Son Yazıları

Ukrayna’da sona doğru

ABD Temsilciler Meclisi ve Senato’da onaylandıktan sonra Biden’ın imzaladığı dış yardım paketinde Ukrayna’ya 61 milyar dolarlık yardım yer alıyor. Toplamda 95 milyarlık yardım içeren pakette İsrail’e 26 milyar, Tayvan’a ise 8,1 milyar dolar verilmesi öngörülüyor. “21. Yüzyıl Güç Yoluyla Barış Yasası” başlığını taşıyan yasa, İran’a yaptırımların genişletilmesi, Rus varlıklarıyla ilgili tedbirler ile Rusya’ya yönelik yaptırımların sıkılaştırılması gibi maddeleri de içeriyor.

Bununla birlikte, ABD’de yönetim çevrelerinde Ukrayna’daki savaşı sona erdirecek bir çözüm bulmak için tartışmaların yoğunlaştığı da görülüyor. Biden yönetiminin sıkıştırdığı Avrupa’dan ise ABD ile aynı hizada olmayan sinyaller artıyor. Özellikle Almanya’nın Rusya ile Ukrayna’yı masaya oturtma yönünde çabaları dikkat çekiyor.

Yazının Devamı

ABD Libya’da Türkiye’nin altını oyuyor

ABD’nin son dönemde Libya’da atağa geçtiği görülüyor. Geçen yılın ortalarından itibaren Washington’un Abdul Hamid Dbeibah liderliğindeki Ulusal Birlik Hükümeti’nin üzerindeki ağırlığı artarken, Türkiye’nin Libya’daki kazanımları açısından riskler yükseliyor. Bu yılın başında, Libya’da Türkiye’ye hidrokarbon arama faaliyetleri hakkı veren Ekim 2022’de imzalanan anlaşmayı Libya mahkemesinin iptal etmesi önemli bir gelişmeydi. Anlaşmanın altında Libya adına imzası bulunan Dbeibah yönetimi bu konuda sessiz kaldı.

Yine, ABD’nin Libya’da 2014’te boşalttığı diplomatik tesisini yeniden faaliyete geçirmek için çalışmalara başlaması dikkat çekiyor. ABD yönetimi, Trablus’taki diplomatik misyonu yeniden inşa etmek için Kongre’ye başvurdu. 2025 yılı bütçe tasarısında bu görev için 57.2 milyon dolarlık bir para ayrılması öngörülüyor. ABD kaynaklarından iyi haber almasıyla bilinen İngiltere merkezli Al Monitor sitesinde yer alan habere göre ABD’nin en önemli önceliği bölgedeki güç dengesinde ağırlığı artan Rusya’yı engellemek. (Al Monitor, 27 Mart 2024)

Yazının Devamı

ABD’nin İsrail çıkmazı

İsrail’in façasını bozan, İran’ın 13 Nisan’daki iyi kurgulanmış askeri saldırısı, çok önemli bir gerçeği bir kez daha ortaya koydu. Stratejik üstünlük, Atlantik ve bölgedeki yardakçısı İsrail’de değil, Avrasya güçlerindedir. Yenilmez gösterilen İsrail, 1973’ten beri ilk kez doğrudan askeri bir saldırıya maruz kaldı. Sadece bu bile başlı başına hem İsrail hem de ABD ve diğer Atlantik güçleri açısından çok ciddi bir zaafa işaret ediyor. Üstelik 7 Ekim 2023’teki AKSA Tufanı operasyonundan bu yana yalnızlık korkusu yaşayan İsrail’de bu gelişmenin önümüzdeki dönemde daha önemli sonuçlarının olacağı öngörülebilir.

