Hamitli Rıza Bey’in neden heykeli yok?
Çocukluğumda kimi büyüklerimizin savaş anılarını, kiminin eşkıyalık anılarını dinlerdik. Her iki öbekten de dedelerim vardı; annemin babası Necip Ata hem savaşmış, hem eşkıyalık da yapmış. Hamitli Rıza Bey’in etrafında topladığı adamlarından biri de Necip dedemdi. Çok güçlü bir adamdı dedem, koca gövdesinin üstünde kafası kayadan yontulmuş gibi dururdu. Gücünü gösterirken bazen yalnız insanlarla değil, hayvanlarla da yarışırdı.
Hep şöyle düşünürdüm: Dedem gibi adamları idare eden Hamitli Rıza Bey acaba nasıl bir adamdı?
Hamitli Rıza Bey’den hapishane arkadaşı Şevket Süreyya Aydemir de anılarında söz eder. Kuvayı Milliye içinde büyük yararlılıkları olduğu, özellikle Atatürk’ün Ankara’ya yerleşmesinde önemli rol oynadığı, ona Ankara yolunu açmak için Ankara Valisini silahlı adamlarıyla tutsak alıp Kayseri’ye götürdüğü bilinir. 500 adamıyla Kurtuluş Savaşı’na katıldığı Meclis tutanaklarında görülecektir. O dönemdeki kimi hainler gibi büyük devletlerle işbirliği şöyle dursun, tersine tam bir antiemperyalisttir, İngiliz karşıtıdır.
Hamitli Rıza Bey soyundan gelen torunlardan, iş insanı Ferhat Selamoğlu ile uzun bir söyleşimiz oldu. Başta Ferhat Bey olmak üzere Rıza Bey soyundan gelenler hep şu soruyu sormuşlar: “Kurtuluş Savaşı’nda bunca yararlılıkları olan vatansever biri nasıl idam edilir?”
Aile şu sonuca varmış: Hamitli Rıza Bey amansız bir İngiliz düşmanıdır, idamının nedeni budur. Sayın Ferhat Selamoğlu da bu görüşte. Seyit Rıza’ların, Şeyh Sait’lerin heykelleri dikilirken, Atatürk’e büyük destek vermiş, Kuvayı Milliye içinde önemli yararlılıkları olmuş, haksız yere idam edilmiş Rıza Bey’in memleketinde neden bir heykeli yok? Bizim Kırşehir milletvekilleri, belediye başkanları neden ilgisizler? Fazla lafa gerek duymadan Rıza Bey’in 1920 yılında beş yüz adamıyla cepheye giderken Meclis’e sunduğu önergeyi bugünün Türkçesiyle aynen veriyorum. Sözlerini okuyunca gerçekten onun İngiliz karşıtlığı mı canına mal oldu diye düşünmemek elde değil:
“Yüce Meclis Başkanı Celalettin Arif Beyefendi’nin aracılığıyla şahsıma gösterilen ilgiye karşılık, günlerce süren yorgunluğum ve bu ilginin bende uyandırdığı derin duygular sebebiyle anında bir cevap veremedim. Bugün ise mecburiyet gereği ileri harekete geçmeden önce bu görevi yazılı olarak yerine getirmek istiyorum.
Batı Avrupa’nın ve özellikle İngilizlerin varlığımıza düşman olduğu, artık herkes tarafından, hatta onların çıkarları için İstanbul’da kayıtsız şartsız çalışanlarca bile anlaşılmıştır. Kendilerini tüm ırk ve unsuların üstünde, ayrıcalıklı bir oluşum olarak gören bu açgözlü adalıların, bugün tüm medeni dünyaya karşı oynamak istedikleri oyun, geniş çaplı bir korsanlıktan başka bir şey değildir.
Ancak burada bir fark vardır: Bu korsanlık hile ve para gücüyle icra edilmekte olup, hedefi de İslam âleminin merkezi ve düzenleyicisi olan Osmanlı Devleti’dir. Osmanlı hükümetleri, geçmişte zaman zaman İngiltere ile dostluk kurmaya çalışmış, ancak bayrağını dikmek istediği her yerde ezan sesine rastlayan bu açgözlü imparatorluk, dünyanın kanını emmekten ibaret olan siyaseti karşısında geri çekilmek zorunda kalmıştır.
