Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 17°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Nermi Uygur üzerine notlar - 3

Cemil Gözel

Cemil Gözel

Site Yazarı

A+ A-

Nermi Uygur felsefesi, doğrudan ve derinlemesine yansıyor edebiyatı ele alış biçimine. Ona göre edebiyat, içine kapalı, salt biçimsel ya da kendi kurallarıyla işleyen özerk bir alan değil, felsefe gibi, her şeyden önce insanla, dille, yani başka’yla kurulan anlamlı bir etkinlik. Felsefe, onun dünyasında, yaşamla, derinlikli ilişki kurmanın bir yoluysa, edebiyat da yaşamdan ve insandan soyunmuş bir oyun alanı değil, “evrene insan açısından bakmak”, “evreni dille yorumlamak”tır. Bu yüzden Uygur, edebiyat yazılarında metinden çok insana, biçimden çok dile, tasniften çok etkiye, anlama eğilir.
“İnsan Açısından Edebiyat”, Nermi Uygur’un demesince, genel yorum kuramından edebiyat estetiğine, yapıt eleştirisinden sanat felsefesine uzanan kültür etkinliklerinin kesiştiği bir alan. Bu yönüyle, mantıksal çözümleyici bir tutumla, fenomenolojik bir dilci felsefeyle işlenmiş bir kitap. Kitabı, çepeçevre bir edebiyat kuramına dönüştüren, Uygur’un düşünsel ilkeleriyle doğrudan kurduğu bağdır. Bu bağ Uygur’u, insandışı, zamandışı, mekândışı ya da özneliği silikleştiren edebiyat anlayışlarına dolaylı ama güçlü bir karşı duruşa taşır.
Parçalanan anlatı, çözülen öznelik, “serbest gezen” anlam… Bu çözülmelerin aksine, Nermi Uygur edebiyatında insan merkezdedir, anlam öznede köklenir. İnsansız edebiyat olmaz çünkü. Edebiyat insanla canlı kalan, yaşayan bir etkinliktir. Nostaljik bir tutum değil bu; edebiyatın özüne dair yoğun bir anlam, etik bir konumlanış. Değil mi ki insan salt bir biyolojik tür olarak kavranamaz, o anlam kurandır, özlem duyandır, sezen ve yüceliği arayandır. “Hoca Nasreddin gibi ağlayan/Bayburtlu Zihni gibi gülendir.”
Öyleyse edebiyat da bir tür “yaşama felsefesi”dir. Nasıl ki yaşam zamanla ve mekânla yoğruluysa, zamanın ve mekânın dışında bir edebiyat fikri, çarpıktır. İnsan, zamanı duyumsayan bir varlıktır çünkü. Hem insanın bedensel varlığı kaldırmaz mekânsızlığı. O Hâlde edebiyatı çarpıklaştırmak, kendi varlık koşullarından ayırmak olur onu. Biçimselci ya da yapısalcı yaklaşımlarla üretmek edebiyatı, “metinler arası sistem”e dönüştürmek, bir “biçimler bütünü”ne çevirmek, onda yaşamın suyunu kurutmak, insan olma haline çağrıların sesini kısmaktır.
Edebiyat, yaşayan bir varlığın, seslenmesi bir başka yaşama; yaşamın özünün yakalanması, etik yankısının duyulması, insan olma hâline çağrı…

Nermi Uygur üzerine notlar - 3 - Resim : 1
Edebiyatta insan kadar dil de önemlidir Nermi Uygur için; çünkü insanın anlamla kurduğu bağ, dili duyumsama biçimindedir. Ona göre dil, yalnızca bir anlatım aracı değil, varlığa ve dünyaya açılan bir kapı. Dile sinmeden kurulamaz anlam; dilde köklenmeden bir duygu, sezgi ya da düşünce, edebiyatta da yer bulamaz. Bu nedenle onun edebiyat yazıları, edebiyatın biçimsel yapısının çok ötesindedir; dilin sezgisel yoğunluğu ve çağrışım gücü üzerinde yükselir.
Nermi Uygur’un denemeci üslubu da bu düşünsel yönelimin uzantısı değil midir? Kesin yargılardan çok çağrışımlarla yetinmesinin, teorik sınırlardan çok duyumsal açılmaların belirginleşmesinin buradadır anlamı. Yetinmek denilemez gerçi buna. Bu, onun düşünceyi kalıba sokmak yerine, düşüncenin açılmasına alan tanıyan yazı anlayışının bir yansısıdır. Uygur, metne değil yaşantıya, kurama değil sezgiye yaslanır. Bu nedenle yazıları, yalnızca edebiyat üzerine değil, edebiyat aracılığıyla yaşamı hissetmek üzerinedir. Bir dizeden bir insana, bir roman cümlesinden varlığa doğru koşması bundandır.
Bugünün edebiyat kuramları, metni özneden koparıp yapılar içinde eriten ya da insan-sonrası öznellikler üzerinden anlamı çoğaltan eğilimlere sahip. Uygur’un konumu ise, bu eğilimlere doğrudan bir cevap değilse de derinlikli bir zıtlık içerir. Onun edebiyatı, insanla başlar ve insanla sonlanır; çünkü ancak insan, anlamı duyumsayabilir, dili taşıyabilir, başkasına seslenebilir. Edebiyat, insanın anlam uğraşı olmaktan çıkarıldığında, bir oyun, bir teknik, bir boşluk simülasyonuna dönüşme riski taşır. Uygur, bu riskin karşısında etik bir direniştir.
İnsan açısından edebiyat, bir mevzi.

Avrupa