Muhalif seçmenin iktidarın ekonomi politikalarına hatalı bakışı
Bundan yıllar önce başlayan “Tayyip gitsin de kim gelirse gelsin” anlayışı hala toplum içinde ciddi oranda yandaş buluyor. Muhalefet, Cumhur İttifakı’nı iktidardan uzaklaştıramama nedenini;
- Toplumun eğitim düzeyinin düşüklüğü,
- Dinsel referanslardan aşırı etkilenilmesi,
- İktidar tarafından sağlanan ufak menfaatlere bel bağlama vb. gibi
Etkenlere bağlıyor. Sonuç olarak da geniş yığınların iktidarı desteklemekte ısrar etmesinin nedenlerini böyle sıralıyor.
İktidarı devirme konusunda başarısızlık muhalif seçmenin “düşmanımın düşmanı dostumdur” deyimine uygun hareket etmesine neden oluyor. “Tayyip gitsin de kim gelirse gelsin” politikası tamamen ilkesiz ve programsız bir slogan altında birleşmenin zeminini hazırlıyor.
Bu zeminde ilkesiz ve programsız harekete geçen ana muhalefetin seçmeni Cumhur ittifakına karşı olduğu için; ırkçı, siyasal islamcı, kürtçü, ABD yanlısı vb. gibi iktidara muhalif tüm taraflarla birlikte hareket etmeyi ve seçime ortak girmeyi rahatlıkla içine sindiriyor ve kabulleniyor.
Yazının konusu yukarıda anlattıklarım değil. Bunları ilkesiz ve programsız bakış açısının insanı nasıl hatalı ve şaşı bakışa yönelttiğini anlatmak için yazdım.
Geçen gün CHP’li seçmenin ağırlıklı olarak yer aldığı bir grupta yine klasik, iktidardan bahsederek ne kadar hatalı politikalar uygulanarak, bugün izlenen ekonomi politikalarına gelindiği yazıldı. Bol bol “Tayyip gitsin de” ve “fakirlik” edebiyatı yapıldı. Ama her zaman olduğu gibi çözüm yolları yoktu.
Bu kez konu KKM “Kur Korumalı Mevduat” hesaplarının kapatılması nedeni ile açıldı. KKM’nin ne kadar zararlı bir politika olduğu, yandaşlara nasıl para aktarıldığı gibi eleştiriler yazıldı.
Bunların sonucunda da en zararlı sonuca ulaşıldı. Bu hataların sonuçlarını temizlemek için bugün uygulananlar zorunludur fikri genel olarak hakimdi.
Halbuki Nureddin Nebati-Şahap Kavcıoğlu döneminde KKM’nin de bir enstrümanı olduğu “Liralaşma” adı altında dolarizasyonu tasfiye programı uygulanmaya çalışıldı. Hataları sevapları ile doğru bir programdı. Eminim bir çoğu milli karakterde olan bu muhalif seçmen için kimin uyguladığı önemli olmasaydı; bu programı destekler, hatta başarılı olması için elinden geleni de yapardı.
Ancak “Tayyip gitsin de kim gelirse gelsin” körlüğü Türkiye’nin lehine de olsa bu programlara karşı çıkıp, emperyalizmin oyuncağı olunan programlara desteği öne çıkardı.
Cumhur İttifakı’nın milli politikalarına karşı, gayri milli politikalar doğruymuş gibi desteklenir hale geldi.
Cumhurbaşkanının ağzından çıkan “NAS” islami referanslı bir deyim, öne çıkartılarak neo liberal politikalara karşı duruş eleştirildi.
Halbuki sorsanız hepsi yüksek faizin sanayileşmeye ve kalkınmaya karşı olduğunu ifade edecek.
Ama mesele başka olunca “yüksek faizli, sıkı para politikalarının” ne kadar isabetli politikalar olduğunu söyleme yarışına giriliyor.
Bugün ABD liderliğinde Atlantik sistemi çöküşe doğru gidiyor. 1952 yılından bu yana NATO içinde kıskaca alınmış Türkiye’nin önünde bu kıskacı yararak çıkma olanakları zaman zaman ortaya çıkıyor.
Türkiye’nin gerçek kurtuluşu, NATO-Atlantik kıskacını yarmaktan geçiyor. Aslında bu fikrin altyapısını bilinçaltında biriktirmiş olan bu kesimlerin milli politikalara ne olursa olsun karşı çıkmak yerine, aklı selim yaklaşma seçenekleri var.
Dünya ve Türkiye büyük karar aşamasına doğru gitmektedir. Bu karar sürecinin sonunda Türkiye elbette doğru kararı verecektir. Amacımız bu kararı olabildiğince daha çok insanla birlikte vererek, geleceği kurarken aynı yöne daha çok insanımızı sevk edebilmektir.