29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ruslar sıcak denizlere mi iniyor?

Tevfik Kadan

Tevfik Kadan

Site Yazarı

A+ A-

Bugün Suriye'de, Libya'da ve Doğu Akdeniz'de Türk-Rus dostluğuna yönelik karamsar yaklaşımlar, şu tevatüre dayanıyor: "Rusya sıcak denizlere inecek!"

Aslında 'sıcak denizlere' inme meselesi, Rusya'nın daha 18. yüzyılda başlattığı 'donmayan bir liman' arayışına dayanıyor. O dönem için coğrafi olarak kuzeyindeki buzullarla kaplı denizler ile güneyinde boğazlara ve Karadeniz’e sahip Osmanlı Devleti arasında sıkışmış kalmış olan Rusya, sıcak denizlere çıkışı olmayan bir ülke konumundaydı. Baltık ve Vladivostok'ta bulunan Rus limanlarının kışın donması nedeniyle deniz ticareti gelişememiş, küresel bir güç olmak için gerekli deniz kuvveti oluşturulamamıştı. Sadece Osmanlı ile değil, yaklaşık 300 yıldır batıda İsveç ve Almanya, doğuda Japonya, güneyde Pakistan, Hindistan ve İran üzerinden İngiltere ile olan mücadelenin ana ekseni de bu arayışa dayanıyordu.

Fakat Rusya için bu büyük sorun, önce 'ince donanmanın' kurulması, ardından 1856 Kırım Savaşı ile Karadeniz'deki hakimiyet ve sonraki yıllarda gelişen nükleer tahrikli gemiler ile buzulların yıldan yıla erimesi neticesinde adım adım çözüldü. Bugün Rusya 18 nükleer buzkıran gemisi ve nükleer tahrikle çalışan savaş gemileri sayesinde dünyanın her denizinde bayrak gösterebilecek imkan ve kabiliyete sahip. Amiral Kuznetsov uçak gemisi ve yakında üzerine konuşlandıracakları 'stealth' uçakları ise bu kuvvetin en büyük güç çarpanı. Şu an Rusya'nın dünya okyanuslarında görev yapan 100'ün üzerinde gemisi bulunuyor.

RUSYA AKDENİZ'E YERLEŞELİ ÇOK OLDU

Rusların modern donanmasıyla Akdeniz'e inişin de nereden baksanız 70 yıllık bir mazisi var. 1958 yılında ABD'nin Lübnan çıkarmasıyla birlikte bölgeye giden Sovyet Filosu, 1963-64 yıllarında 'Akdeniz Gücü' olarak şekillendirildi. İlk zamanlarda Karadeniz ve Baltık Filosu'ndan çeşitli gemilerin sırayla Akdeniz'e indiği kompleks bir yapıya sahip olan Akdeniz Filosu, 1967'deki Altı Gün Savaşları'nın ardından müstakil bir güce dönüştürüldü. Politbüro'nun Haziran 1967 tarihli kararına uygun olarak Amiral Boris Petrov, 14 Temmuz 1967'de Akdeniz'de bulunan tüm güçlerin komutasını devraldı. Böylece Akdeniz'de üs arayışına başlayan Sovyetler, 1971'de Suriye ile anlaşma imzalayarak Tartus Limanı'na yerleşti. Ardından Mısır, Etiyopya, Yemen, Libya, Tunus, Yugoslavya, Vietnam ve Çin'de dahi deniz üsleri kuruldu. Bu süreçte Akdeniz'deki düzenli faaliyetlerinin yanında sık sık ABD 6. Filosu'nun da karşısına çıkan Rus Donanması'nın, Washington'da büyük rahatsızlık yarattığını ve CIA tarafından saat saat raporlandığını görüyoruz.

5. FİLO'NUN YENİDEN İNŞASI

Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra Rus Donanması'na bağlı 5. Filo, 31 Aralık 1992'de Rus Silahlı Kuvvetlerinin küçültülmesi nedeniyle devre dışı bırakıldı. Bu süreçte Suriye/Tartus dışındaki tüm limanlar boşaltıldı, düzenli rotasyonlar sona erdirildi. Neredeyse Akdeniz'deki tüm deniz gücüne son verildi. Uzun süre toparlanma mücadelesi veren Rusya'nın yeniden Akdeniz'e inişi, 2013 yılını buldu. Moskova'nın Suriye'deki olaylara müdahil olma kararıyla birlikte Rusya Savunma Bakanlığı, Eylül 2013'te Suriye'de konuşlanan Karadeniz Filosu ve Kuzey Filosu'ndan gemilerin bir kombinasyonunu kullanarak Akdeniz'de 5. Filo'yu tekrar kurdu. Bu Filo Haziran 2017 itibarıyla 15 savaş gemisi ve yardımcı gemiden oluşuyordu. Haziran 2019'da Suriye Parlamentosu Tartus Limanı'nın 49 yıllığına Rusya'ya kiralanmasını onayladı. Ardından hızla üssün genişletilmesi faaliyetleri başladı. Geçen yıl içinde Suriye'den ilave deniz alanı da isteyen Vladimir Putin, Tartus'u ileride tüm platformların konuşlanacağı şekilde genişletmeyi planlıyor.

