‘Bildiğimiz Batı’ artık yok peki şimdi ne olacak?
AVRUPA Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Alman siyasetçi Ursula von der Leyen, Almanya’nın etkin yayın organlarından haftalık Die Zeit gazetesine verdiği demeçte “Bildiğimiz Batı artık yok” diyor. Daha sonra bu görüşünü şöyle açıyor:
“Duvar 1990'da yıkıldığında tarihin sonu ilan edilmişti. Şimdi tarih geri döndü, jeopolitik de öyle. Ve görüyoruz ki şimdi bir dünya düzeni olarak kabul edilen durum, Çin ve ABD arasındaki güç mücadelesi ve elbette Putin'in emperyalist hırsları tarafından tetiklenen bir dünya düzensizliğine dönüşüyor. İşte bu nedenle, dünyaya daha geniş olarak açılmaya ve gelmekte olan bu yeni dünya düzeninin şekillendirilmesinde çok aktif bir rol oynamaya hazır yeni bir Avrupa Birliği'ne ihtiyacımız var” (Die Zeit, 15 Nisan 2025).
Kendisini “inançlı bir Atlantikçi” olarak tanımlayan von der Leyen, elbette ki ABD ile Avrupa’nın arasının açılmasına hayıflanıyor. Fakat aynı zamanda emperyalist ya da değil her devletin başındaki faninin yapacağı şekilde hayatın gerçeklerine, yani çok kutupluluğa teslim olduklarını gazeteye verdiği röportaj boyunca anlatıyor. AB Komisyonu Başkanı’nın açıkalamaları, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşturulan Batı sisteminin geçici ya da dönemsel olarak değil kalıcı olarak sona erdiğini kabul etmesi bakımından önem taşıyor.
AVRUPA’NIN GELECEĞİ
Bayan von der Leyen, Avrupa tasarımında AB üyesi olmayan İngiltere ve Norveç’in dahil olacağı ayrı bir kutup olma hedefini ortaya koyuyor. AB’nin başındaki kişi olan Von der Leyen’in, Avrupa Birliği’nden çok kıta olarak “Avrupa”ya olan vurgusu dikkat çekiyor. Buna karşılık, Avrupa başkentlerinde, bu yeni dönemde AB’nin mevcut haliyle devamı ve geleceği konusunda ciddi endişeler olduğu biliniyor. Birleşik bir Avrupa fikrinin ve aynı zamanda zemininin giderek zayıfladığı görülüyor. Atlantik İttifakı’nın hedefleri çerçevesinde uyumlulaştırılan Avrupa devletlerinin her birinin kendi önceliklerine göre siyasetler izlemeleri yönündeki eğilim her ülkede güçleniyor. Avrupa’nın, başta savunmasının, bunun yanı sıra siyasetinin ve hatta ekonomisinin belkemiği olan NATO’nun geleceği tartışılıyor. Zayıflayacağı, hatta dağılacağı çok uzak olmayan bir ihtimal olarak görülüyor. Birçok Batılı uzman tarafından, bütün devletleri bir arada tutacak olan NATO gibi bir bağımsız Avrupa savunma sistemi en başta ekonomik sınırlılıklar, bunun yanı sıra siyasi hedef farklılıkları nedeniyle gerçekçi bulunmuyor. Çekirdek Avrupa ile Orta ve Doğu Avrupa ve AB’nin ekonomisi zayıf üyelerinin giderek farklılaşan ulusal hedeflerinin ortak noktada buluşması sağlanamıyor.
TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİ HEDEFİ
Bu zorluklar, Avrupa’nın belli ölçülerde bir kutup olarak davranırken aynı zamanda çok kutuplu dünyada gelişen dünya devletlerinin çıkarlarını dikkate almak zorunda kalacakları bir zemin sağlıyor. Ankara’nın ise son dönemde daha çok bir taktik olarak Avrupa Birliği üyeliği hedefini gündeme getirdiği görülüyor. Bir yandan Trump yönetimindeki ABD ile normalleşme, bir yandan da Trump’ın kavga ettiği AB ile fırsattan istifade yakınlaşma yönünde bir siyaset izleniyor. Gerçekten de ABD ve Avrupa ile bağımsız ve dengeli ilişkiler kurmak için uygun koşullar oluşmaktadır. Ne var ki, başından beri neo-liberal küreselleşmeci düzen doğrultusunda, Atlantik merkezli bir plan olan Türkiye’nin AB’ye üyeliğini hedefleyen siyaset ile bu koşullardan Türkiye’nin menfaatleri lehine kazanım elde edilemez. Türkiye hem Avrupa hem Asya ülkesi olmanın avantajlarını, ekonomide, siyasette ve güvenlikte kullanmalıdır. Asya ile bütünleşme ABD ve Avrupa ile eşit ilişkilerin de yolunu açar. Ancak bu, geçmiş dönemin gerçekçi olmayan siyasi hedefleriyle başarılamaz.