Gelişen dünyanın önündeki en önemli görev
Son olarak İsrail’in İran’a saldırısında da görüldüğü üzere, bugün dünyada nesnel bir cepheleşme söz konusudur. ABD önderliğindeki Atlantik cephesi ile Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın milli devletleri karşı karşıyadır. İran’da, Ukrayna’da da, Filistin’de, Suriye’de ABD önderliğindeki hegemonyacılığın saldırılarının hedefi, toplam olarak gelişen dünya devletleridir. Amaç, bu devletlerin kendi aralarında işbirliğini geliştirerek, yeni bir dünya düzeni kurmasını engellemek ya da mümkün olduğu kadar geciktirmektir.
Bu küresel cepheleşmede Atlantik’in en önemli hedefi dünyadaki hegemonyacılığın güç kaybetmesinde belirleyici olan Asya’nın yükselişini durdurmaktır. Atlantik saldırganlığında iki önemli yoğunlaşma alanı, Batı Asya ve Orta Asya olarak görünmektedir.
HAREKET SERBESTÎSİNİN SINIRLARI
Günümüzde, çok kutuplulaşmanın yarattığı imkânlar, gelişen dünya devletlerinin geçmişe kıyasla daha bağımsız politikalar izleyebilmesini sağlamaktadır. Çok kutuplulaşma, milli devletlerin önünü açmıştır. Gelişen dünya ülkeleri, emperyalist tahakkümden uzaklaştıkları ölçüde, eşit ortaklar olarak birbirleriyle kurdukları ilişkilerin meyvesini toplamaktadır. Ancak, bu devletler açısından hesaba katılması gereken önemli nokta, bu imkânların belli bir noktaya kadar hareket serbestîsi sağlamasıdır. Bu serbesti, mevcut dünya ekonomik ve siyasal düzeninin sınırlarına kadardır.
TÜRKİYE’YE İLİŞKİN YAKLAŞIM
Örneğin Türkiye, Atlantik sınırları içinde tutularak denetim altında tutulmak istenmektedir. Çünkü Türkiye, coğrafi konumu, devlet birikimi, yetişmiş insan gücü ve sahip olduğu potansiyel bakımından dünyanın gidişatında belirleyici rol oynayabilecek durumdadır. Fakat son 70 yıllık uygulamanın gösterdiği, Türkiye’nin Atlantik içinde ekonomik, siyasal ve kültürel olarak çürüdüğü gerçeğidir. Sadece İzmir’deki son orman yangınları bile tek başına bunun kanıtı olarak görülebilir. Atlantik sisteminin özel kâr ve çıkar sistemi, Türkiye’nin ciğerlerinin yanmasına, herkesin bu durumu seyretmesine, sorumlu konumdaki devletin valisinin bu durumdan şikayet eder duruma düşmesine neden olmuştur. Özelleştirmenin, kamusal düzenin sahibi olması gereken devleti nasıl devre dışına çıkardığını, kamusal çıkarın özel çıkarın karşısında nasıl buharlaştığını gösteren bu çarpıcı örneğin benzerlerini, sadece depremde, yangında ya da diğer afetlerde değil kapısına gittiğimiz her devlet dairesinde her gün yaşıyoruz.
Türkiye Atlantik sistemi içinde milletin dağıldığı, devletin çürüdüğü bir sistemi yaşamıştır, yaşamaktadır. Atlantik emperyalizmi, mevcut küresel ekonomik ve siyasal düzenin sınırları içinde tuttuğu Türkiye’nin, Atlantik düzenini tehdit eder ölçekte imkânlara kavuşmasını önlemek amacındadır. Açıkça belirtilmese de Türkiye, Atlantik emperyalizminin gelişen dünya devletleri cephesinde ilk düşürülecek hedefleri arasındadır. Bu nedenle, Türkiye için Atlantik cephesi içinde gelecek bulunmamaktadır.
BUGÜNÜN GÖREVİ
İnsanlık, iki dünya savaşında milyonlarca canını kaybetti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki ABD önderliğindeki Atlantik düzeni, gelişen dünyanın dört bir tarafındaki emperyalist müdahalelerle devletleri çökertti, milyonlarca insanın ölümüne neden oldu. Gelişen dünya ülkeleri, bugün yeni emperyalist saldırganlık eylemlerini savuşturmak için mücadele ediyor. Bu koşullarda, Atlantik hegemonyacılığına karşı mücadele eden devletlerin, kendi aralarında kurdukları işbirliği platformlarını alternatif bir düzen için çekim merkezi haline getirmek belirleyici önem kazanmıştır. Daha önemlisi, gelişen dünya devletlerinin her birinin kendi başına emperyalist saldırganlığa karşı stratejik planları yeterli olmamaktadır. İhtiyaç, gelişen dünyanın ortak bir strateji geliştirmesidir.