Yandex
16 Mayıs 2025 Cuma
İstanbul 19°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Üç deniz girişiminin jeopolitik şifreleri-I

Halil Özsaraç

Halil Özsaraç

Gazete Yazarı

A+ A-

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı’nın 29 Nisan 2025’te yaptığı duyurudan Türkiye’nin “Üç Deniz Girişimi”ne “stratejik ortak” olduğunu öğrendik. Öncelikle, Baltık-Karadeniz-Adriyatik arasında kalan Orta ve Doğu Avrupa coğrafyasında 10 yıl önce kurulmuş olan “Üç Deniz Girişimi”nin ne olduğunu inceleyelim…

Avrupa Birliği’nin Orta ve Doğu coğrafyalarında yer alan, Avusturya, Bulgaristan, Hırvatistan, Çekya, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya, Slovakya ve Slovenya, yüz ölçüm olarak AB’nin 1/3’lük kısmını kapsar ve üzerinde 111 milyon insanı barındırır. Bu devletlerden Estonya, Letonya, Litvanya ve Polonya’nın Baltık Denizi’ne; Romanya ve Bulgaristan’ın Karadeniz’e, Hırvatistan ve Slovenya’nın Adriyatik Denizi’ne kıyısı bulunurken; Avusturya, Macaristan ve Slovakya “karaya kilitli”dir, yani “denizden mahrum”durlar. Bu devletlerin ortak özellikleri, Avrupa’nın “jeopolitik anlamda en kısıtlı” ve “ekonomik anlamda en geri kalmış” coğrafyalarından olmalarıdır. Daha somut ifade etmek gerekirse, 11’i eski Demir Perde ülkesi olan bu 12 devlet, kişi başı gayri safi millî hasıla bakımından AB ortalamasının yüzde 78’i düzeyinde kaldığı için Batı Avrupa ile arasındaki gelir eşitsizliği sorununu çözmekte zorlanan bir bölgedir.

Batı Avrupa ülkeleri, karayolları, demiryolları, elektrik hatları, petrol ve doğal gaz boru hatları ile birbirleriyle -mükemmel düzeyde- bağlanmış iken; modern altyapıdan mahrum durumdaki Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri, bu alanlardaki eksikliklerini tamamlamak üzere Batı Avrupa’nın desteğini talep etmektedirler. Oysa, modern altyapı, enerji ve dijital alanlarındaki bu açığı kapatmak için hesaplanan bütçe gereksinimi, 1,15 trilyon avrodur. AB’nin kolektif politikalarının, Orta ve Doğu Avrupa’daki 1,15 trilyon avroluk altyapı, enerji ve dijital alanlardaki yatırım açığını tümüyle kapatmaya yetemeyeceği de apaçık ortadadır.

OBAMA-TRUMP-BIDEN ÜÇLÜSÜ VE ‘ÜÇ DENİZ GİRİŞİMİ’

Avrupa’nın doğusu ile batısındaki farkın yol açtığı memnuniyetsizliği fark eden ve bunu kendi çıkarına kullanmaya karar veren Obama ABD’si, ilk olarak 2014’te devreye girdi. ABD merkezli “Atlantic Council” (Atlantik Konseyi), Kasım 2014’te yayınladığı “Avrupa’yı Kuzey’den Güney’e Enerji, Ulaştırma ve Telekomünikasyon ile Tamamlamak” başlıklı rapor ile Orta ve Doğu Avrupa’ya Batı Avrupa’dan bağımsız bir girişim kurması yönünde “fikirsel altyapı” sundu. ABD’nin bu raporundan ilham alan Polonya ve Hırvatistan, 2015 yılı boyunca “Üç Deniz Girişimi”ne giden yolu hazırlayan söylemler ürettiler.

Esasında “Orta ve Doğu Avrupa”nın birleşmesi, 2014’ten tam 96 yıl önce, yani 1918’de, yine Polonya tarafından dillendirilmiş bir İngiliz projesi idi. 1918-1939 arasında İngiltere’nin Polonya önderliğinde kurmaya teşvik ettiği “Intermarium (Denizler Arasında)” adlı savunma ittifakının öncelikli hedefi, Rusya’yı parçalayıp güçten düşürmek, yani zararsız hâle getirmekti. Fakat, emperyalizmin vekili rolündeki “Intermarium” coğrafyası, Rusya’yı parçalamayı hedeflerken, II. Dünya Savaşı sonrasında ya Rus toprağı ya da uydusu oluvermişti. 1918’in baş emperyalisti İngiltere’nin “Intermarium”una benzetilen “Üç Deniz Girişimi”ne Obama’nın da Trump’ın da Biden’ın da tam destek verdiği, ama Almanya başta olmak üzere Batı Avrupa’nın şüphe ile baktığını biliyoruz. Anlayacağınız, bir AB projesi değil, ama bir ABD projesi olan “Üç Deniz Girişimi”, kurulduğu 2016 yılından itibaren her fırsatta “transatlantik ilişkilerin geliştirilmesi”ne vurgu yaparak dikkat çekmiştir.

