13 Mayıs 2024 Pazartesi
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Perinçek’in saptamalarına katılıyorum

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-
MUSTAFA İLKER YÜCEL
  • Katıldığım bir televizyon programında Cumhuriyet döneminin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’tan bahsettim ve gelen sorulardan yeni kuşağın onu hiç tanımadığını fark ettim. Aras ve Cumhuriyet’in dış politika ilkelerini sizden okuyalım.

Katıldığınız TV programında bahsettiğiniz Dr. Tevfik Rüştü Aras’ı “yeni kuşağın” hiç tanımamış olmasında bence şaşılacak bir şey yok.

Tevfik Rüştü Aras Mart 1925’ten Büyük Atatürk’ün ebediyete intikal ettiği 10 Kasım 1938’e kadar (13 yıl) Atatürk’ün dış politikasını uygulayan Dışişleri Bakanımızdı. O nedenle Atatürk’ün ülkemiz itibarını çok yükselten dış politikasının her adımında izi olan kişilerden biri de Dr. Aras idi.

Örneğin İtalya’nın Türkiye’ye düşmanlık beslediği ve saldırmaya kalkıştığı 1930’lu yılları sorunsuz atlatmamızda Dr. Aras’ın rolü önemliydi.

Sovyetler Birliği ile ilişkilerimizi sıcak -olabildiği kadar dostane- götürmekte Dr. Aras çok yapıcı rol oynadı.

Dr. Aras, Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” politikasının uygulayıcısı olduğu için İran, Irak, Afganistan ve Türkiye arasında “Sadabad Paktı”nı gerçekleştiren böylece bu devletleri büyük devletlerin saldırı ihtimaline karşı yanyana getiren Bakan idi.

Balkan ülkelerini aynı şekilde “Balkan Paktı” ile yan yana getiren politikayı uygulayan da Dr. Aras’tı ama en önemlisi 20 Temmuz 1936’da Montrö’de (Montreaux) imzalanan ve Türkiye için hâlâ çok hayati önem taşıyan anlaşmanın mimarı da Dr. Aras idi.

Dr. Aras’ı bilmedikleri için yeni kuşakları ben şahsen ayıplamıyorum. Çünkü onlar miras olarak ellerine teslim edilmiş güzel bir vatan buldular ve onun olanaklarından yararlanarak büyüdüler. Okullarımızda öğretilen tarih sanki kendi dedelerinin uğrunda can verdiği bir toprağa değil de komşu bir ülkeye aitmiş gibi baktılar çünkü “yeni” dediğimiz kuşak (yani yaşı 28’den küçük olanlar) Cumhuriyeti kuranlara ve Cumhuriyetin felsefesine karşı olan bir iktidar döneminde büyüdüler.

Cumhuriyetin kurucu değerleri üzerinde ebediyete kadar yaşayacağına ve YAŞAMASI GEREKTİĞİNE inananlara o nedenle, yeni kuşakları aydınlatma bağlamında çok önemli bir görev düşüyor.

  • Vatan Partisi lideri Dr. Doğu Perinçek yaklaşık bir aydır İdlib’de Suriye ve Rusya’yla karşı karşıya geleceğimiz bir sürecin PKK’ya yönelik mücadeleyi zayıflatacağını vurgulayarak, sınır güvenliğimiz için hedeften sapmanın tuzaklara yol açacağının altını çiziyor. İdlib’deki durumu siz nasıl tanımıyorsunuz?

Dr. Perinçek’in saptamalarına katılıyorum. Ben sadece İdlib’de değil, Türkiye’nin Libya’da da asker bulundurmasına ve çatışmalara katılmasına karşıyım çünkü bu çatışmalarda Türkiye’nin zerre kadar çıkarı olduğuna inanmıyorum.

Bana “İdlib’de şehit düşen askerlerimizin kanlarının vatanları (Türkiye) uğruna döküldüğünü” ispat edecek tek kanıt gösterenin elini öpmeye hazırım.

Bu ülkelere gönderilen askerlerimizin sadece iş başında bulunan AKP iktidarının beceriksiz, öngörüsüz, cahilane ve maceracı dış politikasının ürünü olarak şehit düştüklerine inanıyorum.

O nedenle yurt dışında mücadeleye girmemiz elbet PKK’ya karşı yürütülen mücadeleyi yaralayıcı bir etki yaratır.

Kaldı ki oraya buraya asker gönderen Türkiye’ye tuzak hazırlamak niyetinde olanlar aynen Dr. Perinçek’in dediği gibi bu fırsatı değerlendirmek için ellerinden geleni yaparlar.

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan dün yaptığı konuşmada “Bizim ne petrol ne orada toprak derdimiz var, bir güvenli bölgeyle sınırlarımızı teminat altına almak istiyoruz. Senaryonun asıl hedefi Suriye değil Türkiye’dir. Suriye’yi bölenler Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saygı göstermezler” dedi. Bu cümlelerden sonra ne beklemeliyiz?

Meşhur bir deyim vardır. “Bozuk saatler bile günde iki kere zamanı doğru gösterir” diye. Cumhurbaşkanının o sözlerini okuyunca aklıma bozuk saatler geldi.

Gerçekten “senaryonun hedefi Türkiye” derken Erdoğan çok gecikmiş olarak doğruyu görmüş diye düşündüm. Çünkü Mehmetçiğin kanıyla kazanılan İstiklal Savaşı ve sonunda kurulan bağımsız Türkiye Cumhuriyeti, özellikle Batılı dostlarımız(!)ın hâlâ içlerine sindiremediği bir gerçektir. Onların nihai amacı bizi Sevr ile Türkiye’ye bırakılmış bir avuç toprak içinde görmektir. Türkiye işte o nedenle sağda solda maceraya girmemeli, bir an önce Büyük Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” politikasına dönmelidir.

Ama korkarım ki bugünkü iktidarla bu mümkün değildir.