AFRİKA'DA ÜS ARAYIŞI

Rusya'nın yeniden Akdeniz'e inişiyle birlikte farklı ülkelerde üs arayışı da tekrar başladı. Libya'daki savaşla birlikte Sirte'ye yerleşen Rus güçler, siyasi çözüm sürecinde buradaki varlığını meşrulaştırmak istiyor. Bunun yanında Sovyetler döneminde kurduğu üsleri tekrar aktif hale getirmek için görüşmeler yapılıyor. 2015 yılından itibaren 21 Afrika ülkesi ile askeri işbirliği anlaşmaları imzalayan Rusya'nın; Orta Afrika Cumhuriyeti, Mısır, Eritre, Madagaskar, Mozambik ve Sudan yönetimlerinden askeri üs kurmak için güvence aldığı biliyor. Özellikle Mısır, Eritre, Libya, Tunus veya Cezayir gibi ülkelerde kurulacak Rus deniz üslerinin de stratejik etkisi olacağı değerlendiriliyor. Yabancı ülkelerdeki askeri üslerinin büyüklüğü 700 bin kilometrekareye ulaşan Rusya'nın, şu an Güney Sudan, Lübnan, Kongo, Liberya, Fildişi Sahilleri, Haiti ve Fas'ta da barış gücü askerleri bulunuyor.

AKDENİZ FİLOSU'NA TAKVİYE

Diğer yandan Rus Donanması, son yıllarda Akdeniz Filosu'na ciddi bir takviye yaptı. Ukrayna savaşından önce Karadeniz'deki filo, Akdeniz'de görevlere katılmak üzere 50 gemiye çıkarıldı. 5 yıl için bu filoya 2.5 milyar dolar bütçe ayrıldı. Ayrıca iki adet Kilo sınıfı denizaltı da Akdeniz'e gönderildi. Bu denizaltılar, dünyanın en sessizleri oldukları için NATO tarafından 'kara delik' olarak adlandırılıyor.

TÜRKİYE İÇİN TEHDİT Mİ?

Rusya'nın Akdeniz'e inmesinin Türkiye için tehdit olmaktan ziyade olumlu etkileri bulunuyor. Özellikle Doğu Akdeniz'de Türkiye karşıtı kurulan üçlü, dörtlü ve yedili olmak üzere tam yedi farklı işbirliği mekanizması bulunuyor. Arkasına ABD ve AB'yi alan Rum-Yunan ikilisi de Türk egemenlik alanlarında fiili durumlar yaratarak korsanlık girişimlerini sürdürüyor. İşte tüm bu cepheye karşı Rus Donanması'nın dengeleyici bir nükleer güç olarak bölgede bulunması, ABD ve güdümündeki ülkelerin şımarıklıklarını baskılıyor. Özellikle son yıllarda Rum Yönetimi'ni üst üste uyaran ve Kıbrıs'ta ABD-Fransız yapılanmasına tepki gösteren Ruslar, bölgede füze denemeleri ve tatbikatlar yaparak bu ülkelere net mesajlar veriyor. Daha önce Suriye'yi vurmaya gelen İngiliz gemilerinin de Rus denizaltıları tarafından engellendiği ve geri dönmeye zorlandığı biliniyor. Tartus'taki gemileri, Hmeymim'deki uçakları ve hava savunma sistemleri ile katmanlı bir hava savunması da kuran Ruslar, A2AD (anti-access-area denial) stratejisi ile Suriye hava sahasını koruyor. Öte yandan önümüzdeki dönemde Rusya ve Türkiye'nin Akdeniz'de ortak hidrokarbon faaliyetleri yürütebileceği değerlendiriliyor.

SONUÇ OLARAK

Doğu Akdeniz'de stratejik dengeleri değiştirecek hamle ise Rusya'nın KKTC'yi tanıması olacak. Moskova'dan kalkan bir yolcu uçağının Ercan'a inmesi, taşları yerinden oynatacak. 70 yıl önce Akdeniz'e inen Ruslar, şimdi Türkiye lehine bölgedeki dengeleri değiştirebilecek potansiyele sahipler. Bu potansiyeli değerlendirmek, stratejik dostluğu pekiştirmek ve güvensizlikleri ortadan kaldırmak ise sanıldığından çok daha kolay. İki güçlü donanmanın işbirliği, ABD'nin kabusu olmaya aday. Yeter ki fırsatları geri tepmeyelim.

Doğu Akdeniz Rusya KKTC ABD Moskova Karadeniz