Astrolojinin yıldızlar ve gezegenler size etki ediyor masalı: Bilim neden inanmaz?
Gökyüzüne bakmak insanoğlunun en eski alışkanlıklarından biridir. İlk insanlar da güneşin doğuşuna, ayın evrelerine, yıldızların hareketine hayretle bakmış; onları tanrılara, kaderlere, gizli anlamlara bağlamıştı. Sümerler ile dahada derinleşen bu gözlem bir yandan astronomi konusunda ilerlemelere sebebiyet verirken; bir yandan da binlerce yıl boyunca gökyüzünün sadece bir doğa olayı değil, ayrıca bir kehanet alanı olarak görülmesine yol açtı. Astroloji işte bu insanî merakın, bilinmeze duyulan arayışın bir ürünüydü. Hatta birçok eski krallıklar savaş yapıp yapmayacaklarına bile astroloji ile karar verirlerdi ve çoğu kral veya imparatorun muhakkak bir saray astroloğu olurdu. Ancak bugün geldiğimiz noktada, bilimsel düşüncenin ışığında artık şunu açıkça söyleyebiliyoruz: Astroloji ne yazık ki hiçbir bilimsel dayanağı olmayan, gerçeklikten uzak bir inanç sistemidir.
FİZİKSEL GERÇEKLER
Astrolojinin temel iddiası şu: Doğduğunuz anda gökyüzündeki gezegenlerin ve yıldızların konumu, sizin kişiliğinizi, hayatınızı, şansınızı, hatta aşkta kimle uyumlu olduğunuzu belirliyor. Kulağa şiirsel, hatta romantik gelen bu düşünce, bilimsel testlere tabi tutulduğunda ise darmadağın oluyor. Çünkü evrendeki milyarlarca gezegenin, yıldızın içinde bizim Güneş Sistemi’ndeki birkaç gökcisminin, milyonlarca kilometre uzaktan sizin doğum anınızda size bir “karakter” bahşetmesi fiziksel anlamda imkânsızdır. Fiziksel olarak düşünelim. En yakınımızdaki gezegen olan Mars, Dünya’dan ortalama 225 milyon kilometre uzakta. Mars’ın kütleçekim etkisi, elinizde tuttuğunuz cep telefonundan bile daha azdır. Peki Mars bu kadar uzak ve etkisizken nasıl olur da sizin kişilik yapınızı, kariyer başarınızı ya da duygusal eğilimlerinizi şekillendirebilir? Gezegenlerin hareketleri fiziksel olarak kütleçekim, yörünge dinamiği, manyetik alan gibi unsurlarla açıklanır. Bunların hiçbiri bireysel bir insanın ruh haliyle, kaderiyle ya da karakteriyle ilişkilendirilemez. Kimya açısından da astrolojinin bir karşılığı yoktur. İnsan vücudunun kimyasal yapısı belirli biyolojik süreçlerle işler: hormonlar, sinir ileticiler, genetik faktörler. Bu süreçlerin gezegen konumlarıyla bir ilgisi yoktur. Yani astrolojinin öne sürdüğü gibi “Merkür geriliyor, o yüzden kafam karışık.” demek, bilimsel olarak en hafif deyimle yanlıştır. Merkür'ün yörüngesel hareketiyle sizin zihinsel durumunuz arasında hiçbir kimyasal bağ kurulamaz. Zaten gerek Mars gezegeninin gerek Merkür gezegeninin veya herhangi bir doğa cisminin insanoğlu ile alakadar olduğunu düşünmek başlı başına mantıksız bir durum.