ABD’nin 2021 yılında Afganistan’dan tasını tarağını toplayıp kaçmak zorunda kalmasından bu yana, gelişen dünya devletlerinin Atlantik cephesini gerileten eylemleri gerçekleşti. Bunların hepsi, bir öncekinden daha etkili sonuçlara yol açtı. Rusya, sınırlarına dayanan ABD saldırganlığını dizginlemek için önleyici bir karşı saldırı ile Ukrayna’ya askeri operasyon başlattı. ABD tarihte görülmemiş ağır yaptırımlar ile birlikte tüm gövdesiyle Ukrayna’nın yanında yer aldı. Ancak iki yılın sonunda Rusya, başlangıçta ilan ettiği hedeflere daha yakınken ABD amaçlarına ulaşamadı. 7 Ekim 2023’te HAMAS’ın Aksa Tufanı operasyonu İsrail için büyük bir travmaya yol açtı. İsrail, arkasındaki Atlantik desteğiyle küçücük Gazze’de en ufak bir kazanç elde edemedi. Şimdi ise 50 yıldır ilk kez doğrudan bir saldırının hedefi durumunda.

Yazının Devamı

Stratejik sığlık

Dünyada büyük savaş tehlikesi var mı? Evet var ve bu olasılık giderek artıyor. O zaman Türkiye açısından öncelikle büyük savaşın nasıl önleneceğine odaklanmak zorunlu. İkincil olarak, önlenememesi olasılığına göre bu savaşın en az zararla nasıl atlatılacağına ilişkin hazırlıkların da çeşitli senaryolara göre planlanması gerekiyor.

Günümüzde sıcak çatışmaların devam ettiği üç cephe de Türkiye’nin etrafında yer alıyor: Ukrayna, Gazze, Suriye. Bunun yanısıra iç birliğin sağlanamadığı ve savaş halinin devam ettiği Libya’daki durum da Türkiye’yi doğrudan ilgilendiriyor. Ayrıca olası savaş tehdidinin arttığı birçok bölge bulunuyor.

Yazının Devamı

Türkiye’nin önündeki dış politika gündemi

Yerel seçimler bitti. Çoğu kişinin beklemediği bir tablo ortaya çıktı. AK Parti’nin büyük oy kaybıyla yaşadığı ağır yenilginin, içeride olduğu kadar dışarıda da yansımaları olacak. Özellikle Türkiye’ye yönelik güvenlik tehditleri açısından. Bu yazıda, Türkiye’nin önündeki güvenlik tehditleri, yapılması gerekenler ve seçim sonuçları arasındaki ilişkiyi değerlendirmeye çalışacağız.

En önemli dış politika konusu ABD ile ilişkiler. Masadaki en hassas başlık ise ne F 16’lar ne de karşılıklı ticaret konusu. Türkiye açısından esas mesele ABD’nin PKK’ya desteği. AK Parti ise bu konuyu diğer meseleler arasındaki başlıklardan biri sayıp, esas olarak Washington’un sıcak para musluklarını açmasına odaklanan bir çizgi izliyor. 2023 Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra benimsenen bu ekonomi politikası, AK Parti’nin yerel seçimlerde kaybetmesinde tek değil ama bir numaralı etken oldu.

Yazının Devamı

Seçim sonrası dış politika rotası ne olacak?

Erdoğan’ın “son seçimim” diye nitelediği 31 Mart’ın sonuçları, yerel yönetimlerin belirlenmesinden ibaret olmayacak. AK Parti’nin özellikle büyükşehirlerde ulaşacağı sonuçlar, içeride olduğu kadar dış politikada da Ankara’nın rotasını büyük ölçüde belirleyecek.

Dış politikada ABD ile ilişkiler en fazla öne çıkan başlık. Ankara’nın ABD ile ilişkilerde izleyeceği yol, dış politikadaki genel hattı ve Türkiye’nin Rusya, İran, Irak, Suriye ve Çin konusundaki politikalarını şekillendirecek. ABD ve adı geçen diğer ülkeler ile ilişkilerde benimsenecek rota, Türkiye’nin milli güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyor.