Ateşkesin ardından gelişen ve yüce heyetinizin de malumu olan silahlı ve zoraki işgaller, nihayet en iyimserleri bile gerçeği anlamaya mecbur bırakmıştır. Camilerde özgür ve huzurlu bir şekilde toplanabilmek için İngiliz burnunun kırılması gerekir. Bank of England’ın dünya üzerindeki gücü, ezan seslerinin İngiliz bayrağı altında esir ve titrek bir şekilde inlemesine bağlıdır. Bu iki sonuçtan birinin elde edilmesi, yani Doğu’nun yaşam ya da ölümden birini seçmesi, yine ancak Doğu’nun göstereceği milli ve dini dayanışma ile belirlenecektir.
Ateşkes anlaşmasının şekli, bu şeklin sağlanması için İngiliz siyasetinin çevirdiği entrikalar ve nihayet en alçak ve en zalim düşmanımızın, bizim en zayıf anımızı kollayarak kalbimize saldırması, beni de pek çok vatandaşım gibi her ne pahasına olursa olsun yaşamak için ölmeye sevk etti. Memlekette yüreği aynı acıyla sızlayan değerli mücadele arkadaşlarımdan topladığım bir kuvvet ile cepheye gitmeye karar verdim. Bunu yapmakla her vatandaşın yaptığı ve yapmaya mecbur olduğu bir dini ve milli görevden başka bir şey işlemediğimi açıkça ifade ederim.
Ancak şuna kesin bir inancım vardır ki, bu tür hareketler olağanüstü fedakârlıklar değil, yalnızca bir görev olmakla birlikte, kesinlikle bu vatanı kurtaracak neticeyi doğuracaktır. Cephelerin yarılmış olması bizi üzmemelidir. Bu cephe duracak ve eğer yarılırsa, bu artık düşmanın zararına olacaktır.
Geçen ay yaşanan olaylar ne Yunan ordusunun güç kazanmasından ne de vatandaşların yetersiz gayret göstermesinden kaynaklanmıştır. Bu felaketin asıl sebebi birkaç İngiliz ajanının kışkırtmalarına kapılacak kadar basit düşünen bazı kişilerin, cephede kahramanca savaşan askerlere memleket içinde çıkardıkları kargaşadır. O kargaşayı önlemek için cepheyi zayıf bırakmak zorunda kalmamız, bu sonuca yol açmıştır. Anadolu, bir süreliğine birliğini kaybetmişti. Bunun cezasını bağrında Osmanlı Devleti’nin kurucusu Sultan Osman’ın mübarek türbesini barındıran Bursa’yı kaybederek ödedi.
Bu nedenle cepheleri vatanın kükremiş aslanlarına (kahraman askerlerine) güvenle emanet ederek, asıl içerdeki birlik, dayanışma, sevgi ve karşılıklı güveni sağlamaya ve imanımızı güçlendirmeye çalışmalıyız. Bu buhranlı zamanlarda, hükümet mekanizmasını işletme görevini bu işe ehil ve liyakatli kişilere teslim etmek için çaba göstermeliyiz. Her türlü kişisel veya toplumsal çıkar düşüncesinden uzaklaşarak, yalnızca vatanın yararını göz önünde bulundurmalı, işleri ehil insanlara teslim etmeli ve aramızda her türlü kötü niyetten uzak, samimi bir kardeşlik hayatı yaşamaya ant içmeliyiz. Bunu başarırsak, düşmanın emelleri mutlaka boşa çıkacak ve yakın bir gelecekte kayıplarımızı telafi edebileceğiz.
İşte cepheye gitmek için harekete geçen bir arkadaşınızın sizlerden ilk ve son ricası budur.
Hareketimi yalnızca yerine getirilmesi gereken bir görev olarak görüyorum; bunun için övgüye layık olmadığımı bir kez daha tekrar ederim. Ayrıca, müfrezemin (askeri birliğin) kurulması ve sevki sırasında Kırşehir Mutasarrıfı (vali) Ekrem Bey’den gördüğüm yardımları ve hizmetleri, Meclis huzurunda teşekkürle anmayı bir borç bilirim.”
KIRŞEHİR MİLLETVEKİLİ RIZA
Meclis tutanaklarına geçmiş bu önemli belgeden de anlaşılacağı gibi, Hamitli Rıza Bey adı o dönemdeki isyancı hainlerle yan yana getirilemez. Kurtuluş Savaşı’nın önemli kahramanlarındandır. İsyana filan katılmamıştır, devlete karşı tek bir kurşun sıkmamıştır; Şeyh Sait isyanı sırasında yaratılan havanın, o dönemdeki yönetici kuşkularının kurbanı olmuştur.
Hamitli Rıza Bey’in, İç Anadolu’dan çıkmış bu büyük kahramanın iade-i itibarı için başta Kırşehirliler olmak üzere, hepimize önemli bir görev düşüyor. Kırşehir’de bir yere mutlaka heykeli dikilmeli.
