Trump ve ABD’deki derin yarılma
20 Ocak’ta yemin ederek koltuğuna oturan Donald Trump, göreve başlama konuşmasında seçim kampanyası sırasında da sık sık tekrarladığı bir noktanın altını şöyle çizdi:
“Uzun yıllar boyunca, köklü ve yozlaşmış bir düzen vatandaşlarımızın gücünü ve zenginliğini sömürürken, toplumumuzun temel direkleri kırılmış ve harap vaziyetteydi.”
Trump önceki başkanlık döneminde de Pentagon ile karşı karşıya gelmiş ve “askeri-endüstriyel kompleks”in dünya çapında savaşları yaymaya çalıştığını, kendisinin bunu bitirmeye çalıştığını söylemişti.
Askeri-endüstriyel kompleks, Eisonhower’in 17 Ocak 1961’deki veda konuşmasında gündeme getirdiği bir kavramdı. ABD savaş endüstrisinin yönetim üzerindeki etkinliği vurgulamak üzere kullanılan bu kavram daha sonra ABD devletinin, emperyalist savaş aygıtı niteliğini ifade edegeldi.
Trump’ın “askeri endüstriyel kompleks”e karşı salvolarına karşılık, Biden’ın 15 Ocak’taki veda konuşmasında başka bir “kompleks”e işaret etmesi dikkat çekiciydi: “Bugün Amerika’da, tüm demokrasimizi, temel hak ve özgürlüklerimizi ve herkesin adil bir şekilde ilerlemesini tehdit eden aşırı zenginlik, güç ve nüfuza sahip bir oligarşi şekilleniyor.”
Biden, Eisonhower’ın veda konuşmasına atıfla bu kez yeni bir güç yoğunlaşması olduğunu ileri sürerek, “ülkemiz için de gerçek tehlikeler oluşturabilecek bir teknoloji-endüstriyel kompleksin potansiyel yükselişi konusunda eşit derecede endişeliyim” dedi.
HÂKİM SINIFLAR İÇİNDEKİ FARKLILIK BÜYÜYOR
Görevdeki iki başkanın, (her ikisi de karşısındaki güçleri tanımlarken) Amerikan sisteminin yapısı hakkındaki bu nitelemeleri, önemli bir gerçeği ortaya koyuyor. Bu açıklamalar, Amerikan hakim sınıfları içinde ABD devletinin yörüngesini belirleme konusundaki farklılaşmanın derinleştiğini gösteriyor. Biden ve Trump’ın nitelemeleriyle söyleyecek olursak, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD’nin eylemlerinin yönlendiren “askeri endüstriyel kompleks” deniz aşırı askeri müdahaleler ve yeni savaşlar ile mevcut durumun devamı yoluyla Amerikan hegemonyasını sürdürmeyi savunurken, “teknoloji-endüstriyel kompleks” göreli olarak karşılıklı uzlaşmaya dayalı bir istikrar içindeki dünyada “içini toparlayan” ABD’nin egemenliğini yeniden hayata geçirebileceği iddiasında.
Ancak geçerken şunu vurgulayalım: Bu, farklı iki kompleks nitelemesiyle kastedilen tekeller, birbirinden yalıtılmış ayrı öbekler olarak düşünülmemeli. Her iki endüstriyi temsil eden tekeller aslında iç içe geçmiştir. Buna karşılık, son 40 yılda özellikle çip, yarı iletkenler, yapay zeka teknolojileri vb. ile, teknoloji-endüstriyel kompleksin, bütün diğer endüstriler açısından belirleyici bir seviyeye ulaştığı, böylece önceliklerini dayatabilir hale geldiği söylenebilir.
ÇATIŞMANIN ŞİDDETİ
Trump’ın ilk başkanlık görevindeki eylemleri ve buna karşı Amerikan sistemindeki direniş, ABD’deki hâkim sınıflar arasındaki çatışmanın boyutlarını anlamaya yarıyor. Son seçim kampanyası sırasında Trump’a suikast girişimi, 2000 yılından itibaren derinleşen bu çatışmanın şiddetini ortaya koyuyor.
“Son sekiz yıl boyunca, 250 yıllık tarihimizdeki tüm başkanlardan daha fazla sınandım ve baskıya maruz kaldım. Bu süreçte çok şey öğrendim.” diyen Trump, Eylül ayında Wisconsin’deki seçim mitinginde “devleti askeri endüstriyel kompleksin adamlarından temizleyeceğini” vurgulamıştı.
Sonuç olarak, Trump’ın başkanlığında, ABD hâkim sınıfları içindeki çatışmanın yoğunlaşarak devem edeceği görülüyor.