04 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yine, Türk sinemasının arşivleri üzerine…

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Ülkemizdeki ilk sinema akademisyeni Alim Şerif Onaran üniversite ve yüksek okullarda sinema eğitimi veren kürsü /bölümlerin açılmasına ilişkin çalışmalar yaparken çoğumuz şaşkınlığımızı gizleyememiş, sinemanın bir kültür-sanat alanı olarak buralara taşınmasını hem garipsemiş, hem de sevinmiştik.

Garipsememiz; o güne kadar bu coğrafyada sinemanın bir panayır eğlencesi olarak kabullenilip, bar/pavyon/eğlence yerleri kapsamında değerlendirilmesinden, sevinmemiz ise, onun yedinci sanat olarak akademik çevrelerce kabul görmesinden kaynaklanıyordu.

Zamanla sinema eğitimi veren okullar bir çığ gibi büyüdü. Bugün ülkemizin her bir yanında yer alan yüzün üzerindeki iletişim fakülteleriyle, o kadar da olmasa yine de büyük bir sayıya ulaşan güzel sanatlar fakültelerinde birer sinema-TV bölümleri bulunduğu gibi, birçok mesleki okullar, sanat merkezleri ve de kurslarda sinema eğitimi verilmektedir.

Her yıl bu eğitim kuruluşlarından mezun olan öğrenci sayısını tam olarak bilmiyorum ama, en az mezunları açısından diğer bölümlerden az olmadığını da tahmin edebiliyorum.

Öğrenci sayısı bir yana, bu okullarda ders veren öğretim görevlilerinin de (araştırma görevlisi, asistan, doçent ve profesörler vs…) azımsanmayacak kadar olduğu bilinmektedir. Bu okullarda eğitim görüp mezun olanların bir kısmının da yüksek lisans ve doktora gibi çalışmalara yöneldiği düşünüldüğünde, bu alandaki akademisyenlerinin, araştırmacı ve yazar/çizer sayısının azımsanmayacak denli kabarık olduğu tahmin edilmektedir. Bunlara bir de, yurt dışında, aynı alanda eğitim gören öğrenci ve araştırmacılar eklendiğinde ortaya büyük bir sayı çıkmaktadır.

Peki; tüm bu kesimin, sinema alanındaki çalışmalarına yardımcı olup, onların gereksinimlerini karşılayacak kaç bilgi-belge merkeziyle, kaç donanımlı arşive sahibiz?

Yakın zamana kadar, istenilen ve arzu edilen sayıda ve nitelikte olmasa da bir elin parmakları kadar bu tür kuruluşlara sahiptik. Düne kadar diyoruz, ne yazık ki yakın bir zamanda –iki üç yıl içinde- bunların tümünü yitirdik. Bugün sözünü ettiğimiz bu kuruşlardan düzenli çalışmalar yapan hiç biri yok. Ya kapandı, ya el konulup mekan ve yönetici değiştirerek depolara taşındı, ya da etkisiz ve işlevsiz halle getirildi. Yani ulusal sinemamızın belleği, bağışlanmaz bir hoyratlık ve de hoşgörüsüzlükle adeta bilinçli ya da bilinçsiz bir tavırla tarumar edildi.

Bugün, bırakın bir sinema öğrencisini, yüksel lisans ve de doktora üzerine çalışanlar, doçent ve profesörlerin bile bu alandaki bilimsel çalışmalarını sağlayacak bilgi-belge merkezine sahip değiliz. Bu alanda akademisyenlerin yaptığı çalışmaların büyük bir kısmı ya bir önceki dönemde yapılmış olanların bir tekrarı, ya da –kibarca- onlardan ödünç alınmış bir özeti olarak karşımıza çıkmaktadır. Tabii ki çok az sayıda da olsa özgün çalışmalar yapılmıyor değil. Ama ne yazık ki bu çalışmalarda bile, bilgi-belge eksikliği nedeniyle bir gazete kupürü, ilanı, ya da Osmanlı ya da Başbakanlık arşivleri başta olmak üzere bu tür yerlerden edinilmiş bir memurun kaleme aldığı birkaç satır yazılar makale konusu olup abartılı bir şekilde söz konusu edilmektedir.

Sinema alanında ulusal bilgi ve belge merkeziyle arşivlere sahip olmamamızın istenmeyen olumsuz sonuçlarından biri de, bu yokluk nedeniyle çoğu akademisyenin bu alanda çalışmalar yapma isteğinin ortadan kalkması, bu çalışmalarını zorunlu olarak yabancı sinema alanına yönlendirmesidir.

Bu alanda yapılan çalışmalara bakıldığında bu durum tüm açıklığı ile görülmektedir. Sinemayla ilgili çoğu hakemli dergilerde yer alan makalelerin yüzde sekseninin yabancı sinemayla ilgili olması da bu yüzdendir. 

Var olanları koruyamayıp bir bir ortadan kaldırmaya yöneldiğimiz bu kurumların yanı sıra, bir de bunlara ülkemizin ender sinema arşivlerinden biri olan Agah Özgüç’ün bir daha yerine konulması mümkün olmayan o güzelim arşivinin geleceğine ilişkin kuşkular eklenince, inanın insanın aklına, bilinmeyen bir elin Türk sinemasının belleğini hoyratça silip yok ettiği geliyor…