistan’la ilgisi nedir anlayamıyorum.

Keza Türkiye’nin de konuya kaba ve tehdit dolu dille girmesine karşıyım. Tüm bunlar hangi gelişmeleri tetikler, bilemiyorum ama endişeliyim.

  • Şırnaklı anneler üç gün önce teröre karşı "Edi Bese" yürüyüşü yaptı. (https://aydinlik.com.tr/haber/sirnakli-kadinlardan-terore-edi-bese-218005) Diyarbakır'da nöbet tutan anneler de çocuklarını terörden tek tek kurtarıyor. Türkiye'nin son dönem en önemli olaylarından biri olan 'annelerin harekete geçmesi' yeterli ilgiyi görüyor mu sizce? Görmüyorsa bunda muhalefetin payı nedir?

Oğlunu PKK’ya kaptırmış anaların mücadelesine çok saygı duyuyorum. “Ana” olmak budur. Çocuklarını kurtaranları da tebrik ediyorum. Ama onlara muhalefetin örneğin MHP’nin (CHP’nin, İyi Partinin, HDP’nin veya Vatan partisinin) ne desteği olabilir de bunu yapmıyorlar, anlamıyorum.