Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 16°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ayakta kal, hayatta kal!

Prof. Dr. Ramazan İnci

Prof. Dr. Ramazan İnci

Site Yazarı

A+ A-

Havalar serinledi, dağcılık, yürüyüş ve trekking faaliyetleri başlasın. Pek çok dağcılık kulübü ilk dönem yürüyüş programlarını yayınladı. Artık dağlar bizimdir. Düş yollara!
Ancak her faaliyetin iyi ve sıkıntılı yönleri vardır. İyi yönlerini hepimiz biliyoruz. “Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur” şeklinde özetleyebiliriz. Ancak doğa her zaman tek düze değildir. Kazalar, düşmeler, yaralanmalar can sıkıcı yönleri. Yaralanmaları önleme ve iyileşme hakkında bazı gerçekleri biliyor muyuz? Yaygın tavsiyeler doğru veya tamamen yanlışa kadar çeşitlilik gösterir. Peki vücudumuz için en iyisi nedir?
Bir yaralanmadan iyileşme süreci birçok hususu göz önünde bulundurmayı gerektirir ve en etkili yaklaşımı belirlemek kolay değildir. Yaralanmalar, burkulmalar, kırıklar ve çıkıklar gibi olaylar vuku bulduğunda konunun ilgili hekimlerine danışmadan hareket etmek doğru olmaz.

AĞRI HAYATIMIZIN BİR PARÇASI

Vücudumuzun iki doğal olayından biri ateş ise diğeri kesinlikle ağrıdır. Ağrı hayatımızın bir parçasıdır. Koruyucudur. Bir çiviye basarsanız veya güneşte yanarsanız, vücudunuzu korumak için ağrı devreye girer. Ancak ağrı devam ediyorsa veya belirgin bir tetikleyici olmadan ortaya çıkıyorsa, araştırılması gereken bir durum var demektir. Her ağrı aynı değildir. Bıçak gibi saplanan mı, yoksa zonklayıcı mı? Uyuşma veya karıncalanma var mı? Buna göre değerlendirilip derecelendirilir.
Bir yaralanmadan hemen sonra, tolere edilebilir sınırlar içinde hareket etmeye başlamanın genellikle insanların yararına olduğu söylenir. Eğer bir şeyi yapmaya başladığınızda bir şey canınızı acıtıyorsa ve devam ettikçe daha iyi hissediyorsanız, vücudunuz ihtiyacınız olan şeyin bu olduğunu söylüyor demektir. Ancak sürekli ağrı çekiyorsanız ve daha azını yapabileceğinizi düşünüyorsanız, bu ters etki yaratır.
Yeni yürüyüşe başladığınızda, bir veya iki gün süren kas ağrıları yaygındır. Bu ağrı ertesi sabaha kadar geçerse, muhtemelen yavaş yavaş spora devam edebilirsiniz. Ancak her seferinde tekrarlayan veya kötüleşen kalıcı bir ağrınız varsa, bir fizyoterapiste/hekime görünmeniz önerilir. Alarm zilleri çalmadan, vücudunuz size bağırmaya başlamadan önce onu dinleyin. Bu konuşmalara daha fazla dikkat edersek, birçok sorunu önleyebiliriz.

TELEFONA FAZLA TAKILMA

Hareketsiz kalmak için yaratılmadık. Atalarımız “nerede hareket orada bereket!” demişler. Hareket etmek için vücudumuz tasarlanmış. Eklemlerimiz, kemiklerimizi koruyan bir yastık görevi gören kıkırdağımızın sıkışma ve gevşeme döngüleri yoluyla besin alır. Hareket olmazsa, kıkırdak ihtiyaç duyduğu besinleri alamaz. Uzun süre aynı pozisyonda kalırsak, başımıza bela açarız.
Mesela sürekli telefonunuza bakarak boynunuzu mahvediyorsunuz. Telefonunuzu kullanmak boynunuz için mutlaka zararlı değildir; ancak hareket etmemek zararlı olabilir. En az 30 dakikada bir pozisyon değiştirmeyi deneyin. Otururken ve ayaktayken farklı pozisyonlar deneyin. Pozisyonunuzu ne kadar çok değiştirebilirseniz o kadar iyi.

KOŞU DİZİMİ MAHVETTİ!

Bir de yaygın bir anlayış var yürüyüşçüler arasında. “Koştu koştu dizlerini mahvetti” muhabbetini duymuşsunuzdur. Koşmak dizlerinizi mahveder mi? Bu efsaneden ibaret olduğunu söylemeliyiz. Diz sıkıntılarının en büyük belirleyicileri yüksek vücut kitle indeksi ve daha önce geçirilmiş diz yaralanmalarıdır. Mesela, ön çapraz bağlarını veya menisküslerini yırtmış veya dizlerinde başka büyük yaralanmalar geçirmiş kişiler her zaman risk altındadır.
Hayatınızda hiç koşmadıysanız ve 50 veya 60 yaşında koşmaya başlamak istiyorsanız, bunu çok dikkatli yapmalısınız. Eklem kıkırdağınız ve diğer dokular koşmaya alışkın değildir, bu nedenle yaralanmalar meydana gelebilir. Yavaş yavaş geçişler, bunu güvenli bir şekilde yapmanın anahtarıdır.

AH SIRT AĞRIM!

Sırt ağrısı korkutucu olabilir. En basiti kulunç denilen durum. İnsanların aklında hep şöyle bir saplantı var: “Sırtımı incitirsem yatağa düz bir şekilde uzanmalıyım!” İnsanlar şiddetli bir atak geçirdikten sonra hareket kabiliyetlerini bir daha geri kazanamayacaklarından korkabilirler. Ancak ilgili uzmanlara göre, “günlük aktivitelerinize ne kadar erken dönerseniz, iyileşme süreciniz o kadar kolaylaşır” derler.

EL EL ÜSTÜNDE OTURMAK

Yaşlılık el el üstünde oturmak değildir. “Yaşlandıkça artık pek bir şey yapamıyorum” diyenlerle karşılaşıyorum. 70'li yaşlarınızda 20'li yaşlarınızdaki hareketleri tamamlayamayabilirsiniz, ancak bu her şeye pes etmeniz gerektiği anlamına gelmez. Tüm sporcular artan güçten faydalanır. Mesela ileri yaşlardaki kişiler koşu yerine direnç antrenmanı yapabilirler. Bir yürüyüşçü/koşucu olarak yapabileceğiniz en iyi şeylerden biri squat ve bacak kaslarını çalıştıran diğer hareketler. Bunlar çok sayıda kas ve eklemi çalıştıran egzersizlerdir. Bunları doğru ve formunuza dikkat ederek yaparsanız, tam olarak ihtiyacınız olan kasları çalıştırırsınız.
Değişip uyum sağlayabilmekle başlar her şey.