Yazının Devamı

Terör hattında kilit merkez İdlib ve çözüm

Moskova’da terör saldırısı dünyanın bir numaralı gündemi. Rusya’nın kısa vadede bu saldırıya yanıt olarak nasıl bir eyleme girişeceği henüz belli olmasa da Ukrayna cephesindeki savaşın sertleşeceği kesin. Fakat bu noktada, savaşın taraflarını iyi tanımlamamız gerekiyor. Savaş, Ukrayna ile Rusya arasında değil, ABD önderliğindeki Atlantik cephesi ile Rusya arasında devam etmektedir. NATO yetkililerinin resmi açıklamalarına göre, NATO üyesi olan ve olmayan toplamda 50’ye yakın ülke Ukrayna’ya silah, mühimmat ve muharip personel dahil olmak üzere askeri destek vermektedir. Hatta şimdi doğrudan NATO ülkelerinden askeri birliklerin Ukrayna’ya desteği tartışılmaktadır.

Önemle üzerinde durmamız gereken nokta şurasıdır: Atlantik cephesinin hedefinde sadece Rusya değil, ABD hegemonyasının önünde engel olarak görülen bütün gelişen dünya devletleri vardır. Bu savaşı, AK Parti Hükümetinin dış politikasına yön verenler, “Rusya ile ABD tepişiyor biz de bundan faydalanırız” diye ele aldılar. Bugün, bu politikanın Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye atan çok vahim bir hata olduğu daha açık görülmektedir. New York Times’tan, Washington Post’a, Guardian’dan Le Monde’a, tüm Batı basınına, Moskova’daki terör saldırısını gerçekleştirenlerin Türkiye ile bağları olduğuna dair haberler servis edilmektedir. Terör saldırısının arkasındaki irade, Türkiye ile Rusya’nın arasını açmayı hedeflemektedir. Denilebilir ki, “bunların Türkiye’de eğitim gördüğüne ilişkin haberler gerçeği yansıtmıyor, bu da kısa süre içinde ortaya çıkar”. İyi de, Ankara’nın 2017 öncesindeki Suriye politikasının kalıntıları her aşamada Türkiye’nin ayağına dolanma potansiyeline sahip.

Yazının Devamı

Atlantik terörünün amaçları

Rusya’nın Ukrayna operasyonunun ikinci yıldönümünden bir ay sonra yapılan Moskova’daki terör saldırısı, Atlantik ile gelişen dünya ülkeleri arasındaki silahlı mücadelede yeni bir safhayı işaret ediyor. İki yıldır Rusya’nın bileğini bükemeyen Atlantik cephesi, Moskova’daki terör eylemiyle sadece Rusya’ya değil bütün gelişen dünya devletlerine karşı terör silahını devreye sokuyor.

ABD önderliğindeki Atlantik cephesi, Ukrayna’ya yüz binlerce ton bomba, silah ile resmi ve paralı asker yığdı. Rusya’ya karşı tarihte eşi benzeri görülmemiş ağır yaptırımlar uyguladı ve ülke ekonomisini felç etmeye çalıştı. Fakat yine de, Rusya’nın operasyonun başlangıcında açıkladığı hedeflere büyük ölçüde ulaşmasını önleyemedi. Moskova’daki terör saldırısından saatler önce, Rusya’nın Ukrayna’nın altyapı tesislerine düzenlediği “tüm zamanların en büyük darbesi” diye nitelenen bombardıman, savaştaki güç dengesinin Moskova’nın lehine olduğunu gösteren son örnekti. Rusya, 21 Mart gecesi Ukrayna’nın enerji tesislerine ve aralarında yabancı askerlerin de bulunduğu stratejik noktalara ağır bir bombardıman düzenledi. Sputnik haberinde durum şöyle özetlendi: “Ukrayna’nın büyük bölümünde gece boyu hava saldırısı uyarısı yapıldı, birçok kente bombardıman düzenlendi. En büyük bombardımanlardan biri Harkov’da gerçekleştirildi. Bir tank fabrikası ve iki termik santral vuruldu, kent elektriksiz kaldı.Ukrayna devlet enerji şirketi ‘Ukrenergo’, ulusal enerji sisteminin tüm zamanların en büyük darbesini aldığını vurguladı” (Sputnik, 22 Mart 2024).

