12 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Mustafa Akıncı gerçeklerle bağı kopuk bir liberal

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-

M. İLKER YÜCEL


1-Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sırbistan ziyareti dönüşü uçakta Suriye Devlet Başkanı Esad’la ilgili “Ben görüşmem” dedi. Bu başkası için kapı aralamak değil midir? O başkası kim olabilir?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne kadar “inatçı” bir kişi olduğunu dünyada bilmeyen, görmeyen kalmadı diyebilirim. O nedenle “Esad’la görüşmem” şeklindeki sözlerini yadırgamadım. Ama -kendisinin inatçı olduğunu bilsem de- bu kadar inadı yadırgadığımı söylemeliyim. Çünkü ortadaki Erdoğan’la Esad arasındaki kişisel bir kavga değil, Türk ulusunun hayati öneme sahipi çıkarlarıdır.

Aslını ararsanız Erdoğan’la Esad arasındaki husumetin (düşmanlığın) hangi nedenle doğduğunu dahi bilmiyoruz. Aralarında Suriye ve Türkiye’nin ulusal çıkarları yüzünden doğmuş bir ihtilaf olsaydı, hepimiz bunu gözlemler ve kendi çıkarlarımızı koruduğu gerekçesiyle hep birlikte Erdoğan’ın yanında yer alırdık. Oysa ortada öyle bir sorun yok.
Gerçi Esad’ın eşi Bayan Esma’nın attığı bir tweet’te Bayan Emine Erdoğan’ı ağır şekilde eleştirmesinin bu ihtilafa yol açtığı yolunda söylentiler dolaşıp duruyor ama bunun da aslı olup olmadığını bilmeye imlân yok.

Demek ki Türkiye’nin Suriye’ye karşı olumsuz tutumunun gerçeğini bulabilmek için daha çok bekleyeceğiz.
Öte yandan Erdoğan’ın “Esad’la ben görüşmem” şeklindeki sözlerinden “Ben değil ama başkaları görüşür” mesajını çıkarmak mümkündür ama, o başkası eğer Cumhurbaşkanı Yardımcısı veya Dışişleri Bakanı yahut Savunma Bakanı ya da Genelkurmay Başkanı olsa bir anlam ifade eder. O bağlamda MİT Başkanı bile -kanımca- anlamlı olmaz. Oysa bugüne kadar dediğim düzeyde hiç kimse Suriye ile diyalog kurmuş değil. O nedenle “bekleyip görmeyi” tavsiye ediyorum.

2-Barış Pınarı Harekâtı başlar başlamaz HDP’nin siyasal etkisindeki kurumlar “Savaşa hayır” söylemini öne çıkardı. Terör örgütü PKK’nın hakim olduğu alanlardan temizlenmesini genel bir savaş karşıtlığıyla ele almayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir ülke askerlerini savaş alanına soktuğu zaman o milletin tamamının askerlerini desteklemesini beklemek kanımca çok makul ayrıca çok da istenen bir şeydir. Ancak bunun yüzde yüz oranında gerçekleşmemesi bence fazla önemli değildir. Çünkü bir ulusun tüm bireylerinden aynı tepkiyi beklemek ne gerçekçidir ne de insanları sosis gibi birbirinin benzeri görmeyi reddeden demokrasilere uygundur. O nedenle bazı Sivil Toplum Kuruluşlarının Suriye’ye yapılan “Barış Pınarı” harekâtına karşı çıkmasını şahsen normal sayıyorum.
Ancak Barış Pınarı isimli harekâtı hem yerinde buluyorum hem de çok geciktiği için artık kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.
Kaçınılmaz derken ve “çok geciktiğini” ifade ederken “Suriye’nin Kuzeyinde bir Güvenli Bölge kurma” projesinin ilk defa merhum Başbakan Bülent Ecevit tarafından ifade edildiğini ancak o dönemdeki konjonktür izin vermediği için bu yola gitmediğimizi belirtmek istiyorum.
Yoksa bu operasyon çoktan gerçekleşmiş ve PKK’nın köküne Kandil’de çoktan kibrit suyu dökülmüş olurdu.
Bu harekât yüzünden birçok ülkenin Türkiye’ye karşı tavır koyduğunu elbet herkes gibi ben de görüyorum. Ama o ülkelerin hiçbiri kendi müttefikleri tarafından binlerce TIR dolusu silah gönderilen bir terör örgütüyle mücadele etmeye mecbur olmadığı için, tepkilerini önemsemiyorum.

3-KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı “1974’te biz adına Barış Harekatı desek de bu bir savaştı ve akan da kandı. Şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil kandır. Bu nedenle bir an önce diyalog ve diplomasinin devreye girmesi en büyük dileğimdir” dedi. Sayın Akıncı “Ayşe’nin tatile çıkması”nın da en son zorunlu ve sonuç alıcı “diyalog” yöntemi olduğunun üzerinden mi atlıyor acaba?

KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’yı ben şahsen babasından kalmış mirası sorumsuzca harcayan gençlere benzetiyorum. Anlaşılan o ki Akıncı 1955’den 1964’e hatta 1974’e kadar Kıbrıs Türklerinin Rumlardan çektiğini ne görmüş, ne yaşamış ne de o olaylardan ders almış biridir. Ne Dr. Fazıl Küçük’ün mücadelelerinden ne de son Milli Kahramanımız olan Rauf Denktaş’ın orada bağımsız bir devlet kurmak için katlandıklarından haberdar gibidir. Ben onu gerçeklerle bağı kopuk “liberal”lere benzetiyorum. O nedenle dediklerine bakmıyorum.
Dilerim KKTC’ye bir kötülüğü dokunmadan görev süresi biter de evinde oturmaya başlar.