13 Mayıs 2024 Pazartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yazılı basına destek verilmiyor

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-

1-Hem yerli otomobil çalışması için bir araya gelen girişimci grup hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1961’de atılan "Devrim" adımına sık sık atıfta bulundu. "Devrim" ilan edildiğinde 29 yaşındaydınız. Zihninizde ne canlandı? "Devrim" adımı neden yarım kaldı?
Devrim’den yani 27 Mayıs 1960’dan önceki son aylarda hepimiz büyük bir bezginlik içindeydik. Merhum Menderes döneminin ağır baskısı altında "Bu işin sonu ne olacak" diye düşünüyor, İsmet Paşa’nın bilerek, isteyerek getirdiği "demokrasi" DP iktidarının elinde çöküyor diye endişeleniyorduk.
O sırada Menderes’e yapılan telkinlerin hiçbiri işe yaramıyor, TBMM’deki Demokrat çoğunluk gözleri bağlanmışçasına Menderes’in ardından gidiyordu. Sırf CHP’yi kapatıp ülkeye "rahat bir şekilde" hükmetmeyi hayal eden Menderes gittiği yerlerdeki "coşkulu" (!) karşılamalara bakarak halkın kendisine çok bağlı olduğunu düşünüyor ve hiçbir uyarıya yüz vermiyordu.
27 Mayıs işte öyle bir ortamda yaşandı.
Askeri müdahale demokratik sistemin geleceğine ve işleyişine maalesef çok sorunlu bir "Kızarsak iktidara tekrar el koyarız" geleneği yerleştirdi ama aynı zamanda demokrasimizi ilerleten kurumlar ve kurallar getirdi. İşte o ortam içinde dirilen, geleceğe güvenle bakan bir Türkiye doğdu.
27 Mayıs’ın lideri merhum Cemal Gürsel, işte o dönemde Türk ulusunun yüksek teknolojiye dayalı atılımlar yapacak düzeye geldiğini hem ulusumuza hem de dünyaya göstermek için adını "Devrim" koyduğu otomobilleri ürettirdi. Ancak altyapı hazır olmadan yapılan bu otomobil Türkiye’nin kendi otomobilini yapacak düzeye geldiğini göstermeye ve ispata yetmedi.
Şimdi Tayyip Erdoğan’ın emriyle yapılan yeni iki araba, geçen yıllar ve edinilen tecrübeler sayesinde "kendi otomobilimizi üretecek" düzeye gelip gelmediğimizi gösterecek.
Elbet 1961’den daha şanslı ve daha bilgili bir düzeydeyiz. Ama ben bu tür olaylarda gerçeklerden çok şov merakının egemen olduğuna çok tanıklık etmiş biriyim. O nedenle sözü edilen araba "seri" üretilmeden ve bunlar kendi teknolojilerimizle dünya pazarında ayakta duracağını göstermeden sevinmeyi erken bulurum.

2-Sözcü gazetesine FETÖ cezası verilmesi Hükümete yakın köşe yazarlarında bile eleştiri konusu oldu. Bir yandan Yargı Reformu çalışmalarıyla eksiklikleri gidermek için Türkiye Barolar Birliği’yle çalışan Adalet Bakanlığı diğer yandan böyle kararlar... Yargı koridorlarında Adalet Bakanı’na ‘kafa tutan’ İstanbul grubu artık yüksek sesle konuşulur oldu. İddialara yönelik yorumunuz nedir?
Sözcü gazetesine verilen ceza, zaten temiz bir sicile sahip olmayan "yargı"mız adına utanç vericidir. Artık bazı "yandaş" kalemleri bile isyan ettiren bu karar sadece "yargı"mızın değil Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının da tarihindeki en kara lekelerden biri olarak UNUTULMAYACAKTIR.
Bu vesileyle değineyim ki, Adalet Bakanlığının büyük bir tantanayla hazırlayıp kamuoyuna sunduğu -ve TBMM’den geçirdiği- "yargı reformu"nun -bilenlerin beklediği gibi- İçi boş bir "aldatmaca" olduğu da çok geçmeden ortaya çıkmış oldu.
Önce değineyim ki, "Adalet Reformu"na gönül ve umut bağlayanlar AKP iktidarındaki zihniyet değişmeden ve bu parti "dikta"ya gitmekten vazgeçip "demokrasiye" dönmeden gerçek bir reformdan söz edilemeyeceğini görmediler. Ama dünyada dikta yönetimlerinin ömrü hiçbir zaman uzun olmamıştır. Çünkü diktalar insan aklını, sağduyusunu, iradesini inkâr eden yönetimlerdir. Bizimkinin de sonu yakındır.

3-Bazı internet siteleri yakın zamanda Star gazetesinin de kapanacağını yazdı. İki yılda dört büyük gazete kapandı. Neredeyse tüm gazeteler sayfa ve muhabir sayısını azalttı hatta bi çoğu Ankara bürosunu kapattı. Biz de Aydınlık olarak çok az kişiyle gündeme yetişmeye çalışıyoruz. Yazılı basının sorunlarını nasıl gündemde tutabiliriz?
Yazılı basın sadece bizde değil, -sanıyorum ki- istisnasız tüm ülkelerde sıkıntı içinde. Çünkü teknoloji çok hızlı değişti ve birçok okuyucu yazılı basını satın almadan, internet üzerinden her şeyi okuma olanağına kavuştu.
Ancak Türkiye’de bu dünya konjonktüründen ayrı bir sebep daha var: Öteki ülkelerde yönetimler yazılı basını yaşatmak için destek verirken, Türkiye’de onu öldürmek için politikalar üretiliyor. Çünkü Türkiye’yi, kendisine hizmet etmeyen basına düşman olan bir zihniyet yönetiyor. Bu zihniyet iktidarda iken üzgünüm ki bağımsız basının geleceği karanlıktır.