Yazının Devamı

İkinci İsrail’i tarihe gömecek adım

Türkiye ile Irak arasında, PKK’ya karşı birlikte mücadeleyi de kapsayan ortaklığın önemi tartışılıyor. Öncelikle, bu konunun PKK’ya yönelik operasyonları içeren taktik yönünün ötesinde daha geniş bir stratejik çerçevesi olduğunu saptamak gerekiyor. Şunu vurgulayalım: Bu noktaya, 24 Temmuz 2015’te başlayan yurt içinde ve dışında teröre karşı topyekün mücadele harekatlarıyla gelinmiştir. Uygulamaya geçirilen konseptin nihai hedefi, PKK’yı bertaraf etmek, aynı zamanda PKK vasıtasıyla kurulmak istenen İkinci İsrail’i tarihe gömmektir. Bu hedefin başarıya ulaşması için bölgesel işbirliği aşamasına geçilmesi zorunludur.

Bir önceki yazımızı, “ABD’nin asıl önceliği Irak’ın kuzeyi konusunda Türkiye-İran ortaklığını önlemek” diye bitirmiştik. Çünkü, Türkiye ve İran’ın ortaklığı, ABD’nin Batı Asya stratejisinin merkezindeki İkinci İsrail planını nihai olarak çöpe atma kabiliyetine sahiptir.

Yazının Devamı

3 maddede Irak-Türkiye anlaşmasının sonuçları

Irak ile Türkiye makamları arasında 14 Mart’ta yapılan görüşme ne anlama geliyor? ABD bu anlaşmanın neresinde? İran nasıl tepki verecek? Irak içindeki dengeler açısından Türkiye ile ortaklığa girilmesinin sonuçları neler olabilir? İnceleyelim:

1. Bölgesel Yönetim, Irak’ın otoritesi altına giriyor.

Yazının Devamı

ABD, Suriye’den nasıl çekilir?

Hamas’ın AKSA Tufanı operasyonunun ilk günlerinden itibaren vurguluyoruz: 7 Ekim eylemi, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle başlayan Atlantik aleyhine gelişen süreçte önemli bir sıçrama noktasıdır. Bugün bu durum daha berrak bir şekilde görülüyor. Bunun en önemli göstergelerinden biri, yeni yılın ilk günlerinden itibaren yoğunlaşan, Irak ve Suriye’den ABD askerlerinin çekilmesi yönündeki tartışmalar. ABD’deki ilgili devlet kurumlarının, Irak ve Suriye’den çekilme konusunda çalışmalarını 7 Ekim’den sonra hızlandırdığı görülüyor. Bugün artık “ABD çekilecek mi” diye değil, “Ne zaman ve hangi koşulda çekilecek” diye soruluyor. Hatta ABD’deki bazı değerlendirmelere göre Biden yönetimi, Suriye politikasını kıyasıya eleştiren rakip Trump karşısında üstünlük sağlamak için, seçimlerden önce çekilmeyi esas alan bir manevra bile yapabilir. (Politico, 25 Ocak 2024)

İngiltere merkezli Middle East Eye (MEE) adlı sitede yer alan bir haberde de şöyle deniyor: “Türkiye’nin hava saldırılarıyla sarsılan ve ABD’nin askerlerini geri çekeceği korkusuna kapılan Suriye’nin kuzeydoğusundaki Washington’un Kürt liderliğindeki müttefikleri, Gazze’deki savaşın ‘ikincil hasarı’ olarak gözden çıkarılacaklarından giderek daha fazla endişe ediyor.” (MEE, 7 Mart 2024)

