04 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Uyan artık uykudan!

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

A+ A-

Enternasyonal marşı bu sözlerle başlar. Heybetli ve ölümsüz bir marştır. Sözleri 1871’de yazılmış, müziği 1888’de bestelenmiştir. Ve özellikle ilk mısra Türkçeye çok kötü tercüme edilmiştir. İlk mısrada Fransızca “les damnés de la terre”, İngilizce ise “workers from your slumbers” sözleri yer alır. Birincisi “dünyanın lanetlenmişleri”ne; ikincisi ise “uyuklama halinde olan işçiler”e hitap etmektedir.

“Bu da nereden çıktı?” diyebilirsiniz. Marşın tarihini anlatarak kafanızı şişirecek değilim. Sosyalist solun bazı kesimlerinde zayıf da olsa bir uyanış belirtisi görünce, marşın bazı dizeleri bir hatıra gibi aklıma geldi: “Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır...” vd.

ÖDP’nin 1 Eylül Dünya Barış Günü münasebetiyle yaptığı açıklamada şu satırları okuyoruz: “Ne yazık ki Kürt sorunu Suriye savaşı ile birlikte Amerikan müdahaleciliğinin çekim alanına girmiştir. Barışı kazanmanın yolu öncelikle emperyalizmin savaş tezgâhını bozmak, emperyalizmin bölgeye yönelik egemenlik kurma stratejisine karşı direnmekten geçiyor.” (Cumhuriyet, 01.09.17)

Utangaç sözler fakat büyük ilerleme. Emperyalizmin çekim alanının Suriye’deki “Kürt sorunu”yla sınırlı kalmadığını, HDP’yi ve CHP yönetimini de kapsadığını fark etmeleri belki zamanla mümkün olur. Zira gerçekler kriz ve savaş dönemlerinde açığa çıkar. Gözle görüleni kimse inkâr edemez.

Savaş ağası Cemil Bayık, CHP’nin “Adalet Yürüyüşü”nden hemen sonra, “Türkiye solunda sosyal şovenizm var; sol ulusalcılıkla zehirlenmiş” demişti. Ne de olsa Türkiye sosyalist hareketinde güçlü bir bağımsızlıkçı, antiemperyalist damar olduğunu, en aptal sosyalistin bile Amerikan askeri olmuş bir gücün sivil uzantısıyla “demokrasi cephesi” kurmayacağını biliyor. CHP yönetimi bile HDP’yle ittifakını nasıl saklayacağını bilemiyor.

Fakat yinede PKK şefinin CHP’nin “adalet yürüyüşü”nden sonra ÖDP, EMEP, SDP, ESP, TKP, Devrimci Parti ve bütün sosyalistleri bir “demokratik cephe” içinde toplamaya kalkışması, bunu söyleyebilmesi bile sosyalist solun durumu açısından anlamlıdır. Bizimle çıkmayacağına kanaat getirdiğimiz kıza konuşma teklif etmeyiz.

Sosyalist solun tamamının laiklik ve tam bağımsızlık ilkelerini temel alarak, zamanla CHP’nin tabanını da kapsayacak şekilde gericiliğin ve Amerikan emperyalizminin karşısında örgütleneceğini düşünmek hayalcilik değildir. Burada önemli olan, safları sıklaştırma yöntemi olarak sol içi yabancılaşmaları kullanmaktan vazgeçmek ve ortak noktaları öne çıkarmak için özel bir gayret göstermektir.

Kimse bir diğerine karlarla kaplı steplerde militanca mücadele veriyormuş gibi hava atmasın. Bütün sol hareketlerin tabanında tam bir zihinsel atalet (durgunluk) söz konusudur. Sosyalizmi ve devrimci mücadeleyi işinde gücünde hali vakti yerinde orta yaşlı insanların oluşturduğu sosyal çevreler içinde dönen bir muhabbet konusu olmaktan çıkarmak gerekir. Yazı yazmayı ve analiz yapmayı da marifet saymayalım. Ne kadar güçlü ifade edilirse edilsin gözle görülebilen somut bir başarıyla desteklenmeyen fikirler hiç ama hiçbir şeyi değiştiremez ve asla bir çekim merkezi oluşturmaz.

Büyük kitlelerin uyanışı tarihsel süreçlere bağlıdır. İnsanlar uzak bir yerde bir barajın yıkıldığını işittiklerinde üzülürler, kaygılanırlar, tartışırlar. Fakat harekete geçmeleri ancak yıkılan barajın suları mahalleyi ve evi bastığı zaman gerçekleşir. O zaman uyanırlar ve harekete geçerler. Tarihsel anlamda kitlesel uyanış ancak zorunluluk karşısında gerçekleşir ve zorunluluğun bilincine sahip olanlar tarafından yönlendirilir.

Bu yüzden açık ve dürüst olmak, gençlerin dediği gibi “fazla kasmadan” ortak çözüm yolları aramak gerekir. Uyandığımız zaman güvenilir bir yüzle karşılaşmak isteriz.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019