04 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bilelim: Ambargo delinirken ABD susmuştu

Rafet Ballı

Rafet Ballı

Gazete Yazarı

A+ A-

“Sarraf dosyası”na devam edelim.

“Dava” yerine “dosya” diyoruz.

Çünkü, Sarraf “itirafçı tanık” oldu.

“Dava”, Halkbank’tan Hakan Atilla’nın üzerine kaldı.

***

İddianameden başlayalım.

Bakıyoruz: Rıza Sarraf 2010’dan itibaren ABD’nin takibinde.

Her ne yapıyorsa ABD biliyormuş.

Çünkü: İddianamedeki suçlamalar 2010-2015 yıllarına ait.

Bir başka iddia: CIA’nın Sarraf’ı izlemesi 2007’ye kadar uzanıyor.

Birinci tespit bu.

***

İkinci tespit. Sarraf’ın faaliyetlerini takip ettiklerine göre...

ABD bir şey daha biliyordu: Türkiye “ABD ambargosu”nu deliyordu.

***

Soralım: Bu “bilgi”ye rağmen ABD ne yaptı?

“Cevap”tan önce bir parantez açalım.

Bir soru daha soralım: 2010’da, 2011’de, 2012’de Türkiye’yi kim yönetiyordu?

Cevap: Malum.

Madem: Tayyip Erdoğan’ın yönettiği Türkiye “ambargoyu deliyordu”.

ABD’yi yönetenler buna karşı ne yaptılar?

***

Sorular anlamlı.

Onlara göre, Erdoğan her şeyden haberliydi.

Hatta onayı vardı.

***

“Başkan” düzeyinde bir cevap.

Ama: Sorular gibi cevap da anlamlı.

Tarih: 30 Ocak 2012.

Time dergisi: Politikada ABD’nin iki büyüğünden biri.

Kapak konusu: Obama’s World (Obama’nın dünyası).

İmza: Fareed Zakaria’ya.

Dönemin ABD Başkanıyla uzun bir görüşme yapmış.

***

Sormuş: “Diplomatik duruşunuz soğuk ve mesafeli olduğu için ve başka liderlerle kaynaşmadığınız gerekçesiyle eleştiriliyorsunuz.”

“Dostluk kurduğunuz yabancı liderler var mı?”

Barack Obama, bir çırpıda 5 isim sayıyor.

Almanya Başbakanı Angela Merkel.

İngiltere Başbakanı David Cameron.

Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan.

Hindistan Başbakanı Manmohan Singh.

Güney Kore lideri Lee Myung-bak.

***

Hangi ülkeler yok listede?

ABD’nin en yakın müttefikleri: İsrail, Fransa, Kanada, Japonya, Suudi Arabistan...

***

Erdoğan’ın ise iki sıfatı var:

Obama’nın 5 “best friend”i arasında.

Ve telefonla en çok görüştüğü isim.

Zaten Obama’nın Erdoğan Türkiye’sine “muhabbeti” eskiydi.

Başkanlık koltuğuna oturmuş... İlk resmi ziyareti için Türkiye’yi seçmişti.

***

Oysa, Erdoğan kimdi?

Bir: Onlara göre, “ABD’nin İran ambargosunu deldiren” lider.

İki: Psikolojik bir detay... ABD devletinin en sevgilisi İsrail’e güya “ayar veren” isim.

Şu meşhur “one minute” olayını kastediyorum (30 Ocak 2009).

***

ABD’nin “Erdoğan hikayesi”ne devam edelim...

Çok değil 16 ay sonrası.

Tarih: 16 Mayıs 2013.

Obama, “best friend”ini Beyaz Saray’da ağırladı.

Heyette MİT Müsteşarı da var.

Öğrendik ki: ABD Başkanı, Hakan Fidan’ı adeta azarlamış.

Sonuç: En gergin... En soğuk görüşme. Bir tür yol ayrımı...

***

O günü...

Bugün New York’taki davayı...

Irak ve Suriye’de karşı karşıya gelmeyi...

Açıklayan anahtar burada.

Bir şeyler değişmişti.

Değişenler: Obama ve Erdoğan’ın kişilikleri değildi elbette.

Washington için sıkıntı yaratan gelişme: Suriye’de başlamıştı.

***

Biraz açalım. 2013 baharı...

Suriye’deki manzara şudur.

AKP, ABD politikalarının peşinden sürüklenmekte.

Beşar Esad yönetimi zayıflatılmış....

Etnik ve mezhebi temelde... Ülke parsellenmeye başlamış.

***

Bir tarafta IŞİD... Diğer radikal gruplar...

En önemlisi de PKK/PYD.

AKP gecikerek de olsa farketti ki: PKK, Suriye’nin kuzeyinde üç kanton birden kurmuş.

***

Ankara devlet aklının tespiti: Bu bir Amerikan projesiydi.

Kantonlar birleştirilecek... Akdeniz’e uzatılacaktı.

Asıl hedef netleşmişti.

Görünüşte “Büyük Kürdistan”.

Gerçekte İkinci İsrail kurulmak isteniyordu.

***

İşte bu yüzden.... AKP iktidarı direnç göstermeye başladı ABD’ye.

Yalpaladı... Gel gitler yaşadı...

Fakat: Sonuçta bölgesel ittifaka yöneldi.

***

ABD için siyasi sonuç: Erdoğan tercihli kategoride değildi artık.

Hatta: Gözden çıkarılmıştı.

Washington “Erdoğan’sız AKP” projesine geçti.

***

Sonrasını biliyoruz.

17-25 Aralık (2013) hamlesi...

15 Temmuz (2016) darbesi...

Yaygın... Sarsıcı terör eylemleri..

Hepsi: Türkiye, ABD politikalarından sapmaya başladığı içindi.

***

Sonuçlar:

Bir: Evet, ortada bir ambargo kararı var.

Fakat bu, BM’ye değil ABD’ye ait.

***

İki: Yine evet...Türkiye ABD ambargosunu deldi.

Yasal olarak uymak zorunda değildi çünkü.

Milli çıkarlarımız böyle gerektiriyordu.

***

Üç: Evet... Daha en başından ABD her şeyin farkındaydı.

Zaten, Türkiye’yi yönetenler de ABD makamlarına söylemişti.

Halkbank kanalı birlikte seçilmişti.

Gözetim altında olsun diye.

***

Dört: Evet... ABD bilmesine rağmen fazla sorun etmedi.

Çünkü: Türkiye’ye ihtiyacı vardı.

Tayyip Erdoğan’dan da fazlasıyla memnundu.

Fakat: Türkiye, ABD politikalarına direnç göstermeye başlayınca...

Washington ambargoyu masanın üzerine koydu.

***

Beş: Evet... Daha ilk günlerde yazdık...

Süreçte bir de rüşvet çarkı dönmüş....

Ama ABD yasalarının alanına girmez bu.

Bizim iç meselemizdir.

Siyaseten de... Hukuken de gereği yapılır.

***

Altı: New York’taki davanın hedefi Türkiye’dir.

“Yargılanan yolsuzluktur... Hedef de sadece Erdoğan’dır. Bizi ilgilendirmez” diyenlere...

ABD, emperyal bir devlettir.

Salt “hukuk” diye bir meselesi olmaz.

Amacı: Dava üzerinden siyasi ve ekonomik kriz çıkarmak..

Erdoğan’lı ya da Erdoğan’sız... Ankara’yı kendi politikasına mecbur etmek istiyor.

Türkiye’nin devlet aklı, millet bilinci buna direnir.

Birileri “evet” diyorsa... Siyaseten bedelini öder.