Yazının Devamı

Türkiye’nin ihtiyacı, ABD’nin dayatmaları

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD’deki temaslarını tamamladı. Fidan’dan önce, MİT Başkanı İbrahim Kalın da ABD’ye gitmişti. Kalın’ın muhatabı olan ABD’deki istihbarat yetkilileriyle ele aldığı konuları tabii bilmiyoruz. Ama Fidan, Antony Blinken ile görüştüğü konuları açıkladı. Gazze, görüşmenin uzun bir kısmını almış. Diğer konular, Türkiye-ABD arasındaki ticaret hacminin artırılması, F 16’ların satışı ve modernizasyonu, F 35’lere yeniden dönülmesi, Ukrayna-Rusya savaşı, Suriye’deki durum ve ABD’nin PKK/YPG’ye desteği olmuş. (AA, 9 Mart 2024)

Fidan, görüşmelerinin ardından ABD’de gazetecilere yaptığı açıklamada “Geldiğimiz aşamada yenilenmiş bir psikolojiyle daha pozitif bir gündemle yeni bir sayfa açarak yolumuza devam etme imkanı var” diye konuştu.

Yazının Devamı

Neo-con şahinin ani düşüşü

Bazı gelişmeler vardır ki, sembolik önemde gibi görünür fakat genellikle çok daha fazla etkiye sahiptir. Halkın algısının yönetilmesini hedefleyen siyasette bu durum daha fazla geçerlidir. Özellikle uluslararası siyaset arenasında ilk bakışta önemsiz gibi görünen değişikliklerin etkisinin daha fazla olduğu söylenebilir. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın üç numarası olarak bilinen Victoria Nuland’ın, seçimlere 9 ay varken emekliliğini istemesi bu tür gelişmelerden birisi. 5 Mart’ta ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Nuland’ın önümüzdeki haftalarda emekli olacağını açıkladı.

Victoria Nuland, ABD Dışişleri’nde şahinlerin şahini olarak bilinen görevlilerinden. Eşi Robert Kagan neo-conların en önemli ideologlarından. Ukrayna’da 2014’teki turuncu darbenin mimarı olan Nuland, gelişen dünyaya karşı eylemlerin pervasız savunucusu ve uygulamacısı olarak biliniyor.

Yazının Devamı

Milli güvenlik siyasetinde öncelikler

Basına yansıdı, 5 yılda bir güncellenen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB), Nisan ayında Milli Güvenlik Kurulu’nda ele alınacak. Belgedeki son üç güncelleme, 2019, 2015 ve 2010 yılında yapılmış. MGSB’de devletin iç ve dış tehditleri belirleniyor. Belge’de ana çerçevesi çizilen milli güvenlik siyasetine uygun olarak askeri strateji de oluşturuluyor. Kısa adı TÜMAS olan Milli Askeri Stratejik Konsept, MGSB’deki değişikliklere göre güncelleniyor ya da değiştiriliyor. Milli savunmadaki öncelikler, askeri konuşlanmalar belirlenen dış tehdide uygun olarak düzenleniyor. MGSB’yi, bir bakıma ülkedeki rejimin ana belgelerinden biri kabul etmek gerekir.

Her devletin bir milli güvenlik siyaseti var. Mesela ABD’de Başkanlık seçimlerinden sonra işbaşına gelen yönetimler, milli güvenlik stratejisi oluşturuyor. Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan itibaren farklı yönetimlere ait bu belgeler incelendiğinde görülecektir ki, ABD’nin iç ve dış tehdit değerlendirmesi, döneme göre küçük farklar dışında ana çizgileriyle aynıdır. Dış ve iç tehdit, ABD’nin dünya hegemonyasını sürdürmesine göre belirlenmiştir. Örneğin bugün Çin, Rusya ve gelişen çok kutupluluk süreci dış tehdit olarak değerlendirilmektedir. Filistin’i savunmak, İsrail’i eleştirmek de iç tehditlerdendir

