03 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sinematek- Yeşilçam tartışmasına bir bakış

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Türk sinema tarihindeki en anlamlı, esas olarak fikirlerin çarpıştığı ve geleceğe dönük sonuçlar barındıran tartışma hiç kuşkusuz ki “Sinematekçiler” ile “Yeşilçamcılar” arasında yaşanandır. 1960’lı yılların sonu ile 1970’ler boyunca karşılıklı dergi sayfalarında, açık oturumlarda karşılıklı suçlamalar ve sözlü kavgalar yapılır, Türkiye’deki sinema kültürü masaya yatırılır, sinemamızın hangi yönde ilerlemesi gerektiği tartışılır.

1965’te kurulan Sinematek Derneği, çok özetle, Fransız Sinemateki’nden ilham ve destek alan, dergi çıkaran, tartışmalar düzenleyen bir film kulübüdür. Onat Kutlar, Rekin Teksoy, Şakir Eczacıbaşı, Jak Şalom, Hüseyin Baş, Cevat Çapan, Tuncan Okan gibi isimlerin gayretiyle dernekte Sovyetler Birliği’nden Cezayir’e, Fransa’dan Polonya’ya, Brezilya’dan Hindistan’a kadar değişik ülkelerden filmler gösterilmekte, o güne kadar Yeşilçam örnekleriyle sınırlı kalan film kültürümüze yeni boyutlar kazandırılmaktadır. Türk sinemasının ilk dönemine damga vuran Muhsin Ertuğrul da Sinematek’in kurucularından biridir. Sinematek, var olan Yeşilçam düzeninin değişmesi gerektiğine inanmakta, sade suya tirit filmleri topa tutmakta, daha kaliteli ve devrimci filmler yapılmasını önermektedir.

DEVRİMCİ SİNEMA VE ULUSAL SİNEMA

Lütfi Akad, Metin Erksan, Atıf Yılmaz, Halit Refiğ, Ertem Göreç ve akademisyen Sami Şekeroğlu gibi isimlerin olduğu Yeşilçamcılar ise bir “halk sinemasından” yanadır ve Sinematek, kültür emper- yalizminin ajanı olmakla, Türk sinemasına düşmanlık yapmakla suçlanır. O dönemde çekilen çoğu toplumcu gerçekçi filme imza atan ve sonradan da çoğunlukla aynı doğrultuda çalışacak olan bu yönetmenler, Yeşilçam sistemiyle barışık bir ulusal sinema oluşturma gayreti içindedir.

İlginç olan, o dönemde Türk sinemasında devrimci bir kopuş gerçekleştirmeye başlayan Yılmaz Güney, ne Sinematekçidir ne de Yeşilçamcı. İtalyan Yeni-Gerçekçilik akımından etkilenmiş olan Güney’in gönlü belki Sinematek’ten yanadır ama pratiğiyle Yeşilçam’ın içindedir. Dolayısıyla pek karışmaz bu tartışmaya.

Önder Esmer’in “Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri: Türk Sinemateki ve Onat Kutlar” adlı 75 dakikalık belgeseli, büyük oranda bu tartışmaya yer ayırarak ele aldığı kişiliğin portresini çıkarıyor, Onat Kutlar’ın yaşamını ve çalışmalarını anlatırken Türk sinema tarihinden bir kesiti de olanca canlılığıyla gözler önüne seriyor. Zengin ve özgün arşiv görüntüleri ile ses kayıtlarına yer veren belgeselde Burçak Evren’den Hülya Uçansu’ya, Rekin Teksoy’dan Atilla Dorsay’a, Aydın Sayman’dan Cevat Çapan’a, Nijat Özön’den Giovanni Scognamillo’ya, Vecdi Sayar’dan Ömer Pekmez’e, Ahmet Soner’den Ali Özgentürk’e kadar Kutlar’ı ve Sinematek’i yakından tanıyan isimlerle röportajlar yapılmış. Onat Kutlar’ın eşi Filiz Kutlar, oğlu Mazlum Kutlar, yeğeni Ahmet Kutlar ve kız kardeşi Seza Kutlar Aksoy da anlatımlarda bulunuyorlar.

SİNEMATEK, BURJUVAZİNİN İŞİ MİYDİ?

Belgesel, failin ismini açıklamaktan imtina etse de PKK’nın 30 Aralık 1994’te İstanbul’un göbeğindeki Marmara Oteli’nin kafesine koyduğu bomba sonucu arkeolog Yasemin Cebenoyan’la birlikte aramızdan ayrıldı Onat Kutlar. Edebiyat çalışmaları, İstanbul’da önce mimarlık sonra hukuk eğitimi alması ve ardından felsefe eğitimi için Paris’e gidip sinemayla tanışması, senaryoları, yazılarını hep son anda yazması, borç harç içinde ama büyük bir sinema aşkıyla dolu olarak geçen Sinematek yılları, yakın tanıklıklarla aktarılıyor “Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri”nde. Şakir Eczacıbaşı dolayısıyla Yeşilçamcıların “Sinematek burjuvazinin koruyup kolladığı ve Türk sinemasına karşı kullandığı bir alettir” suçlamaları da boşa çıkarılıyor. Öte yandan kimi konuşmacıların Sinematek’in bazı hatalarından bahsetmesi de anlamlı.

Önder Esmer’in belgeseli, o hareketli ve verimli günleri yansıtan, Sinematek dönemine yetişemeyen, Onat Kutlar’ı yeterince tanımayan genç kuşakları aydınlatacak, başarılı bir çalışma. Mubi’de gösterilen filmi meraklısına mutlaka öneriyorum.

Türk Sineması PKK Sinema