10 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türkiye-Suriye: Ya barışacak ya barışacak

Rafet Ballı

Rafet Ballı

Gazete Yazarı

A+ A-

Önce gelişmeleri alt alta yazalım.
Perdenin önündekileri ve arkasındakileri.
***
13.11.2017: Soçi’de ikili zirve.
Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin buluştu.
Yılın 6. görüşmesiydi bu.
Görüntü: Türkiye-Rusya yakınlaşma sürecine uygun.
***
16.11.2017: Bir açıklama geldi.
Türkiye, İran ve Rusya liderleri...
Soçi’de üçlü bir zirve yapacaklardı.
Görüntü: Bırakalım yakın zamanları... Tarihte bir ilk.
Beklenmiyordu.
***
Normalin dışında bir durum vardı.
Erdoğan ve Putin... 3 gün önce görüşmüşlerdi.
Medyanın karşısına birlikte çıkmışlardı.
Ufacık bir işaret bile yoktu.
Anlamı: Üçlü zirve konuşulmamıştı.
***
Üçlü zirve inisiyatifi kimindi? Rusya’nın mı, Türkiye-İran ikilisinin mi?
Tahran’daki üç ayrı kaynağa sordum.
Gönlümden geçeni de kayda geçirdim: Temennim, Türkiye ve İran’ın birlikte hareket ediyor olmaları.
Cevaplar aynıydı: “Talep Rusya’dan geldi.”
İran kaynaklarından biri benimle aynı görüşteydi: “Türkiye ve İran birlikte hareket etmezlerse kaybederler.”
Bir iyi: Tahran’da Ankara’yla ortak kaygılar vardı.
Tehdit algısı Rusya’dan çok Türkiye’ye yakındı.
Bir de kötü: Rusya, PYD için emrivaki peşinde miydi?
***
Sonrasında olaylar hızlandı.
20.11.2017: Soçi’de bir ön zirve.
Putin, Beşar Esad’la bir araya geldi.
Bu da beklenmiyordu.
Putin, üçlü zirveye Esad’ın “vekaletname”siyle girecekti.
***
Rus lider, “karşı tarafı” da ihmal etmedi.
Esad’ı uğurladı... Bir telefon diplomasisi başlattı.
ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve Mısır liderleriyle konuştu.
Görüntü: Putin, diplomatik gösteri yapıyordu adeta.
***
Üçlü zirvenin bir gün öncesi.
Yer: Yine Soçi.
Putin, Çek Başbakanı Milos Zeman’la görüştü.
Ardından program gibi bir açıklama yaptı: “Suriye ordusu, ülkenin yüzde 98’den fazlasında kontrolü ele geçirdi.”
Gerçeği yansıtmadığı açık.
Herkes biliyor: Suriye’nin neredeyse üçte biri PKK/PYD’nin kontrolünde.
Rus tarafı, sorun saymıyordu durumu.
***
21 Kasım akşamı.
Doğu Perinçek’le Ulusal Kanal’daydık.
Ertesi gün Soçi’de üçlü zirve yapılacak ya... Onu da konuşuyoruz.
Tam o sırada bir “not” geldi. İranlı bir diplomattan.
Soçi’yle ilgili kaygıları vardı. Özellikle Rusya’dan.
Özeti: “Buradan başka kokular alıyorum...”
“Not” sahibinin kapsama alanı “derin”dir.
***
İşte bu yığınakla Soçi zirvesine gidildi (22.11.2017).
Tayyip Erdoğan, Hasan Ruhani, Vladimir Putin buluştular.
Ortak bildiri yayınladılar.
Ayrıntıları gazetelerde genişçe yer aldı.
***
Soçi zirvesinde kritik konu belliydi.
Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne PYD çağırılacak mıydı?
Konu “açık” bırakılmıştı ortak bildiride.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan da rahatsızdı bundan.
Altını çizdi: Zirvedeki konuşmasında... Dönüşteki açıklamalarında.
“Milli güvenliğimize kasteden bir terör örgütüyle aynı çatı altında olmamızı... bizden kimse beklememelidir.”
***
Rusya’nın PYD politikası belli.
Baştan beri sürece dahil etmek istiyor.
Gerekçesi zayıf: PYD’yi ABD’den koparmak.
İran: Rusya’yla Türkiye arasında bir yerde duruyor.
Fakat PYD’ye kapıları tam kapatmıyor.
***
Moskova ve Tahran’ın “Kürt” politikaları böyle kalır mı?
Altını çizerek kayda geçirelim: Suriye’de krizin çözümü bir süreç.
Pek çok faktöre bağlı.
Sonuçta: Türkiye ve Suriye’nin direnci belirleyici olacak.
***
Gerçekleri görmemiz gerekiyor.
Bir: Türkiye, Suriye krizinde Amerikan cephesindeydi.
Çıkmaza girdi. Bölünme riskiyle yüzyüze geldi.
***
İki: Ankara politika değiştirdi.
Rusya-İran cephesiyle hizalanmaya yöneldi.
Yeni politikası sonuç verdi. ABD’nin “Kürt” koridorunu bu sayede kesti.
***
Üç: Fakat Ankara, gerisini getiremedi.
Moskova ve Tahran hamlelerini Şam’la tamamlayamadı.
Tıkanma var.
Bu yüzden: PYD konusunda etkili adımlar atamıyor.
***
Dört: Yapılması gereken ortada.
Ankara ve Şam barışmak zorundalar.
Fakat: İki tarafta da psikolojik bariyerler görülüyor.
Ancak: Hem Ankara, hem Şam fazlasıyla farkında.
Milli mecburiyetler psiko-politik bariyerlerden büyüktür.
Gereği yerine getirilmezse... İki taraf da ağır sorumlu olacaktır.
***
Beş: Zaten Erdoğan da Suriye ile ortak duruşu teyid ediyor.
“(Putin) PYD-YPG’ye karşı Esed’in de olumsuz baktığından söz etti. Masada, PYD-YPG’nin yer almasını onun da istemediğine değindi. Bu çok da şaşırtıcı değil... Görüldüğü kadarıyla Suriye’nin kuzeyinde o tür bir oluşum ihtimaline, Esed de muhalif...” (22.11.2017 / Uçaktaki açıklaması).
***
Altı: Ya Suriye ile doğrudan temas kurma konusu?
“Siyasetin kapıları, malumunuz, son ana kadar her zaman açıktır.”
Erdoğan’ın cevabı bir ilktir.
Adım atılacağını işaret ediyor.
***
Son soru: PYD konusunda.... Türkiye, Suriye’yle ya da tek başına harekete geçerse... Kimin tavrı ne olur?
Erdoğan’ın cevabı önemli:
“ Putin, bizim PYD-YPG konusundaki hassasiyetlerimizi paylaşıyor. Orada bir sıkıntı yok. Paylaşmayan, ABD ve koalisyon güçleri...”
“Diplomasi olarak o noktada bize karşı çıkmamaları yeterlidir.”
“Nitekim, şu anda görünen, herhangi bir ters duruş da söz konusu değil.”