BİLİM TEST ETTİ
Bilim insanları yıllardır astrolojiyi test etti. Binlerce insanın doğum haritaları, kişilik testleriyle, yaşam olaylarıyla kıyaslandı. Sonuç hep aynı çıktı: astrolojik haritalarla tahmin yapmak, rastgele yapılan tahminlerden daha isabetli değil. Yani bir astroloğun size “sen Aslan burcusun, lider ruhlusun” demesiyle bir falcının iskambil kartı açması arasında bilimsel olarak bir fark yok. İkisi de doğrulanamayan, test edilemeyen, kişiden kişiye değişen sübjektif yorumlara dayanıyor. Üstelik astrolojinin kendisi içinde de çelişkilerle doludur. Örneğin, Batı astrolojisi ve Hint astrolojisi farklı sistemlere dayanır ve aynı doğum tarihi için bambaşka burçlar verir. Hangisi doğru? Hangisi bilimsel? Ayrıca, burç tarihleri Güneş’in takımyıldızlardan geçişine göre belirlenmiştir; ancak “gökyüzü sabit” değildir. Dünya’nın eksenindeki yalpalama nedeniyle Güneş’in takımyıldızlara göre konumu son 2000 yılda değişmiştir. Bugün doğan bir kişi, bin yıl önceki burç sistemine göre aslında farklı bir burçtadır. Ama astrolojinin bu farkı dikkate aldığı görülmez.
ASTROLOJİYE İNANMANIN PSİKOLOJİSİ
Peki insanlar neden hâlâ astrolojiye inanır? Bunun birkaç insani açıklaması var. Her şeyden önce, insanlar belirsizlikten hoşlanmaz. Hayatın karmaşıklığı, kontrol edemediğimiz olaylar, gelecek kaygısı bizi bir tür rehberliğe ihtiyaç duyar hale getirir. Astroloji burada devreye girer. Size anlamlı gelen cümleler sunar. “Bu ay ilişkilerinde dikkatli olmalısın” gibi genel geçer ifadeler, birçok durumda doğruymuş gibi gelir. Buna psikolojide “Barnum etkisi” denir: insanlar kendilerine özelmiş gibi görünen ama aslında herkes için geçerli ifadeleri doğru kabul eder. Ayrıca, sosyal medya ve popüler kültür astrolojiyi eğlenceli bir fenomen haline getirmiş vaziyette. Burç uyumları, retrograde’ler, yükselenler artık birer “sohbet konusu”. İnsanlar bir anlamda astrolojiyi inançtan ziyade eğlencelik bir aksesuar olarak da kullanıyor. Ancak buradaki sorun, bu masalsı yapının bazı insanlar için ciddi karar mekanizmalarına dönüşmesi. Doğum haritasına göre kariyer seçen, ilişkisini bitiren ya da sağlıkla ilgili kararlar alan insanlar var. İşte bu noktada astrolojinin zararsız bir eğlence olmaktan çıkıp, kişisel gelişimi sekteye uğratan, bilim dışı bir yönlendirme haline geldiğini görüyoruz.
YERYÜZÜNDE AYAKLARI SAĞLAM BASMAK
Elbette insanlar istedikleri şeye inanmakta özgürdür. Astrolojiyi seviyor olabilirsiniz, günlük burcunuzu okumak size iyi hissettirebilir. Ancak bilim, hislerle değil, verilerle ve mantıkla ilgilenir. Astrolojinin büyüleyici hikâyeleri, yıldızlarla süslenmiş cümleleri bir anlam taşıyormuş gibi görünebilir. Ama gerçekte, gökyüzü sizi yazmaz. Siz kendinizi yazarsınız. Gezegenler değil, kararlarınız belirler kaderinizi. Astrolojiyi gökyüzüne duyulan insanî bir hayranlık olarak görebiliriz, tıpkı bir şiir gibi. Ama bilimsel bir gerçeklik olarak kabul etmek? İşte orada durmak gerekir. Çünkü bilim asla gerçeklikten ayrılmaz ve olayların gözlenebilirliğini ve sonuçlarını inceler. Gökyüzü her zaman büyüleyici olacak. Ama büyüleyici olması, kaderimizi yazdığı anlamına gelmiyor. Sözün özü: yıldızlara bakmak güzeldir, ama yeryüzünde ayakları sağlam basarak yaşamak daha değerlidir.