04 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

PKK operasyonlarını CHP mi durdurdu?...

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

SON yıllarda siyasetten sosyolojiye, medyadan spora kadar yaşamın içinde bocalayan ve insanları sıkıntıya sokan kahredici tablo ne yazık ki hiç değişmiyor...
Öfke var, sükunet yok bu tablonun içinde... Savaş var, barış yok o tablonun içinde... Ve en önemlisi de kaos var, huzur yok o tablonun manzarasında;
Yani öfke, hırs ve bitmeyen ezeli intikam duyguları hakimdir artık yaşamla ilgili tüm manzaralara!..
Ya da hiç kimseyi dinlemeyen, herşeyi bilen, tek olmak isteyen ve
bu sırada da herşeyi tek başına yapma sevdasının çok vahimyansımaları vardır hep gündemde...
Oysa, özellikle siyasetin hıncı damarlarda kesintisiz fırtınaya dönüşürse, “mantık” denen yetenek de bir çırpıda kaybolup gidiveriyor...
Üstelik bilinir ki; mantığın olmadığı yerde öfke, aklıselimin olmadığı yerde ise “terör” her zaman hakim olur...
Özetle; “illa ki ben” ve “her şey ben” anlayışı da yok ediyor siyasetin “çözüm” merkezi olmaya yönelik işbirliği beklentilerini...

AKLISELİMİ UNUTMAK...

LAFI uzatmayalım, ne yazık ki siyasette beklenen aklıselim anlayıştan eser yok artık...
Çünkü 12 Eylül 1980 darbesinin sonrasında tamamen kirlenmeye ve amacından uzaklaşmaya başlayan siyaset, artık öfkeye mahkum olmuş bir söylemin zıvanadan çıkan kurbanıdır da!..
İşte, özellikle o tarihten itibaren tek başına iktidara gelen siyaset kurumları yalnızca, “ben olmazsam dünya bir hiç” anlayışına köle olmadılar, aynı zamanda muhalefeti de bir hiç gibi görmeye başladılar ki, hırs denilen anlayış da işte bu yaklaşımın ürünü...
Oysa eskiden bu ülkede, iktidardakilerle muhalefettekilerin çok yaşamsal sorumlulukları da vardı...
Öfke ne kadar siyasetin dili olmaya başlasa da, “mantık” bir noktada ülkenin geleceği için dev
reye girer ve zaman zaman kavga da edebilen siyaset, sonuçta millet için aynı masada uzlaşmak zorunda kalırdı...
Yani muhalefet, iktidarı boş bırakmamak için “gölge kabine”ler kurar, icraatlarını sıkıca takip eder, yanlışları konusunda uyarır ve doğrularına da ne olursa olsun destek verirken, yıkıcı- ötekileştirici öfkeyle karşılaşmazdı...7
Ve sorumlu muhalefet, memleket meselelerinin yalan, hırsızlık, yolsuzluk ve vurgun çarkına bulaştırılmadan çözümü için yol göstermeye çalışırken de iktidardan, medyadan her zaman teveccüh görürdü...
Velhasıl, eskinin medeni “Meclis” ilişkilerinde iktidarlar gerektiğinde muhalefete danışır, her türlü sorun konusunda bilgi alır, “çözüm” önerileri ve destek için medya önünde teşekkür bile ederdi...

ÇÖZÜME KARŞI ÖFKE!...

NE yazık ki çok eskilerde kaldı bunlar... Çünkü eskiden siyaset daha çok vatan-millet, memleket- bayrakmeselelerine hizmet ederdi, şimdilerde olduğu gibi rant ve vurguna değil...
AKP’nin 2002’de tek başına iktidara gelmesiyle başlayan “bildiğim bildik” siyaset anlayışı yalnızca TBMM’deki saygılı iktidar-muhalefet ilişkisini yıpratmadı...
Yalnızca “dediğim dedik” tavrını da katılaştırmadı pervasızsiyaset anlayışının kimseyi dinlemeyen aktörleri...
Aynı zamanda hükümetler, ele geçirdikleri medya organları ve kitle örgütleri aracılığıyla muhalefetin sesini de kesmeyebaşladılar son yıllarda...
İşte bu politik kıskaç içinde yalnızca muhalefet de baskı altında kalmıyor, muhalefetten cesaret alması gereken kitleler de dayanaktan yoksun kalıyor ve giderek daha fazla çaresizliğe itiliyor.

TAARRUZ SİYASETİNİN SONU...

EVET; belki de her düşünceden insanlar yukarıdaki saptamaları çok farklı yerlere çekebilirler...
Örneğin; etkisini dört koldan arttıran faşizme, demokrasiyi iyice yok etmeye başlayan tehditlere, gericiliği eğitimden bürokrasiye kadar dayatan kara stratejiye ya da genel anlamıyla diktatör özentiliğine de çekilebilir yukarıdaki saptamalar...
Oysa yazının başındaki satırlar, iktidar ile muhalefet arasında neredeyse akıl almaz bir polemikhaline getirilen çok kritik açıklamalara vurgu yapmak için sıralandı...
Konu “terör” ve ülkenin huzuru olsa bile, ne yazık ki “çözüm” amaçlı açıklamalar siyasi tartışmadan çıkarılarak ürkütücü birer hezeyanadönüştürülüyor ki, asıl tehlike de işte burada başlıyor.

KILIÇDAROĞLU NE DEDİ Kİ?..

BAKSANIZA; CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu sanki valilere “PKK’ya karşı operasyon yapmayın”, sanki “terör örgütleriyle masaya oturun” talimatı vermiş gibi, çok şaşırtıcı bir saldırıya daha maruz kaldı... Oysa demiş ki Kemal Bey;
“Türkiye’nin en temel sorunu nedir?.. Terördür diyorlar... Şu sözü verdim; 4 yılda terör sorununu çözemezsem siyaseti bırakacağım...Bu kadar basit... 15 yıldır çözemiyorlar, 4 yılda ben çözeceğim.”
Peki, yukarıdaki cümleler içinde infial yaratacak, öfke çekecek ya da yanlış sayılabilecek ne var da, ülkenin cumhurbaşkanı, “vay sen misin bunu diyen”tavrıyla bir kez daha taarruza geçebiliyor?..
Kılıçdaroğlu’nun bir parti toplantısında yaptığı bu iddialı açıklamayı duyar duymaz her zamanki gibi öfkeyle yanıtvermekte gecikmeyen Erdoğan bakın neler demiş;
“Utanmadan sıkılmadan ‘4 yılda terörü bitiririm’ diyor. Sen kimsin yahu?.. Neyi bitireceksin?.. Öyle lafla peynir gemisi yürümez...”
Aklıselim siyaset anlayışı bu ülkede gerçekten hakim olsaydı, ülkenin cumhurbaşkanı ya da iktidar lideri, muhalefet başkanına böyle öfkeyle taarruz etmezdi herhalde?..
Tam aksine, icraatın başı olan zat, memleketin en büyük sorununu çözebileceğini açıklayan muhalefet liderini ziyaret eder, “ülkenin huzuru için, terör konusundaki çözümönerilerinizi alabalir miyiz” diye destek bile beklerdi...
Söyler misiniz; “terör” gibi, son 33 yıldırmemleketin başına bela olan ve onbinlerce can alan bir şiddet sarmalına yönelik “çözüm” iddiasına bile öfke ile taarruzeden siyasetçiler, bu ülkeyi daha ne kadar idare edebilirler?..
Peki; “terör” sorunu konuşulurken bile öfke ile hücuma geçmek bu ülkeye ve millete huzur getirir mi sizce?.