Gelelim Türkiye’nin “Üç Deniz Girişimi”ne “stratejik ortaklık” meselesinin ne olduğuna… “Üç Deniz Girişimi”nde hiyerarşik düzen, en tepeden en alta; “katılımcı üye”, “ortak katılımcı” ve “stratejik ortak” şeklinde kurgulanmıştır. Daha açık ifade etmek gerekirse, “Üç Deniz Girişimi”, yalnızca “katılımcı üye”lerin çıkarları için kurulmuştur. “Ortak katılımcı”dan, gelecekte “Üç Deniz Girişimi”ne “katılımcı üye” olarak dâhil edilmesi düşünülen ülke anlaşılır. “Stratejik ortak” kavramından ise, “Üç Deniz Girişimi”ne yalnızca “mali destekte bulunabilecek veya prestij kazandırabilecek” ülke anlaşılır.

“Üç Deniz Girişimi”nin kurucusu 12 Orta ve Doğu Avrupa ülkesi, AB’yi karşılarına almamak için, kurulduğu dönemde, ABD ile birlikte Almanya ve Avrupa Komisyonu’nu da “stratejik ortak” ilan ettiler. 2017’de Varşova’da yapılan “Üç Deniz Girişimi” 2’nci Zirvesi’ne, dönemin Brexit sürecine destek vermiş olan ABD Başkanı Trump da onur konuğu olarak katılınca, Batı Avrupa’da “Üç Deniz Girişimi”nin AB’nin altını oyacağı ve bu girişimin “ABD’nin Avrupa’daki Truva atı” olduğu şeklinde yorumlar yapılmaya başlandı. Kuruluşundan tam 7 yıl sonra, yani 2022’de, “Üç Deniz Girişimi”, ABD’nin teşvikiyle, genişleme sürecine girdi. İlk olarak 2022’de, Ukrayna, katılımcı üyeliğe olmasa bile “ortak üye”liğe kabul edildi. 2023’te ise, ABD ile askerî işbirliğinin derinleştirdiği ve topraklarında yeni ABD üslerinin açılmasına izin verdiği için Yunanistan, -ödül olarak- “Üç Deniz Girişimi”ne “katılımcı üye” olurken; ABD’nin, Ukrayna gibi Rusya’ya karşı vekil olarak kullanmak istediği Moldova’ya, “ortak üye”lik verildi. Japonya’nın “Üç Deniz Girişimi”ne “stratejik ortak”lığa kabul edildiği 2024 yılında, Türkiye ve İspanya da “stratejik ortak” olmak için başvuru yaptılar. Arnavutluk ve Karadağ’ın “ortak üye”liğe kabul edildiği 2025’te de, İspanya ve Türkiye, “Üç Deniz Girişimi” tarafından “stratejik ortak”lığa kabul edilmiş oldular.

Ne oldu da Türkiye, bir ABD projesi olan “Üç Deniz Girişimi”ne mali destekte bulunabilecek veya prestij kazandırabilecek ülke statüsü, yani “stratejik ortaklık” statüsünü elde etme çabasına girdi?

İlk akla gelen cevap; 2023 seçimlerinden sonra AK Parti Hükûmeti’nin yönünü Doğu’dan Batı’ya kaydırmış olması… Peki, AK Parti Hükûmeti’nin 29 Nisan 2025’te “gururla” açıkladığı “Üç Deniz Girişimi stratejik ortaklığı”, Türkiye’ye ne getirecek ve Türkiye’den ne götürecek? “Üç Deniz Girişimi”, salt Doğu Avrupa’yı kalkındırmanın veya Rusya’yı zayıflatmanın çok daha ötesini hedefleyen bir ABD projesi olması nedeniyle, “Üç Deniz Girişimi”nin ve bu girişime “stratejik ortak” olmanın Türkiye’ye faturasının oldukça ağır olacağını beklemek lazım.

Ayrıntılar, haftaya…

Karadeniz