Yazının Devamı

Yaptırım tehdidi ve egemenlik sorunu

ABD Hazine Bakan Yardımcısı Wally Adayemo, 26 Şubat’ta Reuters’e verdiği özel demeçte, “Washington’un yabancı finans kuruluşlarını yaptırımlarla vurma tehdidi üzerine Türkiye’den Rusya’ya finansal akışın yavaşladığını” söyledi. Adayemo’nun bahsettiği “tehdit”, 22 Aralık 2023’te Rusya’ya yönelik yaptırımları genişleten ABD Başkanlık Kararnamesine dayanıyor. Bu kararnameyle, “ikincil yaptırım” olarak nitelenen uygulamayla Rusya ile işlerde aracılık eden finans kuruluşları hedef alınıyor. Bu durum, Türkiye’nin birinci dış ticaret ortağı Rusya ile ticaretini ciddi ölçüde sıkıntıya sokmuş durumda. Güya yaptırımların hedefi Rusya’nın askeri sanayi. Buna karşın bu konuda alışverişi olmamasına rağmen yaptırımlar, Rusya ile iş yapan tüm firmalara doğru genişletiliyor. Yani, yaptırımlar Rusya ile birlikte Türkiye’yi de vuruyor. Türk firmaları, banka aracılığıyla ödemelerini alamıyor, yeni mal göndermek için anlaşma yapamıyor.

Aydınlık üç gündür yazıyor. ABD Büyükelçiliği’nin görevlileri Türk firmalarını ve bankalarını dolaşıyor ya da yetkililerini ayağına çağırıyor ve Rusya ile iş yapmaları durumunda ABD yaptırımlarına dahil edilecekleri tehdidini savuruyor. Firmalar, ABD tehdidine maruz kaldıkları için isyan ediyor, Hükümet ise sessiz.

Yazının Devamı

Batı Asya’da nifak değil birlik zemini

HAMAS’ın 7 Ekim 2023’deki Aksa Tufanı Operasyonu'ndan sonra İslam dünyasının Filistin sorununun çözümü konusundaki eylemleri ne gibi sonuçlar verdi? İslam dünyasında etkili dört ülke olan Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve Mısır’ın tek tek ve bazılarının kendi aralarında ortaklaşa yürüttüğü bazı girişimler olsa da 5 ayda İsrail saldırganlığını dizginlemeyi başaracak bir sonuca ulaşılmadığı ortada. Fakat önemle saptanması gereken gerçek şudur: İslam dünyasında sadece İsrail saldırganlığına değil aynı zamanda ABD’ye karşı politikalar konusunda son 30 yıldır ilk kez bu kadar örtüşmenin olduğu görülüyor.

Mevcut tablonun doğru değerlendirilmesi, potansiyelin ortaya konması ve böylece gelişmenin yönünün anlaşılabilmesi için geçmiş ezberlerin terk edilmesi zorunlu. Ne yazık ki Türkiye’de her meşrepten siyaset erbabının en önemli zaaflarından biri, mevcut durumu önyargısız değerlendirmek yerine basmakalıp fikirlere dayanan bir yüzeysellikle ele alma alışkanlığı. Birçok konuda, ideolojik ve siyasi olarak ayrı kutuplarda yer alan kesimler bu ezberler yüzünden aynı noktada buluşuyor. Buna en çarpıcı örneklerden biri, gelişmeleri İslamcı cenahtan mezhepçi gözlük ile ele alanlar ile Batıcı modernist pencereden dünyaya bakanların İran karşıtlığında buluşması. Bu iki uçtakilerin yanı sıra milliyetçilik adına siyaset yürüten bazı kesimlerin de diğerleriyle aynı yere sürüklendiği görülüyor. Kısacası mezhepçi ve sahte milliyetçi gözlük ile “modernist” gözlüğün üretim merkezi aynıdır. Gözlüğün sahibi, dünyanın kendi istediği gibi görülmesi için tasarlamıştır.

Yazının Devamı